“Üniversiteler üzerine
ölü toprağı serpilmiş” gibi gözüküyor, ancak bazı üniversitelerimiz hiç de
öyle değil. Öğretim üyeleri, dernekleri aracılığıyla, özellikle iktidarın
Türkiye Bilimler Akademisi’ne siyasi müdahalesini protesto ediyor, sağlık
politikalarına karşı direniyor. İstanbul Çapa ve Cerrahpaşalı akademisyenler ve
sağlık çalışanlarının protestolarını biliyoruz. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp
Fakültesi öğretim üyeleri de,
Sağlık Çalışanları Platformu (DEÜTF SÇP) adıyla süreklilik kazanan bir izleme
ve tepki verme platformunda buluştu. EGÖDER (Ege Üniversitesi Öğretim Üyeleri
Derneği) de, sık sık sesini duyuruyor. Şüphesiz bu platformlar, iktidarın ve
aracı kurumu YÖK’ün, üniversiteler ve akademik yaşam üzerinde giderek artan karanlık
gölgesine karşı da bir tepki nhiteliğinde..
SAAT 10.30 EYLEMLERİ
Dokuz Eylül’den bir akademisyen
yazıyor:
“DEÜTF'de
başlayan eylem çok yalın ve naif sayılabilecek bir biçeme sahip. Her gün saat
10.30'da Fakülte Hastanesi girişinde öğretim üyeleri (cübbelerimizle),
araştırma görevlileri, hemşireler, teknikerler, SES, Türk Sağlık-Sen, Sağlık
Sen, Türk Hemşireler Derneği, TTB İzmir Tabip Odası'nın katılımıyla kimi zaman
150-200 sağlık çalışanı ve akademisyen bir araya geliyoruz. Bir serbest
kürsümüz var, bileşenlerden biri bir gün önce karar verilen bildiriyi okuyor,
katılımcılar arasında o gün söyleyecek sözü olan kısaca paylaşıyor, kimi zaman
kongre nedeniyle katılamayan, ameliyatlar ve benzeri nedenle orada
olamayanların iletileri okunuyor; hizmet almayan gelenler, hastalar
konuşuyor. Eylem ertesi gün 1030'da bir araya gelmek üzere 15 dakika
içinde tamamlanıyor. ”
“Ülkenin bu gününde ve geleceğinde
önemli yeri olan biz akademisyenler ve sağlık çalışanları sözümüzü erke
iletinceye kadar seslenmeye, 10.30'larda toplanmaya, çoğalmaya kararlıyız. Eylemlerin
bir de dili, sesi oluştu. Her gün basılan bir yapraktan oluşan bir
iletişim aracı. Adı Alakarga,
sahipsiz, aidiyetsiz, kendilerine koca karga diyen bir kaç akademisyen ve
sağlık çalışanının ürettiği, ancak DEÜTF kitlesi içinde geniş kabul gören bir
basılı material..”
TÜBA’YA
DESTEK
Öğretim
Elemanları Dernekleri:
“Dünyanın hiçbir ülkesinde atamalarla, gerçek
bir bilim akademisi kurulamamıştır. Atamalarla bilim
akademileri yaşatılamaz. Ülkemiz bilim insanları bu girişimi boşa
çıkarabilir. TÜBA üyelerinin önemli bir kısmı yapılan düzenlemenin anlamını
açığa çıkarttı ve atamalarla kurulacak bir akademide yer almayacaklarını
belirtip istifa etti. Onların bu onurlu ve bilim insanlığına yakışır
tutumlarını destekliyoruz.
“Ancak asıl yapılacak olanın,
oluşturulmaya çalışılan kurumda yer almamak olduğuna, yani atanmayı kabul
etmemek olduğuna inanıyoruz. Bilim
insanlarımızı, "bilimler akademisi" adlı bir kurumda
atanarak görev almamaya çağırıyoruz.”
İmzacıları: Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyeleri
Derneği adına Prof. Dr. Hilmi Uysal; Ege
Öğretim Elemanları Derneği adına Prof. Dr. Ferhan
G. Sağın; Abant İzzet Baysal Üniversiteli Öğretim Elemanları Derneği adına
Prof. Dr. Bahadır Aydın; İstanbul
Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği adına Prof. Dr. Serap Kuruca; Üniversite Konseyleri Derneği adına Prof. Dr. Nurettin Abacıoğlu; Tüm Öğretim
Elemanları Derneği adına Prof. Dr. Alpaslan
Işıklı.
EGE’DE BİR
DEKANLIK SEÇİMİ
Bu arada, yer veremediğimiz bir
atamayı da burada anımsatalım. Ege
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Ekim’de dekanlık
seçimi ve ataması oldu. Tabii, tahmin edersiniz neler oldu! EGÖDER’e
bırakalım sözü:
“Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dekan Adayı Belirleme Seçimleri, 8 Eylül 2011 tarihinde gerçekleşti ve
adaylardan biri 261, diğeri 126 oy
aldı, ayrıca 30 boş oy verildi… YÖK, daha düşük oy alan adayı dekan olarak
atadı. Böylelikle, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde de, daha önceleri diğer
üniversite ve fakültelerdeki yönetici seçimlerinde görüldüğü gibi, üniversiter
dünyanın dışından bir yetki kullanımı yaşandı.
“Toplum hayatımızda sıkça
gördüğümüz “ileri demokrasi” ayıplarının bir uzantısı olan ve Türkiye’de
akademik özerkliğin fotoğrafını gösteren bu durumun, yasal çerçeve içinde
uygulanmış olsa da, akademinin geleneklerine ve etiğe uymadığını, uluslararası önemli bir bildirgeyi ve
Türkiye’ye ait bir değerlendirmeyi anımsatarak, kamuoyu ile paylaşır:
“1-
Yükseköğretim kurumlarının özerkliği ve akademik özgürlük üzerine Dünya Üniversiteler Servisi’nin 1988
yılında imzaladığı Lima Bildirgesi, “yükseköğretim kurumlarının iç
işleyişlerine, mali işlerine ve yönetimlerine ilişkin kararlar almada ve
eğitim, araştırma, topluma hizmet ve diğer ilgili faaliyetlerinde kendi
politikalarını oluşturmada devlet ve toplumun tüm diğer güçleri karşısında bağımsız
olmasını” esas alır. Bu çerçevede, bilimsel ve mali özerklikle birlikte, idari
özerklik, akademik geleneğin ve üniversiter yapının olmazsa olmaz koşuludur ve
akademik çevre, devletten ya da herhangi bir başka kaynaktan gelebilecek
müdahale veya baskı endişesini taşımadan işlevlerini yerine getirme hakkına
sahip olmalıdır.
“2-
OECD’nin, akademik özerkliği 8 önemli göstergede değerlendiren raporunda,
Türkiye’deki üniversitelerin bu 8 alanın sadece 3’ünde, o da “kısmi özerklik”
sahibi olduğu vurgulanarak, Türk üniversitelerine bu alanda 8 üzerinden 1.5
notu verilmiştir.
Bugün
sayıları 165’e ulaşan üniversitelerimizin, her birinde ortalama 7 fakülte
olduğu kabul edilirse, YÖK’ün sadece dekan belirlenmesi sürecinde 1 000’i aşan
sayıda değerlendirme (?) ve atama yapıyor olması bile bu sistemin çarpık ve
hantal doğasını göstermeye yeter.
UYDURUK DERGİLERDE YAYINLAR
Bir
Akademisyen yazıyor (İstanbul’dan):
“YÖK Başkanı
ile ilgili yazınız üzerine: Bu arkadaşlar bu işin de çaresini bulmuşlar.
Örneğin, bizim konularda Energy Education Science
and Technology Part A-Energy Science and Research diye bir dergi türemiş.
Indekslerde geçiyor. Atıflarının
%60’ını, aynı dergide çıkan makaleler oluşturuyor. Dergi atıf raporlarında var.
(http://admin-apps.webofknowledge.com/JCR/JCR?SID=Y1fJEFBbnLE2c5Ifgmk)
Bir ornek: Makale 17 Nisan 2011'de dergiye gönderilmiş. Kabul tarihi 20 Mayıs 2011. Buraya kadar, haydi diyelim ki, çok geniş ve seri hakem kadroları var. Daha sonra makale Ocak 2011'de yayınlanıyor ve bugün (19 Aralık 2011) itibari ile 18 atıf almış!
Bir ornek: Makale 17 Nisan 2011'de dergiye gönderilmiş. Kabul tarihi 20 Mayıs 2011. Buraya kadar, haydi diyelim ki, çok geniş ve seri hakem kadroları var. Daha sonra makale Ocak 2011'de yayınlanıyor ve bugün (19 Aralık 2011) itibari ile 18 atıf almış!
“Konu mu?
Lisans Bitirme Ödevi düzeyinde bir hesaplama. Dört işlemin ötesi yok. Bu
yalnızca bir örnek. Bu dergide yayınlanan makalelerin neredeyse hepsi benzer...
Diyeceğim o ki, yakında bu atıf ve H endeksi meselesinin pek anlamı kalmayacak.
Çözümü bulmuşlar. Boşuna çabalıyoruz.”
***
Gelecek Cuma’ya kadar bakalım neler olacak!
Hoşçakalın..
--Cumhuriyet
Bilim ve Teknoloji, Sayı 1293, 23 Aralık 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder