Genelkurmay eski İkinci Başkanı Hasan Iğsız’ın Cumhuriyet’te geçen
hafta değişik bir mektubu yayımlandı. Herkesi insan hak ve özgürlükleri açısından
canalıcı bir noktada uyarıyor ve özetle diyordu ki:
TSK’ya
geçmişteki uygulamalarından ötürü karşı olanların, bugün bizlere karşı yapılan
büyük haksızlıklar karşısında sessiz kalmaları kabul edilebilir değildir.
Evrensel hukuku, insan hak ve özgürlüklerini ve cezanın kişiselliğini savunmak,
keyfi ve siyasi tutuklamalara ve yargılamalara karşı çıkmak evrensel bir
ilkedir.
Bu çağrı acaba muhatabına ulaştı mı? Hayır,
sanmıyorum.
Çünkü, ortalıkta sahte bir demokratik ortam var. Yalanla iğfal
edilmiş..
Çünkü ülke bölünmüş, inanılmaz bir kamplaşma oluşmuş. Bir yeraltı ve
yerüstü iç savaşı içinde ülke.. bundan zerre şüpheniz olmasın..
Çünkü iktidar
ve yöneticisi Bay Muktedir, istediği biçimde bir ülke ve toplum yaratmak için,
gözünü kırpmadan ilerliyor..
Çünkü Bay Muktedir, Suriye’ya karşı açtığı
cepheyle ülkeyi bir savaşa sürüklüyor..
Çünkü Türkiye tamamen dönüştürülüyor!
Muhalefetin belediyşe başkanlarına bile zerre kadar tahammülü olmayan bir
siyasal ahlaksızlıkla karşı karşışayız..
Böyle durumda herkesin doğruları, pardon
görüşleri tartışmasız olur..
Hasan Iğsız’ın bu mektubunu okumuşlardır.. Ama vicdanlarını askıya aldıkları için,
sessiz kalmışlardır..
Enver
Aysever, Aykırı Sorular’da sormuştu:
TSK’yı mı savunuyorsun? Yanıtım, hayır hukuku, insan hak ve özgürlüklerini,
adil ve tarafsız yargılamayı savunuyorum, olmuştu.
Çünkü elimizde, ortak yaşamı sürdürebilmenin
tek seçeneği bu kalmıştır! En azından ben kendimi bu durumda hissediyorum.. Her
iktidarın hukuku- yargıyı, Anayasayı, yasaları istediği gibi kullanmasına,
vicdanları tamamen esir almasına bugün karşı çıkmayanların, yarın tutunacakları
ne kalır sorusuna verecek hiç bir yanıtım yoktur.
TSK’nın
vesayetine son vereceğiz diye, imal edilmiş “suç”larla yüzlerce insanı,
sivil, asker, muhalifi doğrudan; binlerce insanı dolaylı; milyonlarca insanı da
yürekten mahküm etmenin, adaletle, hukukla bir ilgisi olamaz.
***
Geçmişte üç gazeteciye düzenlenen andıç
haksızlığı karşısında 15 yıldır kıyamet kopartanların, (üstelik hiç biri içeri
atılıp yargılanmamış, özgürlüklerinden yoksun ve işsiz kalmamıştı!), ve bu
andıç konusunu ikide bir kullananların bugün sessiz kalmasını veya bazılarından
kimsenin duymadığı mırıltılar çıkmasını nasıl açıklayacağız?
Üstelik, Erdoğan ve AKP iktidarının,
özellikle ana akım medyaya ve muhalif görünümlü yazarlara, askerlerin andıcına
rahmet okutan azgın baskıları yıllardır sürdüğü halde!
Geçmiş, bugün yaşadıklarımız karşısında ancak
ucuz kahramanlık kategorisine girebilir.. İkili standartlarla davrananların
yarın affedilecek ne yönü olabilir? Ne vicdan ne değer ne de başka bir şey..
Sadece kişisel ve toplu “kanaat önderi” davranışı olarak, yeni lanetlemelerin
odağı olabilirler.
Bütün medyaya dayatılan sivil andıçlar ile
siyasi ve ahlaksız yargılamalar karşısında sessiz kalanlar... Cengiz Çandarlar;
kendilerine sosyalist adı veripte söz konusu subay veya sevmedikleri siyasi
rakipleri vb olunca “oh olsun”
diyenler veya sessiz kalanlar...
“Ben şu haksızlığa, şu tür hukuksuzluğa ve ancak
şu sahtekarlıklara karşı çıkarım, gerisini beni ilgilendirmek.. siyasi karşı
olduklarımın hangi araçla olursa olsun defterlerinin dürülmesi ve
yokedilmelerini desetklerim, en azından sadece seyrederim..”
diyorsunuz: “Böyle demezsem kendi mahallemde yaşayamam, bu cesareti gösteremem..”
Bu tutumunuzu ya terkedeceksiniz, ya da, eğer
vicdan kaldıysa, olgular ve gerçekler karşısında tutunabileceğiniz bir dalınız
da olmayacak. Adalet duygunuzdan ve vicdanınızdan tamamen arınmış-soyunmuş
olarak çıplak kalacaksınız..
Kendi kişiliklerini, kalemlerini, çeşitli menfaatler
karşılığında bağlı oldukları evrensel ve yerli siyasi odaklara teslim edenlere
zaten söyleyecek tek söz kalmamıştır.
Diyojen bu toprakların
hakikati (adamı) arayan filozofuydu yüzlerce yıl önce..
Acaba o zamandan bugüne değişen bir şey mi
olmadı mı, bu topraklar hakikate lanetli mi?
***
Yarın yine bu çerçevede, yargılamalarda tam
bir günah keçisine dönüştürülen bir konu üzerinde duracağım:
Bütün
Dijital Veriler Sahteyse, Dursun Çiçek’inki Doğru Olabilir mi?
***
ÖSYM BAŞKANI
ÖSYM Başkanı
kadar, o makama getirilirken kendisine verilen göreve böylesine sadık, bunun
dışında olan bitenlere vurdumduymaz ve yüzsüz kalacak yüzbinlerce bulabilirler!
Yargıç istihdam edecek bir sınavı, sahtekarlıklıkla geçmeye hazır milyonlarca insan üretiyor bu ülke! Sanki
sayıları ve varlıkları yetmiyormuş gibi, siyasi güdümlü yüzlerce yeni ahlaksız
kişi sisteme adapte edilecekti.. Bunlar kimin adamlarıydı?
Kimse merak etmesin, onlar yine yollarını
bulacaktır. Cemaatin adamı veya
iktidarın adamı olarak görev başı yapacaklardır.
Merak ettiğim sadece şudur: Sınavda deşifre
olanlar, yeniden aynı sınavlara girecekler midir? Devlet, niteliksiz ve
ehliyetsiz kişilerin sokuşturulduğu bir kuruma dönüştürüldü..
--10 Eylül 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder