Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

24 Eylül 2012 Pazartesi

Bir gazeteci, Bir Paşa


Gazeteci Ezgi Başaran, Balyoz davasının mahkeme dosyasını iyice didikledikten, suçlayıcı delilleri -yani CD’leri ve bunların sahteliği üzerine raporları gördükten neden sonradır ki, önceleri uzak durduğu dava üzerine yazmaya başladı. Ezgi, olguları yazmaya, dolduruşa gelmemeye özen gösterir, gazetecide olması gereken ana yön de budur. Gazeteci olarak görüşlerimizi gerçekmiş gibi olguların yerine geçirdik mi, ipin ucunu kaçırırız!
Mahkeme adını alan 3 kişilik kurulun, savcılıkla tam bütünleşik halde verdiği mahkumiyet kararından sonra, Ezgi, Radikal’da “Balyoz'da yargılama mı yapılmıştı ki?” başlığı altında ilk görüşlerini yazdı (www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1101182&CategoryID=77):
***
“..tutuklu yargılanan herkes ceza alacaktı. Belliydi. Neden derseniz… Davanın başından beri ortada ne gerçek bir savcı, ne de gerçek bir mahkeme vardı. Bir karar verilmişti. Uygulanacaktı. Çetin Doğan ve yakın silah arkadaşlarından Ankara’nın davetlerinde “İrtica geliyor” diye ileri geri konuşmanın, 28 Şubat dönemindeki girişimlerinin ve tabii görüş ve düşüncelerinin rövanşı alınacaktı. Hem rövanş almanın zevki için. Hem de tutuklanmamayı başaran ordunun geri kalan muvazzaflarına ibret olsun diye. 
Bir karar verilmişti. Uygulanacaktı.
“Türk Silahlı Kuvvetlerinin en yüksek öğrenim görmüş, en parlak subaylar serisi, türlü mercilerdeki güçlerin zihniyetine göre makbul bulunmadığı için tasviye edilecekti. Hem onlardan kurtulmak için, hem de yeni ve ‘makbul’ olanlarına yer açılsın diye. Böylelikle Kara Kuvvetleri olmasa da, Deniz ve Hava Kuvvetleri’nin önümüzdeki 20 yılına istenildiği gibi şekil verilebilecekti. Balyoz ‘yargılaması’ budur. 

“Onlarca kez yazdığım tutarsız dijital delillerden, delil değerlendirme bölümünün atlanmasından, atanmayan bilirkişilerden, dinlenmeyen kilit tanıklardan bahsetmek istemiyorum… Mahkeme heyeti dahil herkes biliyor. Evet herkes biliyor ki, Balyoz davası hukuki manada meşruiyeti olan bir dava değildi. Dünyanın hiçbir medeni hukuk devletinde bu haliyle görülmesine imkan yoktu. Aslına bakarsanız, ilk duruşmadan sonra devam etmesi sivil toplumda infial yaratırdı. Fakat bizde öyle olmadı.
“Bunda manipülatif haberler yapan gazetelerin, gazeteci benzeri muhtelif kişilerin, söz konusu asker olduğu için ilkeyi, hukuku, prensibi unutan kalantor gazeteci-yazar abilerin sessizliğinin, tembelliğinin, korkaklığının payı çoktur. Halbuki Balyoz davasının ne olduğu, delillerin ve iddianamenin nasıl bir ‘modus operandi’ ile hazırlandığı ilk etapta görülseydi, sonrasında gelen Oda TV, KCK, Devrimci Karargah ve Fenerbahçe davaları başka türlü yürürdü… Bu dava da yıllar içinde büyük bir ayıp ve vicdansızlık örneği olarak Türkiye’nin midesini bulandırmaya devam edecek. Eminim.”
***
“Kalantor gazeteci-yazar abiler”in mahkumiyetten sonra ne yazacakları da belliydi tabii ki.. Hepsi “Bu karar orduya bir ders olsun” diyordu.. Hukuk? Delil? İnsan? Suç? Ceza? Bunların, hiçbirinin gözünde zerre kadar önemi olmadığı biliniyordu. Siyasi cellatlığa destek verdiler, bu hepsinin yüz karasıdır.
İçimizden bazıları da davayı bilmeden yazıp çiziyor, bu cezalar, Plan Semineri ve oradaki konuşmalara göre verilmedi. Plan Semineri suç olarak ortaya konmadı! Sahte CD gereğince cezalar verildi! Artık bunu bilmeden kimse yazı yazmasın!
***
Bir genç gazeteci araştırıp Balyoz üzerine yazarken, bir emekli paşa, Hilmi Özkök, kararı veren hakimleri kucakladı. “İşte demokrasi” manşetini atan iktidar gazetesine verdiği demeçte diyor ki: “..bir vatandaş olarak gözlemime göre mahkeme heyeti titiz davrandı, tanıklar dinlendi, bilirkişi gereğini yaptı, o nedenle adil yargılama olmadı diyemem..”
Özkök, davayı gözucuyla izleyen, kamuoyunda yaratılan algının esir aldığı bir kimse gibi! Sanıklara 2003 martına ilişkin yöneltilen tüm suçlamaların 2009 yılında yazılan bir CD’de kayıtlı olduğunu da mı duymadı? 3 sivil memure bile “darbeci” olarak 16 yıl ceza aldı!
Özkök, bir darbe girişimi olduğuna inanıyorsa, bunu net söylemeli, belgeleri de ortaya koymalı. Biz de diyelim ki, yahu işte gerçekten darbe girişimi varmış, paşa da bunu önlemiş.. Sahte CD’leri bir kenara bırakırsak, Plan Semineri’ndeki konuşmaları dava edebilirlerdi, ama bunu yapmadılar, çünkü bu konuşmalardan 365 subayı darbeci diye yargılayamazlardı! Evet komutanlarda büyük rahatsızlık vardı, ama darbe yapılacak uluslararası ve ulusal ortam hiç te yoktu.. İyiki de yoktu!!!
Hukukçu değilim lafının, sadece ve sadece, cezaları onaylamak için kullanılan bir bahane olmaktan öte bir anlamı yok.. Öne sürülen suçlamaların dayandığı delillerin sahteliğini görmek için, ey Paşa, hukukçu mu olmak gerekir! Sadece göz, kulak, vicdan.. sahibi ve okuyor olmak yetmez mi! Ezgi ve daha niceleri, hukukçu mu araştırıcı mı? Siz nasıl araştırıcı olmadan orduyu yönettiniz?
Paşa, kasabın etine soğan doğramak için, kararın verilmesini bekliyormuş.
Soğanı anladık da şu eti görelim Paşa, eti!
***
Sosyal medyada bir iktidar palyaçosu diyor ki: dava delilleri sadece tartışılanlar kadardır, iddiasına inanılması isteniyor.. Zekamızla alay etmeyin”
Olay budur. İtiraf da budur.. Yani Balyoz kararları, ortada olmayan “deliller”e göre verildi. Yani inançlara, isteklere, önkabullere göre!
Hey biz hangi yasadan konuşuyoruz? Anlaşılan, iktidarın cebinde kimsenin bilmediği bir “özel yasa-hukuk” bulunuyor..
Şunu resmen açıklasalar ya.. Soytarılarına söyleteceklerine!
--24 Eylül 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder