Habertürk
gazetesinin, sırtına yediği “koca bıçağı”
ile öldürülen kadının fotoğrafını sansürsüz yayınlaması tartışılıyor. Eleştiri
konusu, bu fotoğrafla kadınlara karşı şiddete çağrı yapıldığı ve kadının özel
hayatına saldırıldığı yolunda.. Öyle ki bizim Gazeteciler Cemiyeti bile “işlem
başlatmış”..
Siz ne düşünürsünüz bilemem; ben, konunun o kadar sıradan ve
basit olmadığı kanısındayım. Nedenine gelince..
Gazete “çarpıcı bir gazetecilik” yapmak ve dikkatleri
üzerine çekmek istemiş olabilir. Veya kadınların uğradığı şiddeti bugüne kadar
görülmemiş bir fotoğrafla sergilemek ve dikkati konuya çekmek istemiş de. Yayıncıların
niyetini bir kenara bırakalım. Duruma bakalım:
Kadınlara karşı erkek şiddeti olağanüstü derecede
tırmanıyor. Özellikle bu iktidar altında, kadınların çok daha sahipsiz kaldığı;
toplumsal ve ekonomk hayatın dışına
itildikçe üzerlerindeki şiddetin arttığı görülüyor.
Kadın, yaşaması için her bakımdan “erkeğe” muhtaç kılındığı
sürece, çoğunlukla ve genellikle erkeğin en
alt sınıfının (belki de erkeğin değişik bir çeşidinin) şiddeti artarak
devam edecektir.
***
Alt sınıf
diyorum, bu alt sınıfın, 5 milyon yıllık insan olma sürecinde, hangi ilkel
dönemin yaratıklarının genlerini taşıdıklarını ve buna uygun davranışları dışa
vurduklarını bilemem.
Ama biliyorum ki, en mükemmel ülkede en mükemmel bir sosyal
entegrasyon (bütünleşme), yani erkek vahşetinin en baskılanmış ortamında bile,
bu gen sahipleri, azalmış sayıda da olsa, insan ve toplum üzerinde terör
estireceklerdir.
Tamam, hormonları erkekleri saldırgan kılıyor, bunun
biyolojik hayatta kalma ilkel güdüleriyle de ilişkisi var; ama kendisinden her bakımdan fiziksel ve güç
olarak katbekat zayıf kadınlara uygulanan şiddetin, erkeklerin hayatta kalma
içgüdüleriyle ne ilişkisi olduğunu da birileri izah etmeli.. Bu şiddetin,
eğitimsizlikle, yoksullukla- çaresizlikle, erkek cinselliğiyle ve toplumsal
ortamla ilişkili olduğu, bir gerçek olsa bile...
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü Müdürü Prof.
Sabahat Tezcan, Ahmet Şefik’in haberine göre, “kadınların
yüzde 92’si, uğradığı şiddeti sineye çekiyor”, diyor. 15-59 yaş evli
kadınların yüzde 39’u, eşleri veya birlikte oldukları erkekler tarafından,
hayatlarının çeşitli dönemlerinde fiziksel, yüzde 15’inin de cinsel şiddete
uğruyor. Yılda 4 bin kadar kadın cinayete kurban gidiyor.
Kadınlar üzerinde
yükselen bir alçak düzen ki sormayın!
***
Bu koşullarda, tartışılan fotoğrafın, sadece olumlu katkısı
olabilir:
Toplumu dehşetle irkiltmek ve kitlesel bir toplumsal tepki
yaratarak kadınların durumunu iyileştirmeye yönelik çok şiddetli bir istek
yaratmak.
Bazılarımızın vicdanı,
o fotoğrafla sarsılmış!
Ne kadar iyi!
Halının altına süpürülmüş bir sorun, masa üzerine konulunca,
neden korkuyorsunuz?
O fotoğraf, çıplak gerçeğin ta kendisi!
Kadını koruyamayan bir toplum, onun alçakça uğradığı cinayet
karşısında, başını kuma gömmek istiyor!
O fotoğrafı, öldürülmüş olsa bile kadın çıplaklığı olarak
görüyor!
Vahşeti değil, öncelikle çıplak bedeni görüyor!
Bu bile, sapıklığın, farkında olmadan içimize işlemiş
olduğunun kanıtıdır!
Kadın, o fotoğrafında,
hemcinslerinin durumu üzerine vahşi bir çığlık atıyor!
“Çocuklarımıza bunu nasıl anlatırız”ı düşünenlere gelince:
bu da sizin sorununuz!
***
Çin’de, Panda
vurmanın bedeli idamdır. Sayıları 1000’in altına düştü; Panda sadece Çin’de
yaşıyor ve Çin’in milli gururu, ayrıca insanlığın bir emanetidir onlara.
Bir kalabalık arkadaş gurubuna sordum, ne düşünüyorsunuz bu
idam konusunda, diye.. Hiç biri karşı çıkmadı, insan öldürmek uygarca değildir vb. demedi, idam kararını
destekledi!
Şüphesiz burada idamı bir metafor olarak kullanıyorum. Panda
cinayeti muamelesi çekilse, erkeklerin en az yüzde 10’u gider bu ülkeden!
Ama, aramızdaki canileri, bir daha asla toplum içine karıştırmayacak bir yasal düzenlemeden yanayım.
Neredeyse bütünü erkeklerden oluşan adalet sistemimizin ve siyasal yapının,
buna da, yine aynı sözcükle, asla
izin vermeyeceğini de biliyoruz.
Ankara Barosu Başkanı Prof. Feyzioğlu diyor
ki:
“12 Eylül
2010 Anayasa referandumundan sonra, yüksek yargıdaki kadın oranı yüzde 45’ten
yüzde 3’e geriledi”!
Anlıyorsunuz, değil mi!
***
Fotoğraf konusunda sabit kalalım:
Nobel ödüllü ünlü davranış bilimci Konrad Lorenz, dünyayı bekleyen çevre ve iklim felaketine en az 20
yıl önce dikkat çekmişti. Ancak, dünyayı yönetenlerin de bu felakete doğru
gidişi durduracak hiç bir radikal önlem almayacağını da biliyordu.
Bu nedenle şu görüşü dile getirdi:
Çevre konusunda büyük
bir bilinç sıçraması yaratılabilmesi için, örneğin San Fransisko’nun, bir çevre
felaketiyle yokolması gerekir...
***
Yaşadığımız kadınlara
yönelik vahşet de, bir dünya çevre felaketi değerinde, dahası ondan misliyle
fazladır!
O müthiş fotoğraf, büyük
bir “çevre felaketi”ni anlatmaktadır!
Ve bu amaçla onu kullanabilirse, medya, siyasi partiler ve
liderler, ilgili ve ilgisiz sivil toplum örgütleri, özetle toplum, uzun soluklu
mücadele programıyla, kadınlara yönelik şiddette öncelikle bir azalma
sağlayabilir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, basına yasakla bu işin üzerinde gelemeyeceğinin
farkında olmalı. İşin içine hükümeti de bütünüyle katmayı düşünmeli.
Hükümetin kadınlara yönelik “zaten doğuştan eşit değiller”
anlayışını değiştiremezse, bir adım bile ileriye atamaz!
Kadınları evlere kapatan, çocuk doğurma ve büyütme ile
görevli sanan ve çalışma hayatından dışlayan (kadın çalışan oranı en düşük
ülkeler arasındayız) politikaların, kadını daha çok şiddete maruz bıraktığının
farkında mıyız?
-- 9 Ekim 2011 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder