Güçlü
ekonomi olacağız, çoğalacağız, dünyayı titreteceğiz, zürriyetimizi
kurutamayacaklar.. Müslüman olan doğum kontrolü yapmaz, kadınlar istedikleri
kadar doğurmalı..
Bunları kimin dile getirdiğini biliyorsunuz...
Üç çocukla başladı, beşe çıktı şimdi de sonsuz doğuma vardı.
Doğurun diye yeri göğü inleten ve bunu bir de
Müslümanlığa bağlayarak işi din garantisi altına almaya çalışan kişinin
söylediklerinin, ülkemiz ve dünya gerçekleriyle bir ilişkisi olduğuna inanalım
mı?
Kentleştikçe
artış düşer
Nüfus azalması içinde miyiz? Hayır! Kentleştikçe ülke artış oranı düşüyor. Çok
doğal! Kent pahalı, çocuk yetiştirmek pahalı, anaların babaların işi aslanın
ağzında. Köyde “okumasa da olur, sür
tarlaya..” Ne tarlacılık kalıyor ayrıca ne de hayvancılık. Gelirleri düşük,
tarlayı kapatıp madene iniyor, veya zengin yerlere yarıcılık toplayıcılık için
göç ediyor en yoksulu.. Kırsal kesim nüfusu 17 milyona (%23’e) düştü.
Dikkat edin, nüfus artış oranı düşüyor dedim,
yani normalleşiyor. Avrupa ülkelerinden bazılarında nüfus artışı sıfır.
2000’de nüfus artışı yüzde 2 iken,
2008
|
1,31
|
2009
|
1,48
|
2010
|
1,60
|
2011
|
1,35
|
2012
|
1,20
|
2013
|
1,37
|
2014
|
1,34
|
2015
|
1,34
|
2012’lerde doğurun
komutunun yaygınlaştığını varsayarsak, yukarıdaki tabloda gördüğümüz gibi,
millet bildiğini okuyor. 1.30-1.40 arası sabitleşti gibi. Reis, istediği gibi
komut versin. Bu tabloyu görünce çok sinirlendiği anlaşılıyor. Son yaptığı çağrıya
dini imanı karıştırdığına bakılırsa öyle. Birer değil de, tüm kadınları bir
seferinde üçer beşe doğurtacak bir yönteme çok mutlu olacak.
Nüfus içinde 0-14 yaş, gençlerin payı düşüyor
diye kıyamet kopartıyorlar. Normal, kadınların da doğurganlık oranı, kentleşmeye
olarak 2.14 civarında, düşüyor, yani normalleşiyor. Yaşlı nüfus artıyor, genç
nüfus azalıyor demek bilimsel değil. Yaşlı nüfusun payının yüksek çıkmaya
başlaması, ömrün uzaması ile de ilgili.
Yok, hem insanlar uzun yaşayacak hem de yaşlı
nüfus artıyor diye şikayet edilecek. Eğer genç nüfusun payı her zaman yüksek
çıksın isteniyorsa, yaşlınüfusun giderek daha fazla yaşadığın da dikkate
alırsak, yüzde 3’leri aşması gerek. Bu toplum yasalarına uygun değil. Boşuna
zorlamayın. Umut da bağlamayın!
Mesele
sandığa atılacak oylardır
Peki mesele nedir diye sormayın.
*Her otoriter ve hele anayasayı yasaları
takmayan tek kişi yönetimi söz konusuysa,
*bu kişi de bugüne kadar “meşruiyetini” sandığa
dayandırıyorsa,
*mesajı okunurken partisini hazırolda bekletebiliyorsa,
*tepede kalmak isteyen herkes biad etmek zorundaysa ve en küçük yalpalamada dışlanmak
alçaklık korkusu içinde yaşıyorsa,
*yüksek yargıyı çay toplama götürebiliyor ve
siyasi nutuklarını alkışlatabiliyorsa..
.. Tüm bunları sürdürmesi, sandıktan çıkacak oy
çoğunluğuna bağlıdır. En azından kendisi ve ülke için bu hiç normal olmayan
koşullar, araba devrilmeden sürme eğilimindeyse bugünkü gibi..
Yetiş
eyyy niteliksiz çoğunluk demek zorundadır.
Sandığın
niteliği
Türkiye’nin geleceğe yönelik çok iyi yetişkin
üretici güçlerinin nüfusu, sandıktan nitelikli çoğunluk çıkartamıyor. Bu
nitelikli güçler, iktidara hem de ne karşı!
İnsanları “oy”,
kadınları “doğum makinesi”, toplam
nüfusu “sandık”, sandığı “iktidar”, iktidarı “çoğunluk diktası”, çoğunluk diktasını “yasadışılık, anayasasızlık, mutlaklık”
olarak gören bir anlayışın ülkede gideceği fazla yol, varabileceği “menzil”
yoktur.
Bu nedenle fazla bağırıp çağırmaya gerek yok,
hem toplum doğumda normalleşecek hem de, o umut bağlanan “çoğunluğa” da
güvenmeyin.
Neler battı, yandı bitti kül oldu o sandık
içinde!
2 Haziran 2016 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder