(Cumhuriyet Bilim ve
Teknoloji, sayı 1288, 25 Kasım 2011)
Bu soruya, Sağlık Bakanlığı pratikte hayır diyor. 8 yıldır
adım adım uygulanan Sağlıkta Dönüşüm, bugün tıp fakültelerini bitirme noktasına
getirdi.
* Üniversitelere gelen hastalara, sırtından para kazanacağın
bir müşteri gibi bak, diyor bakanlık: Özel hastahaneler gibi davran, mümkün
olduğunca daha fazla hasta bak, ne kadar çok hasta bakar ve üzerinde işlem
yaparsan, hem döner sermaye gelirlerini arttırırsın hem de sen maaşının miktarını
yükseltir, para kazanırsın.
* Bakanlık bunu yaparken, üniversite ve devlet
hastahanelerinde, doktorları ve hocaları, maaşını arttırmak için gereksiz
binlerce işlem yapmaya, sağlık bütçesini şişirmeye teşvik ediyor. Hasta (müşteri) ve tıbbi işlem sayısının
artması ile nitelik azalması atbaşı gidiyor. “Müşteri muayenesi”na ayrılan süreler, hem “müşteri” yığılmasının
getirdiği zorunluluktan hem de hızlı muayene=fazla maaş denkleminin yürürlüğe
girmesinden ötürü, kısaldı.
* “Müşteri”nin çeşitli işlemler için ödediği katkı paylarının
sayısı da durmadan arttırılıyor!
* Tıp fakültesi hocaları, bu arada Prof. Dr. Raşit Tükel, diyor ki: Devlet , yani Sağlık Bakanlığı giderek “Sağlık Piyasasını Düzenleyici” bir
role/kuruma doğru koşuyor. Bütün sağlık hizmet birimlerinin iplerini tek elde
toparlayarak, devleti “hizmet sunucu” rolünden uzaklaştırıyor ve sağlık işlerini
özel sektöre ve sözleşmeli hekimlere gördürme sürecine sokuyor.
* “Kamu Hastahaneleri
Birliği”, tıp fakültelerini de, Sağlık Bakanlığı’na bağlamayı öngörüyor. Bu
amaçla, tıp fakültelerinin ellerini kollarını bağladı, teknik altyapısını
yenilemesini engelledi, tıp fakültelerinin borçlanmasını sağladı, şimdi hepsini
Sağlık Bakanlığı yönetimine geçirmeye çalışıyorlar. Böylece devlet
hastahaneleri ile devlet üniversiteleri tıp fakültelerini aynı süreçlerde değerlendiriyor.
* Oysa tıp fakülteleri öncelikle eğitim, bilim ve araştırıcı yönleri öne çıkan, problem çözücü yerlerdir.
Tıp fakülteleri ne kadar uzmanlaşırsa, bilimsel nitelikleri yüksek mükemmeliyet
yerleri haline gelirse, ülkenin sağlık / hastalık sorunlarına çözüm üretme ve
nitelikli doktor yetiştirme yetenekleri de o derece artar ve evrensel
merkezlere dönüşür.
* Oysa Sağlık Bakanlığı, tıp fakültelerini dağıtıcı ve parçalayıcı,
nitelikli hocaları küstürücü ve uzaklaştırıcı, uzmanlık yerleri olmaktan çıkartıcı
politikalar uyguluyor.
* Tıp fakülteleri bitirilmiş durumda neredeyse. Prof. Dr. Huri Özdoğan’ın açıkladığı bilgilere göre,
Cerrahpşa Tıp’ta dahili bilimlerde akademisyen sayısında %65 fire verildi (228
kişiden 79 kişi kaldı). Cerrahi bilimlerde verilen fire oranı %50 (195 çalışandan
97’si kaldı.) Özetle 422 akademisyenden 176 kişi orada kalmış durumda. Çapa’da
(İstanbul Tıp’ta) ise dahili bilimlerde fire oranı %64; cerrahi bilimlerde ise
%46.
Cerrahpaşa göz hastalıklarında, aktif çalışan sayısı 21’den
7’ye düştü. Ortalama oprasyon sayısı günde 24’ten 4’e. Ürolojide aktif çalışan
11’den 3’e düştü. Ortopedi ve travmatolojide aktif çalışan 11’den 2’ye.. Benzer
şekilde diğer ana bilim dallarında da büyük düşüşler görülüyor.
***
Huri Özdoğan
diyor ki:
*Tıp fakültelerinde ekoller
yıkılıyor. Karaciğer ameliyatları yapılamıyor. Ama hayatlarını tıbba, öğrenime
adayan ve henüz üniversitede kalan hocalar, bakanlığın bütün karşı kararlarına
rağmen, reçete yazmasa da hasta bakıyor! İki yıllık izne ayrılanlardan büyük
bir kısmı, rektörlüğün isteği üzerine, derslerine girme sözü veriyor.
Vizitelerine giriyor.
*Ama, hekim yetiştirilmesinde birinci derecede önemli olan
hasta üzerinde uygulamalı eğitim, araştırma projeleri, hasta izleme ve reçete
yazımı gibi temel faaliyetleri yapamıyor. Böyle olunca, araştırma ve eğitimin bütünselliği
kopmuş.; zor ve karmaşık hastaların problemleri üzerinde kafa yorma bitmiş
durumda.
*Ayrıca, “performans” göre alınan paralar emekliliğe yansımadığı
gibi, yıllık izinlerde de ödenmiyor. Performans, gereksiz işlem sayısını artırıyor,
çalışanlar arasında barışı bozuyor; çalışanlar ayda tam ne alacaklarını
bilemedikleri için yaşamlarını da planlayamıyorlar.
* Uzman hekim olarak
göreve başlamanın ücreti 1500 maaş + 1000 performans geliri= 2500 TL! Oysa
bu uzman hekim, 6 yıllık eğitimle 24 yaşında tıp fakültesini bitiriyor; 2 yıl
mecburi hizmet yaparak diplomasını alabiliyor; uzmanlık sınavına hazırlanarak 4
yıl eğitim daha alıyor ve iki yıl daha mecburi hizmet yaharak 32 yaşına varıyor ve hayatını kazanmaya
başlayabiliyor.
Eğer yan uzmanlık dalı
yapmak isterse, 4 yıl ve + 2 yıl mecburi hizmetle 38 yaşına ulaşıyor!
Böyle bir hekim eğitimde 20 yıl geçirmiş oluyor. Bakanlığın,
2500 lira maaşı ile köleliğe zorlanıyor!
Hekimler direnmesin de kim dirensin!
İstanbul Üniversitesi’nin
açılışına başbakan davet edildi. Törende başarılı
hocalara ödülleri de verildi. Ne rektör ne de hocalardan hiç biri, törende, tıp
fakültelerinin karşı karşıya kaldığı sorunlar üzerine tek söz etmediler!
Başbakanın otoritesi
korkutucu! Ama tıp fakülteleri de bu otoriteye kurban
ediliyor..
Rektör Yunus Söylet’in
vicdanı rahat mı?
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder