20 Mayıs 2019 Pazartesi / Bilim ve Siyaset –
Cumhuriyet Orhan Bursalı
19 Mayıs’ın Yüzüncü Yılı bize ne
anımsatmalı? Sorunun kökeninde şu var: 19 Mayıs büyük bir başarının ilk
adımıdır. O başarının adı Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Yani Cumhuriyettir, demokrasiye
giden yoldur, Millet oluştur, Türkçedir, cehalete karşı savaştır, medeni
yasadır, kadınların eşitliğidir, bilim ve üniversitedir, ülke yeteneklerini
harekete geçirmek ve geleceğe yönelik ekonomik kalkınmadır.
Ve şüphesiz ki çok iyi bir devlet
ve toplumsal örgütlenmedir.
Bütün bunların toplamı ile
Türkiye ve millet yaratıldı.
Geleceğe yönelik müthiş bir temel
atıldı ve ülke sonraki nesillere –politikacılara devredildi.
Bugün gelinen noktada başlangıçta
konan hedeflere ulaşılamayan bir ülke var.
Yani, bir şeyleri başardığımız
bir şeyleri ise başaramadığımız ortada.
Başardıklarımızın hepsi
Cumhuriyet’in Kuruluş yıllarında ve Cumhuriyetin kuruluş hararetinde pişen
sonraki nesillerin sağlam duruşları sayesindedir.
Başaramadıklarımız ise, o
heyecanın yitirilmesinin, ulus ve ülke çıkarı yerine kişi ve parti çıkarlarının
konmasının sonuçlarıdır.
Başaramadıklarımızın kökeninde,
Kurtuluş ve Kuruluş’un o müthiş, büyüleyici, ateşleyici, yaratıcı “biz yaparız” “biz başarırız” güçlü iradesinin ve inancının
kaybolması, yitirilmesi yatar.
500-
600 yıllık açıklık
Mesela Türkiye modern anlamda
bilim ve kuruluşlarıyla esas Cumhuriyet ile tanıştı.
BU 500 yıllık bir açıklık
demektir.
Mesela Collège de
France, 1530’da, bilginin
geliştirilmesi, yani bilgi üretilmesi (Araştırma) ve öğretilmesi amacıyla kurulan Fransa’nın en
üst düzeyde kurumudur. Bu yetmemiş, 1666’da Fransa Bilimler Akademisi
kurulmuştur. Avrupa’da üniversite kuruluşu çok çok daha eskidir.
Türkiye’de üniversite anlamında
1900’da Darülfünun ite kaka kuruldu, ancak yetersizlikleri büyüktü. Atatürk
1933’de Üniversite Reformu ile geleceğin bilim ve öğretiminin temelini attı.
Atatürk Darülfünun’a son ziyaretinde (sanırım 1931) oradaki hocalara şu soruyu
sordu:
“Türkiye’de ilim adamları arasında ecnebi müellifler
tarafından site edilen kaç kişi
ve kaç eser vardır?”
Atatürk bilim insanlarımızın
evrensel araştırma ve bilgi üretme gücüne yönelik soru sormaktadır. Bilimin
dönüştürücü değiştirici gücünü bilmektedir.
Üniversitelerimiz o dönemin
heyecanını ve hedeflerini yakalayamadı mesela. Atatürk bilgi üretiminin
araştırmanın gücünü merak ederken, sonraki yönetimler ise üniversiteyi
kendilerine - iktidarlarına bela gibi
gördü ve her bunalımda üniversiteyi darmadağın yaptı.
Amerikan
mandacılığı: 1950
1950’lerin mesela Kurtuluş ve
Kuruluş heyecanıyla ve hedefleriyle zerre ilgisi yoktur.
Kurtuluş Savaşı’nda tartışılan,
Sivas Kongresinde çoğunluk kararı bulan Amerikan Mandacılığı, 1950’lerde adeta
kabul edildi, Amerika “ne istiyorsan veriyorum bir şey üretmen
gerekmiyor” dedi. Ülkenin yaratıcı kalkınma ve başarma
iradesi terkedildi, programlar rafa kalktı.
Bize plan değil, pilav lazım diyen ve
pilavın planlamanın sonucu olduğunu anlamayan ülke yöneticileriyle gele gele
buraya kadar geldik. 1950’den bu yana 20 kez ekonomik kriz, İMF desteği ile
sürekli bir kriz sarmalı.
AKP de ne zamanki kriz sarmalına
soktu ülkeyi ve iktidarını, “yerli ve milli üretim” demeye başladı. Ama 17
yılını tüketim toplumu inşa etmekle harcadı. Türkiye borç para ile zamanını
geçirdi, 400 AVM inşa edilen tüketim
tapınaklarının adıdır.
Bugünkü Türkiye Cumhuriyetin başardıklarının
üzerinde duruyor, başaramadıkları ile çok derinden topallıyor..
Millet neden Atatürk’e akıyor,
Atatürk’ü durmadan yeniden keşfediyor dersiniz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder