Aslında çok önemli 2 yıllık sürece girdik. Beşir Atalay dedi ki: AKP liderliği, geleceğe yönelik
politikalarını saptarken stratejik düşünür..
Yani diyor ki: Gelişmeleri raslantılara bırakmayız...
Erdoğan ve yakınları, boşalacak 3 önemli koltuğun nasıl dodurulacağı sorunuyla
uğraşıyor.
Temel siyasi
gerçek şudur: Erdoğan bugün sahip olduğu liderlik
gücüne dayanarak, eğer siyasetten emekli
olmaya niyeti yoksa, Cumhurbaşkanlığını, Parti Başkanlığını ve
Başbakanlığı, öyle bir şekilde “bağlamaya” çalışacak ki, önümüzdeki 10 yılda kendisini ve geleceğini görebilsin.
Şüphesiz ki “gelecek 10 yılı bağlama”,
politikacının “gönlünde yatan iyi gelişmeler”e dayanır. Varsayım şudur: 5 yıl- 10 yıl daha iktidarsak eğer, 10 yıl boyunca ülkenin en etkin kişisi
olmayı nasıl sürdürürüm!
Özellikle lider konumundaki bir politikacı, bu
hesaplamaları ve buna yönelik stratejileri, zirvede olduğu sırada yaparsa, en yüksek yararı sağlayacak denklemler kurar!
Bu sadece Erdoğan için geçerli değil! Abdullah Gül de aynı şekilde
düşünecektir! İkinci-üçüncü sıradaki politikacılar da! Gelecek kariyer ve
beklentilerin hesabı, her türlü ‘dini kardeşlik’ hesabının üzerindedir! Hiç bir
siyasetçi bunun dışında kalamaz.
Şüphesiz, Türkiye iç, dış ve bölge
dinamiklerinin; sadece siyasi değil, ekonomik gelişme dinamiklerinin de büyük
etkisi altında. Siz “bugünkü olağan
gelişmelerin sürmesine göre” hesabınızı yaparken, bu dinamiklerden çok
güçlü olan biri bile, yaptığınız denklemleri darmadağın eder! Bu denklemleri, halkın iradesi de muhalefetin dirayeti de bozar..
Hele hele
muhalefet!
Tabii, rakibin iktidar hesabını-denklemini bozacak kendi “stratejisi ve denklemi” varsa!..
***
Öyleyse, Erdoğan
için temel soru: 10 yıl sonra da Türkiye’de egemen kişi olma hesabı,
politik denklemi nedir?
Şunu söyleyebiliriz: Parti Başkanlığını ve Başbakanlığı da himayesi-vesayeti altına alacak
bir Köşk...
Bunun en kestirme çözümü ise, şüphesiz Başkanlık Sistemi’ne geçiştir. Erdoğan
iki-üç yıldır bunun iklimini yaratacak çalışmalar yapıyor.
Bu arada Gül’e
gelince, cemaat güçleriyle ittifak yapabilir.. Ama hiç bir siyasi lider,
bir Cemaat insanı-politikacısı olarak liderlikte-iktidarda kalamaz. Ta ki,
cemaat, AKP’nin içini tam oymuş olsun. Zaten o zaman AKP diye bir şey
kalmamıştır.
Erdoğan’a yönelik, yetmez ama evetçi eleştirilere de bakacağız...
Şimdi başka bir konu:
***
YÖK Başkanı İyi Bir Bilimci mi?
Geçen haftaki Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Gündem’inde yazdım. Kısa özet: Yeni YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan
Çetinsaya’nın “parlak bir bilimsel
kariyeri”ne ilişkin, pompalama haberleri okuyoruz. Bilim insanlarının
başarılarını sorup bilgi alacağınız Web of Knowledge veri tabanı ise
öyle demiyor!
“Cetinsaya, G” ismiyle araştırıldığında, karşımıza 7 bilimsel yayını ve de topuna ise 7 atıfı çıkıyor. 5
makalesine 0 atıf; birine 1, diğerine 6 atıf almış. Ayrıca 4 makalesi kitap
eleştirisi; biri derleme ve 2’si araştırma makalesi gibi gözüküyor.
Çetinsaya’nın
parlak bir bilimsel kariyerinden değil, ama parlak bir siyasi ilişkiler ağından bahsedebiliriz ancak. Bu ağ onu
bir vakıf üniversitesi rektörlüğüne, oradan da YÖK Başkanlığına taşımış.
Şimdi, Çetinsaya’yı, tanımadığınız bir bilim insanımızla
kıyaslayacağım: Prof. Dr. Miral
Dizdaroğlu, Türkiye Bilimler Akademisi’nin seçkin üyelerinden biri iken,
hükümetin TÜBA’ya “bilim insanı atama
kararı” üzerine istifa etmişti.
Dizdaroğlu’nun uluslararası hakemli dergilerde
yayınlanmış 235 makalesi var; bunlara
aldığı atıf sayısı 13.600; h-indeksi ise 60.
Bazı ödülleri: Amerikan
Kimya Derneği’den “Hillebrand Ödülü”; TÜBİTAK Bilim Ödülü; ABD Hükümeti’nin
Gümüş ve Altın Madalya ödülleri; Polonya’da Nicolaus Copernikus Üniversitesi
Onursal Doktor ünvanı; 4500 kişinin çalıştığı ve ABD’nin ikinci en büyük Ulusal
Laboratuvarı olan National Institute of Standards and Technology (NIST)’de
çalışan 17.000 bilimci arasında en çok atıf alan kişi. “NIST Fellow” ünvanı; NIST’in
en yüksek bilimsel ödülü olan “Stratton Award”ı.
Sadece Dizdaroğlu
değil; pek çok insanımız da benzer niteliklere sahip.
Ama iktidar,
bilimsel başarılara değil, siyasi görüşlerine, ilişkilerine, yandaşlığa
bakıyor!
Bu kaldıraca
bindiğinizde hooop yukarıdasınız! Herkes “profesör” ya!
Türkiye’de “bilim” liyakatı, ayaklar altındadır..
-- 20 Aralık 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumuhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder