Odatv'den tahliye olan meslektaşlar.. fotoğraf twitter hesabından alındı..
Önce Barışlar için bir not, sonra bir filme
davet..
Barışlar’a hoş çıktınız diyelim. Esas çalışma, iz sürme yeni başlıyor;
Odatv çalışanlarına bu tuzağı kim kurdu, sahte belgeleri kim üretti ve
bilgisayarlara yükledi; Fethullahçı polisler kimden aldıkları duyuma dayanarak
durup dururken Odatv’ye baskın yaptı; “tamam
bilgisayarlara belgeleri yükledik, şimdi baskın yapabilir ve o belgeleri
bulabilirsiniz..” tiyösünü kim iletti de polis eliyle koymuş gibi gidip
buldu.. Bu suç üretme çetesinin ağı hangi uzak ülkeden ülkenin nerelerine kadar
uzanıyor..
Gazetecilik yeni başlıyor.. Heyecanlı olacak
bu iş!
Barışların tutumlarını çok beğendim, çocuklar
içerideki arkadaşlarına neredeyse geri
döneceklerdi! İyi ki, karşılayanlar paçalarından tutup bırakmadılar onları!!!
***
Toprağın Çocukları
Türkiye’nin bahtı kara yeni bir eğitim
rezilliği içine sokulduğu bugünlerde, küt diye bir “çağdaş eğitim” filmi beyaz perdelere yansıdı: Toprağın Çocukları! Yönetmeni Ali
Adnan Özgür, kapımı çalıp, abi
ailemin bana mirası olan Köy Enstitülerini bir aşk öyküsü içinde anlatan bir
film çektim.. üç yıl sürdü hazırlıkları.. bu benim ilk uzun metrajlı filmim.
Cumhuriyet demek Köy Enstitüleri demek. Bu, kaçırdığımız büyük bir fırsatın
öyküsü.. Galasına gel lütfen..
Çocuk haklı! Üstelik gencecik bir şey!
İmrendim, demek uzun metrajlı filim çektin ha! Keşke ben de bu yaşta başımı
yara kanata böyle işlere girseydim! Gide gide, başımızı gözümüzü siyasetin
demir pençelerine teslim ettik!
Cumhuriyet gazetesi yazarlarından başka
dayanacak neyi var!? Hayır o kadar değil, halkı
var dayanacak.. Tabii bize de, Cumhuriyet tarihinin dünya çapında en özgün
projesi olan Köy Enstitüleri konusunu ele alan bir yapımı başımızın üzerine
koymak düşer..
***
Zordur, böyle bir temayı işlemek.. Üstelik
ucuz popüler kültürün, sıradanlığın önemli ölçüde esir aldığı sinema
seyircisini böyle bir filme çekmek!
Koltuklara kurulduk, büyük bir merakla
bekliyoruz.. Derken, Anadolu’nun bir yöresinde göçebe küçük bir çingene
topluluğunun katli ile başlayan soluk kesici bir giriş.. Nedir bu yahu derken, düğüm ilmik ilmik çözülüyor.. Katliamdan
kurtulan ana kız bir köy enstitisü binasına sığınıyor.
Çingenelerin katline neden, sözde bir salgın
hastalığı taşıdıkları ve yaydıkları hurafesi.. Ama ön planda da Hitlerci bir
jandarma karakolu komutanı ve köy enstitisünü ahlaka aykırı bulan yöre
halkından aşağılık bir idamcı güruh.. komutan bunları kullanıyor, kaçan
çingeleri sakladıkları bahanesiyle köy enstitüsü basılıyor..
Bu fotoğraf içinde, köy enstitülerini,
eğitimlerini ve çalışmasını öğreniyoruz.. Film ünlü Hasanoğlan Köy Enstitüsü binasında çekilmiş. Güzel bir aşk ve duygu
eşlik ediyor öyküye.. Aşk öyküsü, hala yaşayan bir köy enstitülüden dinlenerek
uyarlanmış. Filmde güncel çok gönderme var.. İnsancıl ama çağdaş mesaji ile de
dikkat çekiyor.
Renkler güzel ve estetik. Aynı zamanda “bir görev filmi çektik” sözleriyle
yönetmen ve yapımcı, filmde boy gösteren enstitülerin babası Tonguç’un eğitim hakkında anlatıcı
rolüyle, yer yer didaktik tuzakları bilerek koyduklarını ilan etmiş oluyorlar.
Bu anlatım, aslında filmin biraz da belgeselliğe oynamasından kaynaklanıyor.
Buna da helal olsun derim!
Filmde Köy Enstitülerinin kapanışlarında siyasetin rolü, demokrasiye geçişin bedeli, Türkiye'nin kapağı attığı Batı Dünyası ile enstitülerin kapanışı arasındaki ilişkiler gibi ana konulara girilmiyor.. Ama bir filmin de, bir tarihi bütünüyle anlatmak gibi bir iddiası da olamaz zaten.. Merak edenler bu açıdan da eğileceklerdir filme..
Burada temel kaynak olarak Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği ve Vakfı ile çalışmalarını önerebilirim..
***
Yapımcı, başarılı oyuncu Erkan Can, enstitünün de müdürü rolünde! Oyuncular çok iyi! Şebnem Sönmez, Bahtiyar Engin, Suzan Kardeş, Müge Boz, Banu Başeren,
Türkü Turan, Serdal Genç, Ezel
Akay, Ufuk Bayraktar... Film tam imece ile çekilmiş. Gönüllü bir katılım.
Destek ver diyen koşmuş..
Erkan Can’ın babası, Adnan Özgür’ün dedesi köy enstitülü olunca, bu film kaçınılmaz olarak ortaya çıkıyor.. helal olsun bu vefaya da!
Erkan Can’ın babası, Adnan Özgür’ün dedesi köy enstitülü olunca, bu film kaçınılmaz olarak ortaya çıkıyor.. helal olsun bu vefaya da!
Köy enstitüleri demokrasiye ve gericiliğe
kurban edilmiş, kapatılmalarıyla Türkiye bugün yaşadıklarımıza mahkum olmuştur.
Şu çok güçlü bir savdır: Köy enstitüleri kapatılmasaydı, Türkiye çtağdaylığın
en ileri ülkelerinden biri, belki de birincisi olurdu!
Çünkü bir ülkeyi ülke yapan sadece ve sadece
insan kalitesidir..
Bu filme omuz verin. Hemen yarın koşun ve
seyredin, seyrettirin..
İmece
ile çekilen Toprağın Çocukları’na Türkiye yine aynı imece ile yanıt vermeli!?
--- 16 Eylül 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder