Mustafa’nın anımsatmasıyla Silivri’deki Brecht tiyatrosunu Başbakan, saygın bir hukuk, adalet ve yargılama, diyerek sahipleniyor. Bu
davaların gerçekten öyle olduğunu kabul ettirebilmesi için, Erdoğan’ın sürü
sepet ve durmadan nutuk atması gerekir.
Çünkü bu mahkemeler yerel ve evrensel
hakkettikleri damgayı yediler..
Bunlar siyasi
mahkemelerdir. En azından siyasi yargılamalardaki işlevleri tamamen
öyledir.
Ve etraflarındaki demokrasi çemberi artık
giderek daralıyor!
Avrupalı etkin insan hakları kurumları ve
liderleri, Türkiye’ye akın etmeye, mahkemeleri gözlemlemeye ve yargılarını
vermeye başladılar..
Özel yetkili mahkemelere demokrasilerde yer
yoktur!
Bunlar demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinin
kara kutularıdır.
İlk kez dünya doğru dürüst bilgileniyor ve insan
hakları temsilcileri de Türkiye’ye gözetim altına alıyorlar.. Bu
bilgilendirmede aslında çok geç kalındı! Cemaatin ve liboş yazarların Avrupanın
gerçek demokratik güç ve örgütleriyle Türkiye arasında kurdukları kara
propaganda perdesi nihayet yırtılmış gözüküyor.. Şüphesiz CHP’nin burada önemli
rolü olduğunu belirtmeliyiz..
Bir de, devletlerinin planları ve yararları
doğrultusunda yazı yazan, haber veren satılmış gazeteciler değil, Jenkins gibi gerçeği arayan
gazetecilerin olayları izlemesi de, burada yardımcı oldu..
O nedenle diyorum ki, Erdoğan’ın günlerce nutuk
atması gerek.. Bir tane, iki tane yetmez.. Bir de Avrupa turuna çıkmalı!!!
Bu yargılamalar ve mahkemeler üzerinde giderek
büyüyen kıyamet, aslında, demokrasi çemberinin Erdoğan ve adamlarını da sarmaya
başlıyor...
***
Haksız tutuklamalar ayyuka çıkınca, Arınç, Erdoğan ve hatta Gül, “tutuksuz yargılanmalılar..” demek zorunda kalıyor. Düne kadar “bu
düşüncelerinde samimiler” diyordum.. Ama samimiyetlerini kanıtlayacak hiç bir
şey de yok ortada! Cemaatin etkilediği yargının onları da artık rahatsız edici
boyutlara vardırdığını yazıyordum.
Bu büyük olasılıktır! Ama buna karşılık yargının
adaletli işlemesini sağlayacak hiç bir girişimde de bulunmuyorlar!
Toplum vicdanı kanayınca, onlar da sureti haktan görünme pozisyonuna
yatıyorlar, diyorum!
Artık diyorum ki, B. Arınç palavra atmasın, Balbay
serbest kalmalı ve Meclis’e gelmeli, derken! Topluma şirin görünmesin, bak onun da vicdanı sızlıyor,
dedirtmesin!
Bu konuda samimiyse, palavra atmıyorsa:
Meclis’e, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması için öneri yapsın.. Hadi bunu
yapmaz diyelim, öyleyse yap;acağının asgarisini yapsın: Özel etkili
mahkemelerin keyfi davranmasına olanak veren yasa maddelerini, değiştirme
önerisinde bulunsun.. Yoksa sussun artık...
***
Dönelim Erdoğan konusuna:
Başbakan o
kadar güvenmesin inşa ettiği hukuk kulesine!
Bunlar göreceli ve “iktidara ilişkin”
dönemsel şeylerdir!
Önemli ve kalıcı olan ise, Silivri çadır
tiyatrosunda, veya özel yetkili “hukuk” kuruluşlarında oynanan siyasi oyunun, insan haklarına, adalete, hukuka, evrensel
vicdana, imza attığın uluslararası sözleşmelere, içinde bulunduğun siyasi ve
ekonomik dünyanın değerlerine uygun olup olmadığıdır!
Belirleyecek olan budur.
***
Ancak, Çadır tiyatrosunu yıkacak olan, belki de
daha önemli ikinci belirleyici etken de, ülkenin sahip olduğu ve
içselleştirdiği “demokratik” potansiyeldir.
Hayır hayır, tabii ki Türkiye “melez rejim” ülkesidir! Yani
demokrasiden oldukça uzaktır. Ama bu olgu şunu anlatır:
Demokrasi, insan hak ve özgürlükleri sürekli
olarak siyasi iktidarların, yani tam ismini koyarsak 60 yıldır ülkeyi yöneten
sağcı iktidarların baskısı altındadır.
Melez demokrasi, yönetimlerin başvurdukları bir
tercihtir.. Şüphesiz belli bir toplumsal tabanı vardır bu tercihin. Ancak,
melez rejim yönetimi, mutlaka seçmenin, toplumun bir tercihi değildir..
Türkiye’de demokrasinin ana unsurları ülkemizde
yapısal olarak her zaman iktidarlarca ayaklar altına alınsa bile, hep vardır,
varolmuştur ve yaşamaktadır.
Askeri darbeler dahil, bütün bu sağ iktidarlara
rağmen, demokrasi insan hak ve zgürlükleri talebi bastırılamamıştır,
öldürülememiştir, yokedilememiştir.... her zaman yeniden boy vermiştir!
Ülkede hüküm süren cehennemi siyasi yönetime
için şunu söyleyebilirim:
Ya ülkemizdeki
demokrasi varlığı , güçleri, isteği Erdoğan’ı “adam” edecektir..
Ya da, Erdoğan
ve anlayışı, kurduğu ve yöneldiği otoriter rejimin içinde yıkılıp gidecektir.
--- 16 Ocak 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder