17 Kasım Pazar, 2019 /
Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
İntihar genellikle kişisel bir olaydır. Tüm
toplumlarda intiharlar dikkat çekici bir orandadır ve üzerinde bilim ve toplum
insanları tartışır durur. bu açıdan beyin - sinirbilimciler kendi alanlarına
giren bireysel olayları anlamaya psikiyatristler de kontrol altına almaya
çalışırlar.
Yaşadığımız, aile – toplu intiharlar veya
aralarından birisinin sebep olabileceği ve kimilerinin toplu cinayetler dediği,
son dramatik olayların açık seçik ve tartışmasız toplumsal – ekonomik bir geniş
zemini var.
Bu zemini yaratanların da iktidarda olduğu
olgusu kesin.
İşsizlik yüzde 14’e çıktı. Genç işsizlerin oranı
rekorlar kılıyor.
İktidarın fikir yapısı bu olayları şöyle
açıklama peşinde: “Yaşamanın fıtratında
ölüm de var intihar da!”
İki şey daha yapıyorlar,
2) Medyaya bu kitlesel intiharları küçük haber
olarak görün, talimatı iletiyorlar.
3) Medyadaki tetikçileri de tv’de intiharları
ekonomik kriz ve işsizlikle ilişkilendirenlerin üzerine “Ahmet kaşınma..” diye saldırıyorlar. Bir mobbing - terör
şebekesi... Şüphesiz, ekranlarda ekonomik kriz ve toplumsal boyutları üzerine
çok fazla bir şey de göremezsiniz. Şüphesiz basılı varakalarında da.
4) Bir de iktidarın Diyanet gibi yönettiği –
yönlendirdiği kurumlarını, halkın yaşam taleplerini dini ideolojik araçlarla
bastırmak için kullanıyorlar.
Beşincisini de yazalım bari, yine
üniversite gibi kurumların etkin yerlerine atadıkları–bilim kılıklı, dekan
koltuğunda dini memurları da, intiharlar için neden açıklıyor: Dinin inanç
eksikliği!
Toplum böyle bir sarmal içinde tutulmaya
çalışılıyor.
Bir
varoluş güvencesi olarak iş
Oysa kapitalist, yeni liberal toplumlarda
insanların varoluş güvencesi bir iş sahibi olmak, çalışabilmektir. Emeğinize
ödenen ücret ile kendinizi ailenizi hayatta tutmaya çalışıyorsunuz. Asgari
ücret konusu. Şüphesiz asgari ücretin 4 kişilik bir aileyi günümüz insani
ihtiyaçlar ölçeklerinde geçindirmesinin mümkün olmadığını bir kenara kaydederek
soralım.
Ya asgari ücretlik işi de bulamayanlar? Yeni
emeğini asgari ücrete bile satamayan, ve aylar – yıllar boyu bir varolma – yokolma çizgisinde
kendilerini bulanlar?
Yaşayamamak
zor zanaat!
Bir süreliğine ellerine tutuşturulan bir parayla
hayatta kalmaya zorlananlar?
İş yoksa? Yıllardır resmi rakamlara göre yüzde
10- 14, ve gayri resmi olarak da yüzde 17’lere tırmanan işsizlik bir salgın virüs gibi toplumu insanları
aileleri yaşam damarlarından kesiyor.
Yaşadığımız
intiharların adı budur! Bazıları bunu yapıyor, çoğunluğu da yapamıyor, çünkü yaşayamamak zor zanaat be kardeşim, yaşamak
da zor zanaat! Yani bu toplumda yaşamak bir ustalık ister, beceri ister,
cambazlık ister.. Bazen da hırsızlık soygunculuk ister. Veya cinayet!
Çeteleşme!
Toplumu, çalışanları, “emek piyasası”nın olup
olmadığına teslim ederseniz, insanlar çıkmaz sokaklarda çırpınır.
“Birer işçi alın” mantığı
Bu iktidar yıllardır işsizliğe iki çıkmaz yoldan
çare arıyor: Şirketlere “hepiniz birer
işçi alırsanız, sorun çözülür” diyor! Bu ne yapacağını bilmeyen yönetimin
ve başının çaresizliği ve çözümsüzlüğüdür. Yaptığı, yönettiği iktisadi sistemin
ruhuna ve varlığına aykırılıktır, sonuç vermez. Bunun bile farkında olmamak, ne
acı!
İkincisi de, şirketleri ayakta tutmak ve iş
geliştirmeleri ve iş alanları açmaları için çeşitli devlet – hazine
kaynaklarıyla beslemek, teşvik adı altında! Tüm teşviklerin ise iş ve emek
piyasasındaki gümbürdemeleri önleyemediğini bile bile... Bir sanal veya yalan teşvik önlemleri ki yıllardır sürüyor! Öyle ki
işsizlik fonunun büyük kısmı şirketlere aktarılıyor... Toplumsal dayanışma
fonunun servetlerini şirketler destek olarak alçak, yaz gelecek koyunlar
yünlerini çitlere bırakacak, o yünler toplanacak satılacak ve ev halkının karnı
doyacak veya borçlar ödenecek.
İktidarın 17 yıldır toplumu getirip bıraktığı
nokta bu.
Başka bir nokta da “ekonomik kriz var diyerek
toplumda panik kriz yaratmak” suçu ile yargılamalara kapı açmak. Korkut sustur!
Tüm bu gibi yönetimlerin geldiği nokta, açmazlar
çıkmazlar.
Diyecekleri tek şey, “Allah böyle buyurdu”dur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder