SAYFALAR

20 Mart 2017 Pazartesi

“Fetö Terörü”nden aslında bu iktidar yargılanmalı- Ülkenin daha büyük istikrarsızlaşmasına hayır


 Olacak şey yaz diyorsunuz tabii başlığı okuyunca..  ben de kendime, yazılarının ayağı yere bassın diyorum merak etmeyin! Ama ortalık öyle değil, nerede devletin can alıcı tüm aktif organlarını saran örgütün, iktidardaki ayağı diyorlar. Yazıyı yazarken Deniz Baykal’ın iktidarın geçmişini paçavraya çeviren konuşmasına kulaklarım takılıyor..
Darbecilerin “siyasi himayecileri” iktidarda. Darbe onlara karşı yapıldı, evet tamam da millete, Türkiye’ye karşı yapıldı bu darbe. Tepede bir iktidar dalaşı yaşandı ve millet öldü! İktidar ve F.G. Örgütü, can ciğer kuzu sarması halinde ülkeyi yönettiler. Ordu’ya karşı tezgahlanan tüm darbelerin ortaklarıydı.
Mesela Ergenekon ve Balyoz sahtekarlığına karşı bir “Orduya- devlete karşı kumpas düzenleyerek TSK’yı güçsüz ve vatanı savunmasız bırakmak, ihanet etmek üzerine bir dava açılmadı! Açılması gerekir! Bir özgür, bağımsız-tarafsız yargı- hukuk olsa ülkede açılır, hem de dibine kadar. Ama açılmaz, çünkü bu iktidarın da yargılanması gerekir. Erdoğan, savcısıydı davaların! Zekeriya Öz’e de zırhlı Mercedes’ini tahsis etmişti!

Hukukla imtihanı sıfır

Cumhurbaşkanı’nın “hukukla imtihanı” bırakın sınıfta kalmayı, eksi notlarla doludur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hukuk ve yasalar konusundaki pratik uygulamalarıyla, hukukun kendisinin zerre kadar fikir birliği içinde olması mümkün değil. Erdoğan bir siyasetçi olarak, hukuk ve yasalara, verilen kararlara, özetle “Adalet Sarayı”na ve yüksek mahkemelere, şüphesiz ki herkesi bağlayıcı en üst yasa olan Anayasa’ya saygılı olması gerektiği konusunda bir “fikir yapısı” bulunmuyor.
Müktesebatı, örneklerle dolu.
Bırakın, Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olması, “partisiz” emredici hükmünü çiğnemeyi..
Bir ceza karşılığı olmamasına rağmen, yine de, mesela ülkemizde hiç bir yasa mensubu Anayasa’yı çiğneme konusunda şeklen bile olsa bir dava açamaz.

Parası neyse öderiz..

Mesela geçen yıl Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül için hak ihlali nedeniyle verdiği tahliye kararı için "Ben Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu kabul etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyordu. Ona göre, AYM, bizzat bu tahliye ile Anayasa’yı ihlal etmişti!
AYM hak ihlali kararı vermese, davayı AHİM’e götürecekler.. Şimdi esas kararı veren ilk mahkeme Anayasa Mahkemes’nini kararına direnirse, AHİM’e götürürürler. AİHM eğer Anayasa Mahkemesi’nin verdiği istikamette bir karar verirse, o da sadece tazminat bakımından bağlayıcıdır. Devlet de itirazlarını yapar veya o tazminatı öder.”
Yani Cumhurbaşkanı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) ve vereceği kararları takmayın diyor. Parası neyse öderiz..
Yani Cumhurbaşkanı bu derece mahkemelerin işine karışmaktadır. Davaları bizzat izlemekte ve nasıl sonuçlanması gerektiği konusunda da düşüncelerini açıklamaktadır.

Herşeyi en iyi bilen kişi

Görülüyor ki ülkemizde Anayasa Mahkemesi ve diğer mahkemelerde en iyi bilen, tek karar verici merci kendisidir.
Cumhuriyet yazar, çizer ve yöneticilerinin haksız ve hukuksuz 4 ayı aşkın içeride tutulması, onları serbest bırakacak ve tutuksuz yargılanmalarını sağlayacak bir “hukuk-yargı otoritesi’nin olmamasından, daha doğrusu siyasi otoritenin yargı otoritesini istediği zaman sıfırlama gücü nedeniyledir.
Hukuk nosyonu bu kadardır.
Ona göre hukuk siyasi bir olaydır, iktidarın siyasi görüşlerine uygun davranmalıdır. Sorumluluğunu siyaset olarak biz üstleniriz, demektedir.
Ülkede siyasi otoritesi, otoriter kimliği neredeyse tartışılmaz ölçüde büyük olan bir siyasi lider, hukuk-yargı üzerindeki otoritesini, Başkancı Sistemle perçinlemek peşindedir.

Ülkeyi istikrarsızlaştırmaya hayır

Hukuk, tüm hak ve adaletle ilgilidir. Bir kimsenin siyasi düşüncelerine göre hukuk işliyorsa, işletilmek isteniyorsa, ülkede kurumsal hiç bir yapı yoktur ve olamaz. Herşey tehlikededir, görünüştedir, geçicidir, emir ve komuta altındadır.
Böyle ülkede ne huzur olur ne demokrasi ne sistem.. Anayasa ve yasalar da, adalet sistemi de görünüşte vardır.
Bu referendum evet alırsa, Türkiye büyük bir potansiyel istikrarsızlık içine yuvarlanacak..
Ne istikrarı!
Hele hele “dünyanın en gelişmiş ülkelerin yönetim modeline, yerlileştirilmiş millileştirilmiş olarak geçiyoruz” tekerlemesini, yalan yanlış milletin önüne tadından yenilmez bir tatlı olarak sunuluyorsa.

Durumun tartışılması ve reddiye taaa buradan başlıyor!
19 Mart 2017 Pazar / Bilim ve Siyaset –  Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder