Baştan sorumu
sorayım ve bu hepimiz için düşünce antremanı olsun: Ülkemizde demokrasinin
yerleşememesi, hak ve özgürlüklerin çağdaş özelliklere sahip olamamasının temel
nedeni, sakın “sivil siyaset” sahipleri,
liderleri, partileri olmasın? Biz “düşmanı” hep askerde orduda gladyoda
devlet içindeki çetelerde bürokraside falan ararken?
Tamam, bu
saydıklarımızın hepsi “kurulu”, “tutucu” düzenin koruyucuları, pekiştiricileri,
iktidar odakları, iktidar odağı olmaktan nemalanan ve mevzisini asla kaybetmek
istemeyen, sözde bazı siyasi ve ideolojik saplantıları da olan “devlet”
sahipleri. Hiç itirazım yok. Hepsi geçmişte ülkeye, yurttaşa, insanlığa karşı
ağır suçlar işlediler..
Ama onların
işbirlikçileri hep iktidara gelen siyasetçiler oldu. Kimdi bu siyasetçiler?
1950’den itibaren hemen hepsinin aslında sağcı siyasi parti ve liderleri
olduğunu görürüz.
Hepsi,
demokrasiye ve özgürlüklere kapalı devlet içindeki ve dışındaki, kirli
odaklarla işbirliği yaptı.. Bu bir.. Kimi zaman onları kullandı, bu iki...
Bazen de bu odakların ta kendileri oldu, yani özdeşleştiler.. karşımıza siyasi
parti mafyaları olarak çıktılar.
***
Sivil
siyasetçilerle, devlet içinde ve dışındaki bu saydığımız odaklar arasında uzlaşı,
çatışma, sürdü gitti.
Siyasetçi,
devletteki iktidar odaklarını ele geçirme çabası içinde oldu.. Dikkat:
demokrasinin önünü açmak amacıyla değil, bizzat kendisi bu iktidar alanlarını
yönetmek, yönlendirmek için..
Meseleye
demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğü, bilim, eğitim, ekonomi,
kültür ve bütün bu alanların çağdaş olarak gelişmelerinin zorunluluğu
açısından, baktığımızda..
...1950’den
itibaren siyasi tarihimizin özü ve özeti budur; bu açıdan tarihimiz gerçek
anlamıyla yeniden yazılmalıdır...
***
Gelelim
günümüze..
Ergenekon,
Balyoz, Odatv, Poyrazköy falan daha neler... Bunların üzerine çekilen diğer
cilalar: 12 Eylül 1980 darbecileri, 28 Şubat 1997 askerin hukuki kılıflı
hükümeti değiştirme zorlaması...
Neymiş?
Darbelerle, askerle, karanlık devletle, Gladyo ile demokrasi ve özgürlükler
adına hesaplaşmaymış.
Soru: Bu hesaplaşmayı
kim yapacakmış?
Otoriter ve
totaliter, üstelik İslami referanslarla ülkeyi yöneten RTE, AKP iktidarı..
Soru: Niçin
yapacakmış? Ülkede demokrasinin
önünü açmak için..
Soru: Peki demokrasi
ve özgrülüklerin önünü açacak ve ülkenin çağdalaşmasına çalışacakmış gibi olan
bu adamlar kimler, arkalarındaki referanslar ne?
İslamcılık,
dincilik, siyasi ve dini biad, cemaatçilik, tarikatçılık falan..
Soru: Bunların
geçmişte siyasi olarak ne özelliği var?
Birincisi,
toplumu cemaatleştirmeleri, tarikatçılaştırmaları yasaklanmış, engellenmiş.
İslami-dini
referanslarla iktidara gelmelerine hoş gözle bakılmamış.
Soru: Peki,
engellenebilmişler mi?
Hayır, hep
siyasi olarak örgütlü varolmuşlar. Şu veya bu partinin içinde veya başlı başına
kendi partileri içinde.. Erbakan’la iktidara yürüdüler, iktidar da oldular,
ülkeyi yönettiler. Cumhuriyet Halk
Partisi 1950’den sonra toplam 3 yıl, o da yarım yamalak iktidarda
bulunurken, bunlar yıllarca ya tek başlarına ya bir ayaklarıyla, ama devletin de
bütün imkanlarından yararlanarak iktidar oldular. Devlet ve bütün kurumları
bunlar arasında parsellenmiş durumda.
Solun yolları
en kanlı darbelerle kapatılırken, islamcıların yolları açıldı.
12 Eylülün tamamen İslami karakterli yönünü görmeyen bir siyasi analiz güvenilir ve doğru olabilir mi?
12 Eylülün tamamen İslami karakterli yönünü görmeyen bir siyasi analiz güvenilir ve doğru olabilir mi?
***
İslam
referanslı bir yönetimin ülkeye demokrasi ve özgürlükler getirebileceğini kim
iddia edebilir? Tarihte böyle bir örnek yok. Günümüzde de İslam coğrafyasında
tam tersini yaşıyoruz. Hepsinin yerlerde sürünmesinin ve batı egemenliğinin,
kültürel, ekonomik, piyasa, bilim ve siyasi sultası altında olmasının da temel
nedeni budur.
Arkasında
demokrasi ve özgürlükler konusunda zerre bir referans olmayan RTE ve partisi ve
Gül, demokrasi ve özgürlüklerin yolunu açacak, bunun amaçla da devlet içindeki
anti demokratik yapıları temizleyecek..
Öyle mi?
Onların
yapabilecekleri en iyi şey, bu yapıları kendi denetimleri altına almak ve
sürekli iktidarları için kullanmak olabilirdi.
Karanlık odak, şimdi RTE ve AKP iktidarının
bizzat kendileridir.
Ülkede en büyük
antidemokratik, demokrasi düşmanı iktidarla karşı karşıyayız..
Susurluk, 12
Eylül ve güncel yaşadıklarımızın hepsinin ardında AKP iktidar bulunuyor. Hrand
Dink cinayetinin ardında da.. Dink’in sözde arkadaşları da, bu iktidarla
ortaklık halindeler ve onlara diyorlar ki, bulsanıza katilleri..
Evet biraz daha
zorlarsanız, katillerin devlet içindeki uzantılarından biri ikisini önünüze
atarlar... Ama artık bütün bu zorbalık ve karanlık ve katiller sisteminin
kontrolü iktidara geçmiştir.
Ergenekon ve
diğerleri, demokratikleşme ve özgürlükler mücadelesi değildi, tam tersine,
AKP’nin totaliterliğinin önündeki bütün odakları temizleme süreciydi.
Ergenekon kararlarından demokrasi ve özgürlükler çıkabileceğini sananların hepsi, bu yeni totaliter ve dinci faşist rejimin işbirlikçileri, samimi veya değil, kullandıkları aletlerdir...
Ergenekon kararlarından demokrasi ve özgürlükler çıkabileceğini sananların hepsi, bu yeni totaliter ve dinci faşist rejimin işbirlikçileri, samimi veya değil, kullandıkları aletlerdir...
Fikri Sağlar,
Ergenekon yargıçlığından atılan Köksal
Şengün, hiç bir karanlık çete ortaya çıkmadı diyor.
Çıkmasını
bekleyen mi vardı? Sadece kontrolü el değiştirdi..
Şimdi herkesin
işi çok daha zor.. Ama böyle rejimlerin günümüzde yıkılışları kaçınılmazdır da.
Uzun zaman almaz, merak etmeyin..
Uzun zaman almaz, merak etmeyin..
-- 8 Ağustos 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder