Türkiye
büyük açmazlar içinde, bölünmeye doğru gidiş tehlikesi dahil. Özellikle
Batı’nın Türkiye’ye bakışı, bölünmekte
olan ülke bakışıdır. Eğer bu politik bir yaklaşıma dönüşürse, başımız
belada demektir. Dikkat edin başımız diyorum, tüm bu durumun yaratıcısı bu
iktidar ve liderleri olmasına rağmen; bu ülke bizim..
İki
liderin demokratikleşme konusunda (yüksek
seçim barajı, hak ve özgürlüklerin doğal işleyişi, basına gerçek özgürlük,
yargının gerçekten tarafsız ve bağımsız işleyişinin sağlanması, siyasal
partiler yasası, siyasal etik..) anlaşabilmeleri-uzlaşabilmeleri ülke için
rahatlatıcı olay olur..
Davutoğlu,
hükümetin başı olmasına rağmen, tüm bunlarda yetkili mi, bilmiyoruz, hatta
sanmıyoruz bile denebilir.
Siyasi gücü ile dayatıyor
Nedenini
biliyorsunuz. Tüm yetki ve sorumluluklar Başbakanda olmasına rağmen,
Cumhurbaşkanı, partisi ve hükümeti üzerindeki büyük siyasi gücü nedeniyle, bu
yetki ve sorumlulukları kullanıyor, en azından paylaşıyor.
Siyasi
planda egemen olan Cumhurbaşkanı.. Davutoğlu’nun temel meselelerde ancak ve
ancak Cumhurbaşkanı’nın onayı ve onunla uzlaşı halinde harekete geçebileceği
gözüküyor. Bunu da kabul ediyor.
Davutoğlu’nun
Cumhurbaşkanı’ndan yer yer farklı görüşleri savunduğunu biliyoruz. Ama
görüşmelerden çıkan sonuç ana konularda Cumhurbaşkanının iradesini kabul
şeklindedir.
Mesela
7 Haziran seçimlerinden sonraki tabloda, Davutoğlu gerçekten CHP ile koalisyon
görüntüsü verdi, ama bunu gerçekleştiremedi.
Cumhurbaşkanı
da, aslında kendi üstünlüğünün kaybolacağını gördüğü an, Davutoğlu’nun kendi
başına hareket edeceği bilincindedir. Bu bakımdan, Başkanlık Sistemi ile
siyasal ve kişisel olarak durumunu yasal garanti altına almak istiyor.
Başbakan
ile Cumhurbaşkanının yeni anayasa konusunda düşünce ve stratejilerinin
örtüşmediği düşüncesindeyim. Cumhurbaşkanının 2016 gündeminin ana konusu
Başkanlık Anayasası’dır, her gün yaptığı konuşmalarda bu konunun aldığı yere
bakın, görürsünüz.
Önce her olasılığı deneyecek
Cumhurbaşkanı
şimdi, başkanlık sistemli yeni anayasayı Meclis’e ve topluma kabul ettirme
politikasında seçenekleri bir bir tüketme stratejisi izliyor.
Bu
konu CHP ile görüşülecek. MHP ile görüşülecek. Millete gidilmeden önce türlü
çeşitli her olasılık denenecek..
Davutoğlu
da, bütün bu aşamalarda rol alacaktır, almak zorundadır.
RTE
tüm seçenekleri toplum önünde tükettiği anda (Referandum dahil), önünde seçimlerden başka bir seçenek
kalmadığını söyleyecek ve üçüncü seçimi zorlayacaktır.
Tabii,
üçüncü seçimi kazanacağını net
olarak gördüğü an.
Kazanmak
demek, en azından 330 milletvekili garantisini görmek demek.
Tabii
bu stratejisinin tamamı, HDP’yi veya MHP’yi veya ikisini birden Meclis dışına
düşürmeyi kapsıyor.
PKK
ile savaşı da bu bağlamda değerlendirin.
Kürt
Meselesi, hala RTE’nin oyun alanı, seçim stratejilerinin bir parçasıdır.
Dün
barış süreci olarak..
Bugün
de savaş süreci olarak..
Davutoğlu
ve Kılıçdaroğlu gerçekten bir demokrasi barajı kurabilirler mi? Şimdilik
inanacak bir tarafı bulunmuyor bu seçeneğin..
***
Ama,
hepinize, her şeye rağmen mutlu bir yeni
yıl diliyorum.
Umut
var mı diye sormayın, umut tükenmez.
İki bilge konferansı
Her
ayın ilk cumartesi günü Bahçeşehir’de düzenlediğimiz Doğan Kuban- Bozkurt
Güvenç konferansı, bu Cumartesi yani 2 Ocak’a denk gelmesi ve üniversitenin
kapalı olması nedeniyle 9 Ocak tarihine
ertelenmek durumunda kalındı. Yine Beşiktaş Bahçeşehir Üniversitesi’nde..
31 Aralık 2015 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder