Olacak şey yaz diyorsunuz
tabii başlığı okuyunca.. ben de kendime,
yazılarının ayağı yere bassın diyorum
merak etmeyin! Ama ortalık öyle değil, nerede devletin can alıcı tüm aktif
organlarını saran örgütün, iktidardaki ayağı diyorlar. Yazıyı yazarken Deniz Baykal’ın iktidarın geçmişini
paçavraya çeviren konuşmasına kulaklarım takılıyor..
Darbecilerin “siyasi himayecileri”
iktidarda. Darbe onlara karşı yapıldı, evet tamam da millete, Türkiye’ye karşı
yapıldı bu darbe. Tepede bir iktidar dalaşı yaşandı ve millet öldü! İktidar ve
F.G. Örgütü, can ciğer kuzu sarması
halinde ülkeyi yönettiler. Ordu’ya karşı tezgahlanan tüm darbelerin
ortaklarıydı.
Mesela Ergenekon ve Balyoz sahtekarlığına
karşı bir “Orduya- devlete karşı kumpas düzenleyerek TSK’yı güçsüz ve vatanı
savunmasız bırakmak, ihanet etmek” üzerine bir dava açılmadı! Açılması
gerekir! Bir özgür, bağımsız-tarafsız yargı- hukuk olsa ülkede açılır, hem de
dibine kadar. Ama açılmaz, çünkü bu iktidarın da yargılanması gerekir. Erdoğan,
savcısıydı davaların! Zekeriya Öz’e de zırhlı Mercedes’ini tahsis etmişti!
Hukukla
imtihanı sıfır
Cumhurbaşkanı’nın “hukukla imtihanı” bırakın sınıfta kalmayı, eksi notlarla doludur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hukuk ve yasalar
konusundaki pratik uygulamalarıyla, hukukun kendisinin zerre kadar fikir
birliği içinde olması mümkün değil. Erdoğan bir siyasetçi olarak, hukuk ve
yasalara, verilen kararlara, özetle “Adalet Sarayı”na ve yüksek mahkemelere,
şüphesiz ki herkesi bağlayıcı en üst yasa olan Anayasa’ya saygılı olması
gerektiği konusunda bir “fikir yapısı” bulunmuyor.
Müktesebatı, örneklerle dolu.
Bırakın, Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’nın
tarafsız olması, “partisiz” emredici hükmünü çiğnemeyi..
Bir ceza karşılığı olmamasına rağmen,
yine de, mesela ülkemizde hiç bir yasa mensubu Anayasa’yı çiğneme konusunda
şeklen bile olsa bir dava açamaz.
Parası
neyse öderiz..
Mesela geçen yıl Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem
Gül için hak ihlali nedeniyle verdiği
tahliye kararı için "Ben Anayasa
Mahkemesi'nin vermiş olduğu kabul etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum,
saygı da duymuyorum” diyordu. Ona göre, AYM, bizzat bu tahliye ile
Anayasa’yı ihlal etmişti!
“AYM hak ihlali kararı vermese,
davayı AHİM’e götürecekler.. Şimdi esas kararı veren ilk mahkeme Anayasa
Mahkemes’nini kararına direnirse, AHİM’e götürürürler. AİHM eğer
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği istikamette bir karar verirse, o da sadece
tazminat bakımından bağlayıcıdır. Devlet de itirazlarını yapar veya o tazminatı
öder.”
Yani Cumhurbaşkanı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) ve vereceği
kararları takmayın diyor. Parası neyse
öderiz..
Yani Cumhurbaşkanı bu derece mahkemelerin işine karışmaktadır. Davaları
bizzat izlemekte ve nasıl sonuçlanması gerektiği konusunda da düşüncelerini
açıklamaktadır.
Herşeyi en
iyi bilen kişi
Görülüyor ki ülkemizde Anayasa Mahkemesi ve diğer mahkemelerde en iyi
bilen, tek karar verici merci kendisidir.
Cumhuriyet yazar, çizer ve yöneticilerinin haksız ve hukuksuz 4 ayı aşkın
içeride tutulması, onları serbest bırakacak ve tutuksuz yargılanmalarını
sağlayacak bir “hukuk-yargı otoritesi’nin olmamasından, daha doğrusu siyasi
otoritenin yargı otoritesini istediği zaman sıfırlama gücü nedeniyledir.
Hukuk nosyonu bu kadardır.
Ona göre hukuk siyasi bir olaydır, iktidarın siyasi görüşlerine uygun
davranmalıdır. Sorumluluğunu siyaset olarak biz üstleniriz, demektedir.
Ülkede siyasi otoritesi, otoriter kimliği neredeyse tartışılmaz ölçüde
büyük olan bir siyasi lider, hukuk-yargı üzerindeki otoritesini, Başkancı
Sistemle perçinlemek peşindedir.
Ülkeyi istikrarsızlaştırmaya
hayır
Hukuk, tüm hak ve adaletle ilgilidir. Bir kimsenin siyasi düşüncelerine
göre hukuk işliyorsa, işletilmek isteniyorsa, ülkede kurumsal hiç bir yapı
yoktur ve olamaz. Herşey tehlikededir, görünüştedir, geçicidir, emir ve komuta
altındadır.
Böyle ülkede ne huzur olur ne demokrasi ne sistem.. Anayasa ve yasalar
da, adalet sistemi de görünüşte vardır.
Bu referendum evet alırsa, Türkiye büyük bir potansiyel istikrarsızlık
içine yuvarlanacak..
Ne istikrarı!
Hele hele “dünyanın en gelişmiş ülkelerin yönetim modeline,
yerlileştirilmiş millileştirilmiş olarak geçiyoruz” tekerlemesini, yalan yanlış
milletin önüne tadından yenilmez bir tatlı olarak sunuluyorsa.
Durumun tartışılması ve reddiye taaa
buradan başlıyor!
19 Mart 2017 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder