Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

20 Mayıs 2019 Pazartesi

19 Mayıs Kurtuluş ve Kuruluş inancının çok uzağındayız


20 Mayıs 2019 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet Orhan Bursalı

19 Mayıs’ın Yüzüncü Yılı bize ne anımsatmalı? Sorunun kökeninde şu var: 19 Mayıs büyük bir başarının ilk adımıdır. O başarının adı Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Yani Cumhuriyettir, demokrasiye giden yoldur, Millet oluştur, Türkçedir, cehalete karşı savaştır, medeni yasadır, kadınların eşitliğidir, bilim ve üniversitedir, ülke yeteneklerini harekete geçirmek ve geleceğe yönelik ekonomik kalkınmadır.
Ve şüphesiz ki çok iyi bir devlet ve toplumsal örgütlenmedir.
Bütün bunların toplamı ile Türkiye ve millet yaratıldı.
Geleceğe yönelik müthiş bir temel atıldı ve ülke sonraki nesillere –politikacılara devredildi.
Bugün gelinen noktada başlangıçta konan hedeflere ulaşılamayan bir ülke var.
Yani, bir şeyleri başardığımız bir şeyleri ise başaramadığımız ortada.
Başardıklarımızın hepsi Cumhuriyet’in Kuruluş yıllarında ve Cumhuriyetin kuruluş hararetinde pişen sonraki nesillerin sağlam duruşları sayesindedir.
Başaramadıklarımız ise, o heyecanın yitirilmesinin, ulus ve ülke çıkarı yerine kişi ve parti çıkarlarının konmasının sonuçlarıdır.
Başaramadıklarımızın kökeninde, Kurtuluş ve Kuruluş’un o müthiş, büyüleyici, ateşleyici, yaratıcı “biz yaparız” “biz başarırız” güçlü iradesinin ve inancının kaybolması, yitirilmesi yatar.

500- 600 yıllık açıklık

Mesela Türkiye modern anlamda bilim ve kuruluşlarıyla esas Cumhuriyet ile tanıştı.
BU 500 yıllık bir açıklık demektir.
Mesela Collège de France, 1530’da, bilginin geliştirilmesi, yani bilgi üretilmesi (Araştırma)  ve öğretilmesi amacıyla kurulan Fransa’nın en üst düzeyde kurumudur. Bu yetmemiş, 1666’da Fransa Bilimler Akademisi kurulmuştur. Avrupa’da üniversite kuruluşu çok çok daha eskidir.
Türkiye’de üniversite anlamında 1900’da Darülfünun ite kaka kuruldu, ancak yetersizlikleri büyüktü. Atatürk 1933’de Üniversite Reformu ile geleceğin bilim ve öğretiminin temelini attı. Atatürk Darülfünun’a son ziyaretinde (sanırım 1931) oradaki hocalara şu soruyu sordu:
Türkiye’de ilim adamları arasında ecnebi müellifler tarafından site edilen kaç kişi ve kaç eser vardır?”
Atatürk bilim insanlarımızın evrensel araştırma ve bilgi üretme gücüne yönelik soru sormaktadır. Bilimin dönüştürücü değiştirici gücünü bilmektedir.
Üniversitelerimiz o dönemin heyecanını ve hedeflerini yakalayamadı mesela. Atatürk bilgi üretiminin araştırmanın gücünü merak ederken, sonraki yönetimler ise üniversiteyi kendilerine  - iktidarlarına bela gibi gördü ve her bunalımda üniversiteyi darmadağın yaptı.

Amerikan mandacılığı: 1950

1950’lerin mesela Kurtuluş ve Kuruluş heyecanıyla ve hedefleriyle zerre ilgisi yoktur.
Kurtuluş Savaşı’nda tartışılan, Sivas Kongresinde çoğunluk kararı bulan Amerikan Mandacılığı, 1950’lerde adeta kabul edildi, Amerika “ne istiyorsan veriyorum bir şey üretmen gerekmiyor” dedi. Ülkenin yaratıcı kalkınma ve başarma iradesi terkedildi, programlar rafa kalktı.
Bize plan değil, pilav lazım diyen ve pilavın planlamanın sonucu olduğunu anlamayan ülke yöneticileriyle gele gele buraya kadar geldik. 1950’den bu yana 20 kez ekonomik kriz, İMF desteği ile sürekli bir kriz sarmalı.
AKP de ne zamanki kriz sarmalına soktu ülkeyi ve iktidarını, “yerli ve milli üretim” demeye başladı. Ama 17 yılını tüketim toplumu inşa etmekle harcadı. Türkiye borç para ile zamanını geçirdi,  400 AVM inşa edilen tüketim tapınaklarının adıdır.
Bugünkü Türkiye Cumhuriyetin başardıklarının üzerinde duruyor, başaramadıkları ile çok derinden topallıyor..
Millet neden Atatürk’e akıyor, Atatürk’ü durmadan yeniden keşfediyor dersiniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder