SAYFALAR

2 Kasım 2016 Çarşamba

Tutuklama: Cumhuriyet Parantezin aslı unsuru

Önceki yazımın başlığı, dün yaşananları haber veriyordu adeta: “Başkanlığın rengi son KHK ile iyice belli oldu..” daha önce de belliydi tabii ki.. İktidarın başı, inşa ettiği otobanda, altını çizerek yazıyorum, dizginsiz koşuyor. Hiç bir engel tanımadan. Cumhuriyet’e neden sıçrattı bu “çökertme” eylemini?
“Çökertme” diyorum. Siz bir şirketin, vakfın tüm yönetimini gözaltına alırsanız, sonra da yönetimsiz kaldığı ve ağır suçlamalar nedeniyle kayyım atarsınız. Gazeteyi sıfırlarsınız, 200’e yakın çalışanı da tüm haklarını kaybetmiş olarak işsiz ve sokakta bırakırsınız.
Bu pratiği iyi bilirsiniz, hatta ustasısınız.
Çok yönlü bir intikam da almış olursunuz. 2007’nin “tehlikenin farkında mısınız” kampanyasından tutun, türlü çeşitli muhalif duruşuna kadar. Tabii Cumhuriyetçi niteliği, Atatürkçü temeli de ekleyelim.
Gazetenin fikir kulvarı değiştirmesi mümkün mü? Politikasında ideolojisinde çeşitli yalpalamalar yaşamadı değil bu gazete. 12 Mart 1971’de gazete el değiştirdi. Ama yine rayına oturdu. 1980’de askerler çeşitli kez kapattılar gazeteyi. Akıllarına yöneticileri içeri almak gelmedi! 1991de Cumhuriyet’te “Özalcı- küreselci liberal darbe” yapıldı. Ama gazete dibe vurunca “darbeciler” bırakıp kaçtılar.

Selçuk'un mirası

Cumhuriyet yazarları siyasi organize cinayetlerin kurbanı oldu hep.. Bahriye Uçok ve Muammer Aksoy’dan tutun, gazeteciliğin yüz akı Uğur Mumcu ve Prof. Ahmet Taner Kışlalı’ya kadar. O ki “geri kalmış toplumlar, henüz yeterli bir ulusal kimliğe sahip olmayan toplumlardır..’tek şef’, kimliği olmayan veya kimliğini yitirmiş bir toplumda, kendi kişiliğinde bir kimlik vererek, önemli bir boşluğu doldurur” diyen kişidir. (anımsattığı için Işık’a teşekkür.)
Ergenekon operasyonlarında yine bir darbe daha yaşadı gazete. Bu kez “Ergenekoncu” suçlamasıyla İlhan Selçuk, M. Balbay, Erol Manisalı tutuklandı.  Tutuklayanlar Fetö terör örgütü elemanlarıydı, baş rolde, bugün kaçak olan Zekeriya Öz ve adamları.
İlhan Selçuk bu tutuklamaların kurbanı oldu.
Selçuk, henüz sağken, arkasında “miras” olarak bir “vakıf yönetimi bileşimi” bıraktı.
Cumhuriyet’in tarihsel çizgisini temsil eden ve geleceği demokratik ve özgürlükçü olarak kucaklayabilecek potansiyele sahip –dinamik– bir bileşim... Bu bileşim yerinde durmadı ve zorlanarak parçalandı. Olay mahkemelik bir yanıyla.. Ve gazete yine kendi çizgisinde çok zorlandı. Bu başka bir zaman tartışılacak bir konu.

İktidar için bahaneler

Fakat bütün bunlar bahane iktidara. Başından beri muhalefetsiz, özgür basınsız bir ülke yaratmak için yanıp tutuşan bir iktidar, Cumhuriyet dayanılmaz oldu. Medya büyük ölçüde teslim olmuş, alınmış satılmış, hizaya getirilmiş, çok çok azınlık ise, orta yolu tutturarak ayakta kalma savaşı veriyor.. Cumhuriyet’e de ne oluyor?
Cumhuriyetin kadim çizgisi yurtseverdir, özgürlükçüdür, iktidar muhalifidir, ulusal birlikçidir, sosyal adaletçidir.. Şüphesiz ki bu ülkenin kuruluşuna, kurucularına yaratıcılarına ölesiye vefalıdır; bilim der, ülke yararı der.
Hiç bir diktatoryal yönetime evet demez, boyun da eğmez. Eğmeye kalkarsın doğrulur. Nerede kalmıştık diyerek devam eder.
Ne istiyorsunuz bu gazeteden? Bunu çok kişiye, içimizdekiler dahil, çok siyasiye söyledim.
Evet ne istiyorsunuz? Bir tarihsel kimliği bırakın yaşasın, kendi evrimsel çizgisinde ilerlesin. Kendi sorunlarını kendi halletsin.
Cumhuriyet, genel bir politikanın kurbanı olmakla karşı karşıyadır.
Cumhuriyet tarihini bir “reklam arası” grüyorlar. 
Son 100 yıl bir parantezdir, kapatılması gereken bir parantez…” diyorlar.
Cumhuriyet gazetesi, bu “parantez”in asli unsurlarından biridir.
Saldırı, bir bütünün parçasıdır.
Aslında bilmeleri gereken, ne 93 yıllık bir Cumhuriyet süresi parantezdir ne de Cumhuriyet gazetesi..
1 Kasım 2016 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder