Yaşadığımız budur. Dayanamadım yine yazacağım şu
Beyaz meselesini. Bu sene hiç izlemedim, ama geçen dönemlerde 1-2 ayda bir, o
gün her şeyden uzaklaşmak için beni eğlendiren ve güldüren adamdı. Başarılı da
bulurum. İşinin hakkını vermeye çalışan bir şovmen.
Şu aşağılık linç kampanyasının Beyaz’a yönelmesi
karşısında, tam bir infial halindeyim. Bu gazetecilik falan değil,
kendilerinden olmayan özellikle ana akımda ve sahnedeki herkesi susturma ve
boyun eğdirme işkencesidir. Evet, sizi eskiden olduğu gibi sorgu odalarına
almaları gerekmiyor. Bu dönemin yöntemi işkenceci ve linçcilerin meydanlara
dökülüp açık açık geziyor, yazıyor, çiziyor, hedef gösteriyor ve işkencelerini
kamuoyu önünde yapıyor olmaları.
Onurlara,
varlığa büyük saldırı
Olay şudur: Ben ne diyorsam onu diyeceksin. Dün,
mesela Apo, HDP vb iyidir mi diyordum, herkes evet iyidir diyecek. Bugün bunlar
cani, hain mi mi diyorum, sen de öyle diyeceksin.
İnsanların doğrudan varlıklarına büyük bir
saldırı ile karşı karşıyayız.
Yanlış anlamayın varlık deyince kastettiğim
sadece fiziki değil (bunu yapan gangsterler zaten alanlarda), bireyin en önemli
ve saygı gösterilmesi gereken, doğduğundan bu yana deneyimleri ve birikimleri
ile inşa ettiği, yontup biçtiği kişiliğidir.
Bireye boyun eğdirme, en büyük aşağılamadır.
Tehditle insanı yalan söylemeyi dayatmak, işkencenin dik alasıdır.
Beyaz’ın o sahnelerindeki konuşmalarına baktım
ve sonra gök gürültüsü linç kampanyasına. Ne kadar birbiriyle orantısız haller!
Adam, köşesinde iki satır yazabilir, görüş belirtir, sonra geçer gider. Hayır
öyle değil.
Kampanya tam bir susturma, kişilik değiştirmeye
yönelik. İnsan hak ve özgürlüklerinin hepsini ayaklar altına alan bir rezil
koro.
Bırakın Beyaz ve bütün diğerleri, kendileriyle
var olsunlar.
Türkiye tarihinde belki de hiç bu kadar büyük
bir kitle halinde kalem, haber, sosyal medyada aktif eleman, kiralanıp,
iktidara boyun eğdirilmesi için tetikçi olarak beslenmemişti.
Alışmadığımız, bilmediğimiz, görmediğimiz bir
durum.
İnsanları
alenen meydan dayağı
Bunlar dünün mağdurları rolünü oynuyorlardı
değil mi? Ortaya hep çıkıyor ki, mağduriyetleri bir tiyatro veya sahne rolü
imiş, ve içleri katil ruhlarla doluymuş.
İktidar araçları medya üzerinde öyle büyük bir
baskı kurdular ki, bakıyorum en büyük tahammülsüzleri de, kendilerine yakın,
iktidarlarına her zaman durmuş, destekçisi olmuş gazeteci yazarları öncelikle
kapı önüne koyduruyorlar.
“Kendi saflarında” en küçük bir dostça
eleştiriye bile acımasızca bu cezaları kestirdiklerini gördükçe (son bir
haftada iki yazar), Beyaz’a yaptıkları az mı demeliyiz?
Hayır tabii ki, ilki kendi saflarına bir çeki
düzen verme korkutma, ikincisi ise Türkiye çapında bir meydan dayağı sahnesi!
Tıpkı şeriat ülkelerinde alenen kırbaçlama
cezası gibi. Bunları gördükçe insanın sorası geliyor: Pardon, biz nasıl bir
ülkede yayıyoruz sanıyordunuz?!
Bırakın Beyaz’ın yakasını, şöyle yapsaydı böyle
yapsaydıyı..
İnsan onurunu, hak ve özgürlüklerini savunun.
NOT: Pazartesi günkü “Başkanlık Rejimi: RTE-HDP ittifakı olabilir mi?”
başlıklı yazımda farkettim ki, "Evet, HDP destek verirse, anayasayı referanduma
götürürler" demişim; yanlış, HDP destek verirse Meclis'te Anayasa'yı geçirecek
çoğunluk sayısına ulaşırlar. Fakat yazının temel varsayımında bir değişiklik
yok. AKP ittifak bu köprülerini çoktan attı, en önemli ittifakı Ordu ile, bir
erken seçim olasılığında da daha büyük bir çoğunluk diktasına soyundu. Tabii, dünün
"Suriye Kürt bölgesiyle Büyüyen Federatif Türkiye" masalının
sıfırlanmış olması burada etken.
14 Ocak 2016 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder