Mehmet Altan için “endekslere giren tek bir uluslararası
bilimsel çalışması bulunmuyor, kolay profesör oldu, bugünkü akademik yükseltme
kriterlerine göre değil profesör, yardımcı doçent-doçent bile olamaz” demiş
ve profesörlük unvanını geri vermesini önermiştim...
Beni mahkemeye verdi, 20-30
bin liralık tazminat davası açtı. Akademik kariyerine hakaret kabul etmiş.
Aslında o doktorasını bile Sorbonne’larda yapmıştı ama tek bir bilimsel makale
yazmamıştı.
Mahkeme, İstanbul
Üniversitesi’ne, 1993 yılında akademik yükseltme kriterlerinin olup olmadığını
ve varsa neler olduğunu sordu.
Gelen yanıt: "Mehmet
Altan'ın Prof. olduğu 1993 yılında atama için herhangi bir kriter yoktur."
Bunun üzerine mahkeme, davayı
düşürdü.
Yazık, mahkemeyi ve avukatları
boşuna uğraştırdı. Umarım mahkeme harcadığı boşa zamanın parasal karşılığını
fatura etmiştir. Bu konuyu uzatmayacağım. Çünkü Altan yazılarına iktidarca son
verilmiş bir “mağdur”. İnternet medyasında Altan yaşadıklarını anlattı.
Özellikle basın üzerine söyledikleri önemli, çünkü, beni mahkemeye verdiği
süreç, yine basınla ilgili yazdığım ve kendisini eleştirdiğim 17
Şubat 2011 tarihli Utanç Verici Durumlar
başlıklı yazımla başlamıştı..
Ama önce Mehmet Star'dan atılınca bakalım ne demiş..
***
Muhalif
Gazete ile söyleşiden:
“Türkiye’de ki gelinen noktada, bu biat kültürü ile demokratik kültür
arasında büyük bir açı farkı var. Bu açı gittikçe de büyüyor. Fark büyüyor..
Ben bu kadar değiştik, dönüştük, ilerledik, büyüdük derken Uludere beni dehşete
düşürdü. Uludere’de katliam gece 21.30’da oldu ve Genel Kurmay bildirisine
kadar bütün basın sustu… Mesela bir düğmeden idare ediliyor izlenimini veren ve
bunun tersine de bir gelişmenin olmadığı, korkunç bir Sovyetik ve faşizan bir
tek parti iktidarlığında bir yapı çıktı..”
Gazetenin,
size göre Türk basını sansürsüz ve objektif mi,
sorusuna yanıtı:
“.. Sansür
de var, baskı da. Sapına kadar var. Bende bunun belgeleri var. Yani bir şekilde
hangi yazı, nasıl sansür ediliyor, ne oluyor filan gibi… Herkese yapıyorlardır
bunu.”
Agos
gazetesine daha sert şeyler söylüyor:
“Ben
ve ailem çok koyu faşizm dönemlerini yaşamış insanlarız ve tüm o dönemlerde
dahi böyle bir muameleyle karşılaşmadım.. ilk defa yazılarımın nasıl olması
gerektiğine ilişkin bir baskı yaşadım.”
“Basın özgürlüğü konusunda en kötü
dönemlerden birini yaşadığımız görüşüne siz de katılıyorsunuz yani”
sorusuna yanıtı:
“Bugün
bizdeki siyaset anlayışı eleştiriden hoşlanmayan, kendisine tam anlamıyla biat
edilmesini isteyen bir anlayış. Hükümet bir aydının kendi ilkeleri
doğrultusunda yaşamasına, yazmasına tahammül edemiyor, bundan haz etmiyor.
Türkiye’de bugün neler konuşulamaz dediğimizde gittikçe uzayan bir listeye
sahip olmaya başlıyoruz.”
***
Beğendiniz mi? Bu gerçekleri
söyleyebilmesi için “atılması” gerekiyordu! “Görev yaptığı” dönemde ise, basın
özgürlüğü üzerine belki tek laf etmiştir, o da kimbilir...
“Utanç Verici Durumlar” başlıklı yazım, tam da Altan’ın, iktidarın
medya üzerindeki baskılara verdiği desteği eleştiriyordu. Odatv gazetecilerinin
içeri alınması üzerine 15 Ocak 2011’de Star’da
şöyle yazmıştı:
“Ergenekon Davasının medya bacağına yönelik
hareketlenme.. Dünkü hamle acaba
Ergenekon’un medya boyutuna yönelik muhtemel bir hamlenin ilk sinyali mi? Ergenekon’un medyadaki
uzantıları kimler? Bunlar ortaya çıkarılacak mı?
Altan’ın
umudu kısa sürede gerçekleşti, Nedim
ve Ahmet tutuklandılar, “Ergenekon’un medyadaki diğer ayakları,
uzantıları” olarak...
***
Altan,
şimdi ise medya üzerindeki baskılara veryansın ediyor, askeri diktatörlük zamanından bile kötü diyor, diyor da diyor.. Biz
bunları hep diyoruz! Bu baskı birden mi oldu! Yıllardır adım adım inşa ettiler!
Geldiğimiz nokta, “arındırılmış bir
medya”dır. İktidar için Hijyenik bir medya. Şimdi de kendilerini Mehmet’ten
arındırdılar! Altan, basına darbeler vurulurken, iktidara yaptığı katkıları
düşünüp vicdan muhasebesi yapar mı, bilmiyorum.
18
Şubat 2011’de şöyle yazmıştım: “İktidar adına OdaTV yetmez, medyada daha neler var neler,
onlar da yokedilmelidir biçiminde ortalığa dökülmek, utanç vericidir. Yüz
kızartıcı bir suçtur..”
Diyorum ki, medyada
bulunan iktidar yandaşı gazetecilerin “kendileri” olmaları için, acaba hepsinin
işten atılması mı gerekli? Mesela can dostu Eser Karakaş, aynı gazetede, Altan’ı doğru düzgün savunamadı!
Ivırdı kıvırdı.. Okurken utandım!
Karakaş, orada özgür
mü? Yoksa atılmamak için Mehmet’in durumundan ders mı çıkardı?
--- 29 Ocak 2012 Pazar / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder