9
Aralık 2018, Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç istemediğim bir açıklama, ama belki
birileri anlar umuduyla yazacağım. Bu yazıyı burada değil kendi bloğumda
(günce) yazmayı planlamıştım, sonra fikir değiştirdim. Buyurun...
***
Ergenekon
soruşturması, 2007’da patlayıp 2008’de cibilliyeti tam belli olunca, arkasından
da Balyoz, her şey açıktı benim için. O zamanki “Feto”, arkasında AKP iktidarının
büyük desteği ile, Ordu’nun defterini dürmek, kendi Fetocu subaylarını tepelere
tırmandırmak için harekete geçmişti. Yapılan suçlamalarla ilgisisiz subaylar,
komutanlar ve siviller (İlhan Selçuk,
Balbay, Haberal, Tuncay Özkan vb) içeri tıkıldı.
Büyük
bir zulüm başladı.. Güçlülerin – iktidarın hukuku kasap bıçağı gibi işliyordu.
Dava
haksızdı, kasıtlıydı, tutar tarafı yoktu, insanlar uyduruk bahanelerle içeri
alınıyor, sivillerin normal faaliyetleri “gizli faaliyete” dönüştürülüyordu.
Sivilleri
bir kenara bırakın.. Yazılarımda askerleri “ama”sız savundum ve 7 yıl boyunca yüzlerce yazı yazdım. (Gördüğünüz
gibi 10 yılı geçti hâlâ yazıyorum.) Ünlü “aydınlar” bildiri yayınlıyor ve
“darbeci” ordunun ve sivil ayaklarının defterlerinin dürülmesine alkış
tutuyorlardı. Feto ve iktidar ile büyük bir blok oluşmuştu.
Özellikle
altını çiziyorum, hiç “ama” demedim. (Varsa bir tane özür dilerim)
Oysa
Ordu’nun geçmişi darbelerle kirliydi, 12 Mart 1972 ve 12 Eylül 1980’de ülkeyi
tepelemişti. Özellikle de solcuları.. Amerikan emperyalizminin bölge
stratejilerinin uygulayıcısı konumundaydı, yani bence ülkeye ihanet içindeydi.
İşkencelerinden
de geçmiştik.
Fakat
bunların hiç birini Ergenekon ve Balyoz davalarında gündeme getirmedim.
Getirseydim, bu davaların
hukuksuzluğunu, haksızlığını, adaletsizliğini ve diktaya götüren yolları
açtığını savunamazdım.
“Evet bu davalar haksız, ama onlar da
geçmişlerinde şunları şunları yapmışlardı bizlere ve ülkeye” deseydim,
kendilerine yapılan adaletsizliği savunur olmazdım. Tersine, “bak neler yapmışlar, eden bulur, oh olsun,
şimdi de hukuk diye bağırıp çağırsınlar bakalım” düşüncesinin
yaygınlaşmasına yardım etmiş, zulme ortak olmuş ve ülkeyi kasıp kavuran
hukuksuzluğa alkış tutmuş olurdum. 2008 “Aydınlar” bildirisi böyleydi.. Can Dündar’ın “başka kapıya” yazısı
da..
Eğer
bir ülkenin başlıca sorunu hukuksuzluk, adaletsizlik, güdümlü yargı vb ise ve
ülkeyi karanlığa sürüklüyorsa, kimsenin güvencesi yoksa, “ama”yı değil hukuku
savunacaksınız.. Kim olursa olsun! (O gün kendilerine ama denmeyen az sayıda
bazılarına bugün bakıyorum da, ama’dan geçilmiyorlar.)
Ha,
böyle bir derdiniz varsa tabii!
Benim
böyle bir derdim vardı ve hâlâ var..
Bilmem
anlatabildim mi..
***
Şimdi
size 7
Eylül 2009 tarihli yazımdan
sadece bazı parçalar, okuyun ve bugün gelinen noktaya bakın.
Hukuku Halledecekler
“AKP iktidarının hukukta adım adım
ilerleyişini izliyor musunuz? En önemli sorunları hukuku halletmek. Bunun, gerekli, zorunlu, şart olduğuna
inanıyorlar.
Ne için? Şüphesiz ki iktidarları ve
gelecekleri için. Toplumu değiştirmek ve dönüştürmek için, bugün en iyi
araçlardan ve silahlardan biri hukuk.
Hukuku AKP'leştirdin mi, dinci
söylemlere ve iktidar icraatlarına şemsiye olacak bir hukuki yapı kurdun mu, yarını
garanti altına alırsın..
İcraatlarını aklayabilecek, hukuki
soruşturmaları bertaraf edebileceksin. Yolsuzluk olsun, siyasal olarak
Anayasa'yı delip geçen uygulamalar olsun... Hem de, tabii ki rakipleri,
düşmanları, kafirleri, laikleri ve ülkede güç odağı olarak bulunan siyasi,
ekonomik ve bürokratik "iktidar"ları yoketmek, en azından AKP
iktidarına boyun eğdirmek için, hukuku halletmek şart...
Hukuku sistematik olarak AKP'leştirme plan ve
programını uygularken, devlet ve medya eşgüdümü her fırsatta da hukuk
kurumlarına saldırıyorlar... Sahte belgeler...
Telefon dinlemeleri... Yalanlar... İftira atmalar..”
***
Yazımın bütünü
Cumhuriyet arşivinde var, Portal’dan ulaşılabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder