Dün Türkiye
Cumhuriyeti’nin en seçkin yurttaşlarından, meslektaşım Hrant Dink’in anısına saygı gösterdik, öldürüldüğü gazetesinin
önünde toplanarak. 8.yılda yine bu kalabalık çok önemliydi.
Fakat yapılan
konuşma, bir noktasında “soykırımcı” görüşü içeriyordu. Türkiye soykırımı
tanımaya çağrıldı. Bu açıdan Hrant Dink çevresinde geniş bir birlikteliği
savunmuyordu. Düşündüm: Acaba Hrant böyle bir konuşmayı ister miydi? Birleştirici
değil ayrıştırıdır böyle bir çerçeve.
Cinayetten
sonra oluşturulan “Hrant’ın Arkadaşları”,
avukatları vb, cinayetin ardında “Ergenekoncular” olduğunu savundular yıllarca
ve soruşturmanın sağlıklı gelişmesini engellediler. Cinayet davası, neredeyse
Silivri’de görülen Ergenekon davasıyla birleştirilecekti! Kör inanç, cinayetin
aydınlatılmasını geciktirdi. Düşünün, bunun başında bir zamanlar hem Cemaatçi
hem AKP’ci olan, şimdi ise Başbakan danışmanı E. Mahcubyan çekiyordu! O ki, Ergenekon ve Balyoz’un gerçek
delillerle sürdürüldüğüne iman etmişti! Şimdi ise cinayet yeni yeni aydınlanma
yoluna girdi.. Durun bakın daha neler olacak!
Oooooo Hoşgeldiniz!
Derken... Dün
bu davaların ve bir kısmı düne kadar iktidarın yine mümtaz savunucularından,
yetmez ama evetçiliği bir kenara, doğrudan iktidar şakşakçılarının da
aralarında bulunduğu bir grup tanıdık sima, “Hrant’ın yakın arkadaşları anlatıyor” mönüsünden gazetemizde boy
göstermiş..
Hoşgeldiniz! Ali Bayramoğlu, Ümit Kıvanç, Baskın Oran anılarını anlatmış.. Bilemem
yakınlıklarını! Tabii, hem T-24 hem Cumhuriyet’te –basın tarihimizde bir ilki
becerdiği, aynı günde iki yayın organında yazısını yayımlayabildiği için
kendisini hayranlıkla kıskandığım Aydın
Engin dostumuzun Hrant yakınlığını ise asla sorgulamam.
Aslında fena da
olmuyor, Cumhuriyet’in bu açılımı. Daha geniş çevreleri de kucaklamalıyız
bence. Mesela, Hasan Cemal’in Hrant
dostluğu da yadsınamaz. O niye yoktu dedim kendime.. Hepimiz kardeşiz.. bir
ülkenin yurttaşlarıyız. Aramızda kırgınlıklar olmuş olabilir. Ama insanız yani,
hangimizin hatası yok!
Ben bu
kardeşlikten mesela İmralı’nın da
“arada sırada” köşesinden nasiplenmesini de hiç yadırgamayacağımı farkettim.
Haydi
hayırlısı!
Fotoğraf: IŞİD’ci Ankara
Türkiye Batı’da
İslami cihatçılığa yataklık eden ülke konumuna hızla yükseliyor. En çok ilişki
içinde bulunduğumuz, ekonomimizin en kalın damarının uzandığı Avrupa’nın her
adımda dışladığı bir ülke.. Bunun sonuçlarını hepimiz çekeceğiz..
Şimdi şu habere
bakın: “Hollanda'da muhalefetteki
Hristiyan Demokrat Parti (CDA), MİT'e ait tırlarla Türkiye'den Suriye'deki
cihatçı örgütlere silah gönderdiğine ilişkin "gizli belgelerin"
kendilerinde de bulunduğunu açıkladı. CDA, bu belgeleri hükümete iletti.”
Doğru mu belgeler bilemem, ama
bu haberin Avrupa kamuoyunu oluşturduğu açık. Ankara giderek daha çok “islami iktidar” damgasını yiyor.
Avrupalı liderler, kendi kamuoylarına yönelik, İslam dini ile cihatçi
islamcıları ayırmaa özen gösteriyor. Ama arka planda sert önlemler aldıkları
açık. Yunanistan’dan Belçika’ya, Almanya’ya, İngiltere kadar, cihatçi gruplara
baskınlar birbir ardına yapılıyor. Evet Avrupa’da 6 milyon müslüman var. Ama bu
olgu, Avrupa’da tabanda yükselen ve genel politikalara da yansıyacak İslam
aleyhtarlığını gözlerden saklayacak değil.
ABD’li
yetkililer, Washington Post’a anlatmış: “Türkiye
ile anlaşmazlık nedeniyle Kobani’nin güneyinde IŞİD’a bombardımanı durdurduk.
Türkiye Esad’a, biz ise IŞİD’a yönelmek istiyoruz, farklı anlayışlarımız var..”
İktidar “IŞİD
ile ne ilişkimiz var” desin istediği kadar, insanlar ne kör ne sağır ne dilsiz.
Açık istihbarat kaynağı olan medyada bu konuda yayımlanan haberleri,
doğrulanmış kaynaklarıyla birlikte alt alt dizdiğinizde, MİT tırlarının
taşıdığı silahları da ekleyerek, ortaya çıkan IŞİD sevgisi var.
Türkiye: Cihatçıların savaş alanı.
Esad’ı hedef
alan bir askeri operasyon, eninde sonunda IŞİD ve benzerlerinin Esad’ın yerini
almasına hizmet eder. Ayrıca, Esad’ın uluslararası bir politik dengenin unsuru
olarak orada bulunduğunu, herkes görüyor da, Ankara mı görmüyor. IŞİD
meselesinin tek çözümünün, Suriye’de bir an önce istikrarın sağlanması ve bunun
da ancak Esad yönetiminde olabileceği, fotoğrafın netlik kazanan yanı..
Bu çerçevede, Türkiye’nin ne
olacağı önemli. Avrupa Parlamentosu, özellikle basın ve ifade özgürlüğü
konusunda, Cumhuriyet’e yönelik siyasi ve cihatçı linç kampanyası karşısında
endişeli..
“İfade hürriyetinizin sınırı yoksa, bizim
sınırsız eylem yapma hürriyetimize kendinizi hazırlayın..” Ensar Kardeşlik
Platformu ardında toplanmış cihatçılar, Fransa’da öldürülen teröristler için de
namaz kılıp gösteri yapıyorlar. Peki savcılar ve hükümet ne yapıyor? Dedikleri
sadece “tahrik ediyorsunuz...” Adeta kışkırtma.. Cumhuriyet ise koruma çemberi
altında
Emniyet
açıklıyor: 3000 bin IŞİD taraftarı var ülkemizde. Bunlar gelecekte eylemler
için uyuyan hücreler halinde.. 1000 kadar Türk cihatçı Suriye’de IŞİD
saflarında. Uluslararası cihatçılardan 1165 kişi yurtdışına sepetlenmiş, 7250
kişinin de ülkemize girmesi engellenmiş (www.hurriyetdailynews.com, Fevzi
Kızılkoyun).
Davutoğlu,
bunun yarattığı tehlikenin farkında değil gibi, veya hiç umursamıyor ve
Cumhuriyet’te yayımlanan Hebdo seçkisini ve karikatürü bahane ederek,
kutsalımıza saldırdılar diyerek, işin içine CHP’yi de karıştırarak, cihatçılığı
adeta seçim malzemesi yapıyor.
Bu tutum net
gösteriyor ki, seçim süreci, bugüne kadar görmediğimiz bir din ve kutsallık
istismarı ile geçecek. Önemli olaylara
hazır olsun herkes. Davutoğlu da yeniden RTE gibi idamlık gömleğini
giydiğini söyleyerek işe başladı. Artık diyecek laf bulamıyorm. İdam
politikasını seçim meydanına süren politikacıdan son derece korkulur.
Yapacaklarının haddi hesabı yok demektir..
--20 Ocak 2015 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder