Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

31 Ağustos 2016 Çarşamba

30 AĞUSTOS: İpek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim

Önce 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun!
Ne diyor dünya şairimiz Nazım Hikmet, Kuvai Milliye Destanı’nda:
***
Saat 2.30.

Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, 

ne ağaç, ne kuş sesi, 

ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin, 

gece yıldızların altında kayalardır. 

Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, 

daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan 

ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için 

kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi 

okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den 

dünyanın en yıldızlı karanlığını.

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. 

Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam 

nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu 

ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, 

birdenbire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun arkasındaydılar. 

O, saati sordu 

Paşalar: 'Üç', dediler. 

Sarışın bir kurda benziyordu 

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. 

Yürüdü uçurumun başına kadar, 

eğildi, durdu. 

Bıraksalar 

ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak 

ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak 

Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu: 

'Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e 

bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. 


Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak 

ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. 


Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, 

yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. 


Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür 

Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...'

Bu ülkenin Kurtuluş ve Kuruluş’unu inkar politikalarıyla bugünlere geldik. Nasrettin Hoca misali Türkiye gölüne bir yabancı maya çalmaya kalkıştılar. Hepsine, Nazım Hikmet’in destanı yeter de artar bile..
Yapılacak en büyük işlerden biri, bu büyük destanın her yerde oyun olarak yıllarca sunulmasıdır..

Gelelim güncele.

ABD: İLİŞKİLER ESKİSİ GİBİ OLMAZ
AKP ABD ile bir kopuş yaşıyor. Ekranlarda konuşan iktidar tenmsilcilerini dikkatle izlediğinizde, bu kopuşun ciddi zemin kazandığını görürsünüz.
AKP kadroları ABD’ye mesafe koyuyor. Türkiye’nin politikalarının Ankara’nın kararlarıyla belirleneceği gibi düşünceler sık sık açıklanıyor.
Hayır, bunu epey ciddiye alıyorum.
Evet, Erdoğan’a önceleri BOP eş başkanlığı gibi, ABD için “stratejik görev”ler verildi. ABD ve AB, AKP’yi /RTE’yi “Ilımlı İslam” yönetimine hazırladılar, bunu desteklediler; beklentileri laiklik gibi bir geçmişi olan bir ülkenin, ılımlı İslami bir yönetime kayarak, Ortadoğu ve Kuzey Afrika İslam ülkelerine “örnek” olabileceği gibi bir safsatanın gerçekleşmesiydi.
Bunun için neler yapmadılar.
Kemalizm’in artık yokedilmesi gerektiğinden tutun, “bu ülkenin demokrasi”ye de fazla ihtiyacı olmadığı gibi itçesine sözleri bile dile getirdiler.
ABD/Batı’nın bu politikasının diğer –gerçek– yüzünde ise, ülkenin iyice karışması vardı. Laikliğin yıkılıp gitmesi demek, yarım yamalak demokrasinin de kazılan kuyuya gömülmesi demekti. Bugünkü kaotik duruma bakın! 

Vesayeti ABD yarattı
Bunun için neler yapmadılar dedik: Ordu, şüphesiz ki yıkılmalı, çökertilmeliydi. “Vesayetçi Ordu” gibi, gerçekliği zor tartışılabilecek bir etiket altında, önce 2003’te Ordunun başına çuval geçirdiler. Arkasından Ergenekon ve Balyoz davaları geldi.
Aslında ABD bu “vesayetçi yapı”yı kendi yaratmıştı daha çok. Tüm politikalarını kestirmeden Ordu üzerinden gerçekleştiriyordu çünkü. Darbeyse darbe..
ABD bu kez de yine Ordu üzerinde Cemaat vesayeti ile amacına ulaşmak istedi. Bu kez tutmadı.
AKP kadroları –başka gidebilecekleri hiç bir yer olmadığı ve kalmadığı için–  “milliyetçiliğe” soyunmuş ve sığınmış durumda. AKP ile Ordu arasında kurulan temel köprü de budur.
Ama AKP esas sınavını vereceği konunun, ise demokrasi insan hak ve özgürlükleri olduğunun henüz farkında değilmiş gibi davranıyor.
İktidar, bu berbat karnesi ile, bu en zayıf olduğu noktada ayakta duramazsa, iktidar olamaz. Elindeki “İslamcılık” ile de gidebileceği bir yer yok.

Farkında değiller..
30 Ağustos 2016 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder