SAYFALAR

17 Ocak 2016 Pazar

“Sen sen olmaktan çık, ben ol..”

Yaşadığımız budur. Dayanamadım yine yazacağım şu Beyaz meselesini. Bu sene hiç izlemedim, ama geçen dönemlerde 1-2 ayda bir, o gün her şeyden uzaklaşmak için beni eğlendiren ve güldüren adamdı. Başarılı da bulurum. İşinin hakkını vermeye çalışan bir şovmen.
Şu aşağılık linç kampanyasının Beyaz’a yönelmesi karşısında, tam bir infial halindeyim. Bu gazetecilik falan değil, kendilerinden olmayan özellikle ana akımda ve sahnedeki herkesi susturma ve boyun eğdirme işkencesidir. Evet, sizi eskiden olduğu gibi sorgu odalarına almaları gerekmiyor. Bu dönemin yöntemi işkenceci ve linçcilerin meydanlara dökülüp açık açık geziyor, yazıyor, çiziyor, hedef gösteriyor ve işkencelerini kamuoyu önünde yapıyor olmaları.

Onurlara, varlığa büyük saldırı
Olay şudur: Ben ne diyorsam onu diyeceksin. Dün, mesela Apo, HDP vb iyidir mi diyordum, herkes evet iyidir diyecek. Bugün bunlar cani, hain mi mi diyorum, sen de öyle diyeceksin.
İnsanların doğrudan varlıklarına büyük bir saldırı ile karşı karşıyayız.
Yanlış anlamayın varlık deyince kastettiğim sadece fiziki değil (bunu yapan gangsterler zaten alanlarda), bireyin en önemli ve saygı gösterilmesi gereken, doğduğundan bu yana deneyimleri ve birikimleri ile inşa ettiği, yontup biçtiği kişiliğidir.
Bireye boyun eğdirme, en büyük aşağılamadır. Tehditle insanı yalan söylemeyi dayatmak, işkencenin dik alasıdır.
Beyaz’ın o sahnelerindeki konuşmalarına baktım ve sonra gök gürültüsü linç kampanyasına. Ne kadar birbiriyle orantısız haller! Adam, köşesinde iki satır yazabilir, görüş belirtir, sonra geçer gider. Hayır öyle değil.
Kampanya tam bir susturma, kişilik değiştirmeye yönelik. İnsan hak ve özgürlüklerinin hepsini ayaklar altına alan bir rezil koro.
Bırakın Beyaz ve bütün diğerleri, kendileriyle var olsunlar.
Türkiye tarihinde belki de hiç bu kadar büyük bir kitle halinde kalem, haber, sosyal medyada aktif eleman, kiralanıp, iktidara boyun eğdirilmesi için tetikçi olarak beslenmemişti.
Alışmadığımız, bilmediğimiz, görmediğimiz bir durum.

İnsanları alenen meydan dayağı
Bunlar dünün mağdurları rolünü oynuyorlardı değil mi? Ortaya hep çıkıyor ki, mağduriyetleri bir tiyatro veya sahne rolü imiş, ve içleri katil ruhlarla doluymuş.
İktidar araçları medya üzerinde öyle büyük bir baskı kurdular ki, bakıyorum en büyük tahammülsüzleri de, kendilerine yakın, iktidarlarına her zaman durmuş, destekçisi olmuş gazeteci yazarları öncelikle kapı önüne koyduruyorlar.
“Kendi saflarında” en küçük bir dostça eleştiriye bile acımasızca bu cezaları kestirdiklerini gördükçe (son bir haftada iki yazar), Beyaz’a yaptıkları az mı demeliyiz?
Hayır tabii ki, ilki kendi saflarına bir çeki düzen verme korkutma, ikincisi ise Türkiye çapında bir meydan dayağı sahnesi!
Tıpkı şeriat ülkelerinde alenen kırbaçlama cezası gibi. Bunları gördükçe insanın sorası geliyor: Pardon, biz nasıl bir ülkede yayıyoruz sanıyordunuz?!
Bırakın Beyaz’ın yakasını, şöyle yapsaydı böyle yapsaydıyı..
İnsan onurunu, hak ve özgürlüklerini savunun.


NOT: Pazartesi günkü “Başkanlık Rejimi: RTE-HDP ittifakı olabilir mi?” başlıklı yazımda farkettim ki, "Evet, HDP destek verirse, anayasayı referanduma götürürler" demişim; yanlış, HDP destek verirse Meclis'te Anayasa'yı geçirecek çoğunluk sayısına ulaşırlar. Fakat yazının temel varsayımında bir değişiklik yok. AKP ittifak bu köprülerini çoktan attı, en önemli ittifakı Ordu ile, bir erken seçim olasılığında da daha büyük bir çoğunluk diktasına soyundu. Tabii, dünün "Suriye Kürt bölgesiyle Büyüyen Federatif Türkiye" masalının sıfırlanmış olması burada etken.
14 Ocak 2016 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder