Alman editör
taa oradan soruyor, eğer basın özgürlüğü
yoksa, bütün bu soruların hepsine nasıl yanıt vereceksiniz, başınız derde
girmeyecek mi.. Özgürlükler nasıl kısıtlanıyor Türkiye’de?
Uzaktan
meseleyi anlamak zor olabilir, burada yaşamayan bir gazeteci için çok doğal bir
soru... Hele baş muktedir ikide bir, Türkiye’de
basın özgürlüğünün tam ve eksiksiz, hatta neredeyse Avrupa ülkelerinden bile
daha iyi olduğunu söylüyor, söyleme cesaretini buluyorsa..
Dün Halk TV’de
Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç
ile Ümit Aslanbay’ın her hafta
yaptıkları Basın Konseyi programlarının konuğu idim. Programda Cumhuriyet’ten
bir haber okudukları için, RTÜK denen, sözde düzenleyici ama iktidar destekçisi
ve bence sansürcü kurulun, 300 bin TL ceza verdiğini anlatıyorlardı. Sadece
Halk TV’ye değil, Fox TV, Kanal D ve daha pek çok televizyona, doğrudan iktidar
yandaşı olmayan ve habercilik yapmak isteyen herkese, durmadan ceza yağdıran
bir kuruluştan söz ediyoruz.
RTÜK iktidarın
çok önemli bir sansür kuruluşu işlevini sürdürüyor.
Para cezasının
sansür ile ne ilgisi var, demeyin. Birileri sana durmadan vay bu gazetenin haberini okudun, vay bak hoşuma gitmeyen bu görüntüyü verdin diye ikide bir
milyonlarca cezayı kesip gönderiyorsa ve üstelik ekranları da karartıyorsa, habercilik yapma, habercilik yapacaksan
benim istediğim gibi yap, yoksa kepengini kapa ve git demektedir.
Oysa Anayasa’da
kapı gibi ‘Basın hürdür sansür edilemez”
maddesi durmaktadır. Siyasi iktidarlar, yasa düzenlemeleriyle ve RTÜK gibi
kuruluşlarla bu hakkın kullanılmasını resmen nenedeyse olanaksız, iğreti hale
getirdiler. Ayrıca 94 gazetecinin sürekli basın kartı kullanma hakkını da
“inceliyoruz” bahanesi ile yerine getirmekten kaçınıyorlar.
Sen hangi ülkede yaşıyorsun, söylemi!
Şimdi şuraya
bakın: Cumhuriyet’in Charlie Hebdo seçkisi yayınlaması ve bu derginin kapağını Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan’ın da köşelerinde basması
karşısında bir linç kampanyası başlıyor. Katil ruhlular, hem gazetelerinde hem
sosyal medyada hedef gösteriyorlar. Paris’teki benzer bir katliam çağrısı
yapıyorlar neredeyse..
Şimdi bu
koşullarda ülke yöneticilerinin sakinleştirici konuşmaları gerekmez mi? Hayır gerekmez,
adeta benzine ateşle yaklaşmayı tercih ediyorlar.
Cumhurbaşkanı
diyor ki: “Sen hangi ülkede yaşıyorsun ya. Kimsenin kutsalına bu şekilde hakaret
edemezsin. Böyle yaptığın sürece tahrike davet ediyorsun..”
Tabii Başbakan da aşağı kalır mı: “basın özgürlüğüyle hakaret
etme alçaklığını yan yana koymayız..”
Paris’te
dünyayı ayağa kaldıran bir katliam yapılmış.. Davutoğlu gidip yürümüş.. Güya
ifade özgürlüğünü böylece protesto etmiş... “Uluslararası
dayanışmadaki yerimizi, öncülüğümüzü gösterdik” diyerek üstelik.. Orada
bir “cici yüz” göstermiş.. Ama anlaşılan kimseyi de pek kandıramamış.. Ama
Türkiye’ye gelince Paris’e neden gittiğini unutarak veya çifte standartlığın
tam örneğini vererek, orada söyle(ye)mediği sözleri burada Cumhuriyet’e
söylüyor.
Cumhuriyet ve
yazarlarına saldırıların gündeme geldiği anda bu her iki lidein sözleri
kışkırtıcılık anlamına gelir. Tamam, kimse sizden “bu yayıncılık basın
özgürlüğü”dür demenizi beklemiyor. Biliyoruz ki bu ruhunuza uymaz. Ama böyle
bir ortamda bulunduğunuz yer itibariyle en azından susmasını bilmelisiniz,
ateşin üzerine benzinle gitmek size ne kazandıracaktır? Sonuçta şöyle mi diyeceksiniz: “biz
demiştik, bu tahriktir, ettiler ve buldular..”
Senin özgürlük sınırın, benim özgürlük sınırım
olamaz
“Düşünce
özgürlüğünün de bir sınırı vardır. Benim özgürlük alanıma geldiğinde
duracaksın..” Bunu Cumhurbaşkanı söylüyor. Bu sözü kim, hangi cahil,
Cumhurbaşkanının eline tutuşturdu?
Hayır
öyle bir şey yok.. Sizin özgürlük anlayışınız ve sınırınız, benim özgürlük anlayışım ve
özgürlük sınırımla aynı olamaz. Sizin sınırlarınızı kimse kabul etmek zorunda
değildir. Herkesin özgürlük sınırını anayasa ve yasalar belirler… Hukuk diye
bir şey var!
Yoksa böyle bir şeyin varlığını ben uyduruyor olabilir
miyim? Evet hukuk varmış gibi yaptığımın bilincindeyim. Aslında şu soruyu
yöneltmeliyim: yöneticilerin elinde yazılı olmayan sözel ve geleneksel bir
orman yasası mı var, şu veya bu şekilde yürürlüğe koydukları?
Herkes, kafasındaki özgürlük anlayışı sınırları
ilan ederse, bu ülkede herkes birbirini kesmeye başlar. Sen hangi ülkede yaşıyorsun sorusunu yönelten bir lidere verilecek
temel yanıt “biz bir hukuk ve yasa ülkesinde yaşadığımızı sanıyorduk.. yoksa yanlış
yerde miyiz” olabilir..
***
Bu ülkede
örneğin Cumhuriyeti ve yazarlarını açıkça hedef gösterenler hakkında soruşturma
açacak bir Cumhuriyet savcısı var mıdır?
Tıpkı
Balıkesir’den AKP milletvekili seçilen Tülay
Babuşcu adındaki kişinin,
Cumhurbaşkanına, yeniden seçilmesini garantilemek için yağ çekerken,
Cumhuriyeti “90 yıllık reklam arası”
diye nitelemesi karşısında, unvanlarında üstelik “Cumhuriyet” yazan hiç bir
savcının varolmaması gibi...
***
Başlığı
toparlayalım: Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Türkiye’de basın özgürlüğü
özsel bir durum olmaktan çıktı, demiş. Günaydın! Basın özgürlüğü “özel bir
takım olaylara özgü” değil, genel bir basın özgürsüzlüğü söz konusudur bu
ülkede..
Bir
politikacının ağzıyla yanıtlayayım: “Ne özeli, genel genel..”
-- 18 Ocak 2015 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder