Evet böyle bir beklenti içindeyim. Başbakan bir aydan
fazla zamandır, ikide bir “Suriye’de
beklenmedik gelişmeler olacak, hazır olun” diyor.
En son önceki gün aynı sözleri dile getirdi.
Ve bir noktanın daha altını çizdi: Suriye’nin
bütünlüğü önemli. Böylece orada başka devletlerin kurulması söz konusu
olmayacak.
Suriye’nin
parçalanması?!
AKP iktidarına günaydın diyerek utandırmanın alemi yok
şimdi. 2011, Suriye’de iç savaş patlak verdikten sonraki her Suriye yazımda,
Türkiye’nin tek ulusal yararı Suriye’nin parçalanmasında değil, birliğinin,
ulusal bütünlüğünün korunmasındadır. Bu ülkenin parçalanarak üzerinde devletçiklerin
kurulması, sadece Türkiye için baş ağrısı olur.
RTE-
Davutoğlu ikilisi “Rabia” –Müslüman
kardeşlik- işaretleriyle, Ortadoğu’da Suriye toprakları üzerinde sünni bir
devletçiliğin kurulmasına çalıştılar. IŞİD’in düne kadar dal budak salmasının
ve Türkiye koridorunu bir üs olarak kullanmasının ve bu topraklara
yerleşmesinin nedeni de buydu.
Mesele Ankara için bir “sünni devletçik” iken,
başkaları için de PKA devletçiliği idi..
Karşılığı
olmayan strateji
Ankara’nın “hem sünni devletçik kurulsun, ama PKK devletçiliği
kurulmasın” üzerine kurduğu ucube stratejisinin hayatta ve Ortadoğu
dengesi içinde asla bir karşılığı olamayacağı açıktır.
Bugüne kadar bu stratejinin bize maliyeti büyük oldu.
Bu, uçurum kenarına kadar götürdü iktidarı ve ülkeyi.
ABD politikası,
aslında, Suriye’nin üçe bölünmesine yönelik. Esad’a bir parça, dişleri
sökülmek kaydıyla IŞİD’e bir parça ve Kürtlere bir parça!
Suriye’den üç devlet çıkarma politikası çok açık ve
seçik iken, Ankara’nın ABD’nin parçala yönet emperyalist
değirmenine su taşıyan, Esad’ı yok etme politikasının anlamsızlığı, iktidardaki
hiç bir adamın kafasına dank etmedi mi?
Yahu yanlış yapıyoruz diye sesini yükselten bir kimse çıkmadı, koca partide ve hükümette!
Esad ile
el sıkışmaya hazır olun
Nihayet, Davutoğlu’nun gitmesi ve Binali Yıldırım ile
başlayan süreç ile birlikte, politika, hayatın Türkiye’nin yararına akışına
uygun olarak, 180 derece değişti.
RTE, Davutoğlu ile birlikte, aslında bir yönünü
tasfiye etti. Bu politikanın uygulayıcısı bizzat kendisiydi, unutmayalım.
Şimdi gelinen süreçte, Binali Yıldırım ülkeyi, bizleri “sürpriz”e hazırlıyor, “beklenmedik
gelişmeler olacak, şaşırmayın” diye tekrar ettiği sözleriyle.
Ne olur?
El sıkışma olur. Yıldırım gider mi Şam’a? Gider, RTE
onu gönderecektir tabii ki.
Yani fiziki olarak karşılaşıp el sıkışmaları da
mümkün, ama bu olmazsa, ikili karşılaşma ve el sıkışma olmuş kadar bir gelişme
yaşayacağız.
Benim için bu sürpriz değil, ama sizin için sürpriz
ise hazır olun!
ABD
Müdahalesi?
Ortadoğu’da adı konmamış bir ittifak değiş tokuşu
gündemde.
İran ve Rusya Suriye’nin torak bütünlüğünden yana
ötedenberi ve IŞİD’e karşı savaşıyorlar.
IŞİD konusunda Rusya-İran-ABD fikirbirliği içinde.
Türkiye de bu koaliisyonda bir şekilde artık iyice var.
Fakat Suriye’de bir PKK devleti konusunda bu
koalisyonda fikir ayrılıkları üst düzeyde.
ABD, Kürt devleti konusunda yalnız kurt.
ABD bir çılgınlık yapar, kendi politikasının
gerçekleşme ortamını yaratmak için, Esad hükümetini hedef alan büyük bir
saldırı yapar mı?
İşte esas korkuüucu durum bu olur, genişleyen bir
savaşı gündeme getirir.
Obama’nın böyle bir kötü mirası sonraki başkana
devredeceğini sanmıyorum.
Binali bey
elinizi çabuk tutun
ABD’de Başkanlık seçimleri nedeniyle böşle bir “karar – kararsızlık boşluğu” var.
Bu nedenle, Binali Yıldırım’ın (şüphesiz RTE-Putin görüşmesinde de gündeme geldiğine
zerre şüphem olmayan) Esad iktidarına tam destek ile , bir an önce Esad’ın
ülkesine egemen olmasını sağlamak v ebunun için gerekli desteği vermek, çok
önremlidir.
Bazen bugün için doğru olanın, yarın değişebilecek
koşullarda gerçekliği kalmayabilir.
Binali Bey, Şam’da bekleniyorsunuz! Elinizi çabuk
tutun.
NOT:
Özgür
Gündem ve çalışanlarına yapılan olağandışı
baskı kabul edilebilir değil. Bu toptancı yaklaşım, şüphesiz ki basın
özgürlüğünü lafta bırakır. Bunu amasız söylüyorum.
Amalı bir sözüm ise, PKK’nın bu vahşet
saldırılarını-terörünü sürdürmesi ile ülkemizde hak ve özgürlüklerin ve medya
özgürlüğünün de sürekli olarak yokedilmesinin ortamını hazırladığıdır. Bu
bahane falan edğil, fiili bir durum. PKK’nın terörü savunulamaz. Terörü
savunan, ortaklık yapar. Sürekli saldırı altında bir ülkede ne demokrasi
kurulabilir ne de Kürt meselesi akli tartışılabilir.
18 Ağustos 2016 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder