Ne demiştik dün? “Hedeflerin, sahip olduğun kuvvetlerle orantılı olmalıdır”. Bir
yemekte sohbet ettiğimiz emekli Orgeneral dünkü yazımda belirttiğim bu ilkeyi
anımsattıktan sonra şunu eklemişti: “Sınırlı gücünüzle sınırsız işler
yapamazsınız.”
Sonra bir ilkeyi daha vurguladı: “Reel
politikada ideoloji yoktur”. Bu ilkenin de, günümüzün en büyük dış
politika stratejistlerinden biri olarak nitelendirdiği Kissinger’e ait olduğunu
belirtti. İdeoloji, politikalarınıza egemen olursa, sizi reel politikadan
uzaklaştırır, başka mecralara kaydırır ve yenilirsiniz..
Hayır, Mars’tan bahsetmiyoruz, konumuz Türkiye,
iktidar ve yanlış politikalarla ülkeyi sürüklediği iç ve dış bataklık.
Reel
politikada mezheplik olmaz
Bu siyasi ve askeri ilkelerden zerresine sahip
değil bu iktidar. Gücüyle orantılı hedefler koymuyor, bu nedenle hedeflerini
gerçekleştirme kapasitesine sahip değil. Sınırlı gücüyle sınırsız işler yapmaya
kalkışıyor ve bunların hiç bir şeyini başaramıyor. Ve politikasında mezhep var,
din var, din savaşları var, var oğlu var. İran’ı Şii diye iteliyor, Şiiliğine
karşı Sünniliği çıkartıyor, böylece bir düşman ve savaş hattı daha ortaya çıkartıyor.
Emekli Orgeneral, analitik bir durum analizi yapıyor: “1) Ana meselemiz ve
menfaatimiz devletin milletin bütünlüğünü korumak. 2) Suriye’de yönetilebilen
bir fotoğraf olması. 3) Mülteci meselesinin milli bir meseleye dönüşmesi
(Mülteci sorununun ülke üzerindeki ağır etkisini daha sonra hissedeceğiz.)”.
Suriye tek
parça korunmalı
Sonra soruyor: “Peki Türkiye’nin imkan
yetenekleri, bu üç sorunu denetim altında tutmaya sahip mi bugün? Hayır!”
Bölgede çok güç var, yerleşik güçlerin dışında
Rusya ve ABD’de var!
Bu büyük oyun ve savaş sahasında, sahip
olduğunuz şartlar, güçler ve yetenekleriniz, size oyun kurucu role soyunmanıza
olanak veriyor mu? Hayır. O zaman milli menfaatlerinizi korumak öncelikli görev
oluyor. Bunun için de sahadaki güçlerle ittifak politikalarınızı kuracaksınız.
Kurmay subay, Suriye’nin tek parça olarak
bütünlüğünün korunmasının, ülkemiz için önemine işaret ediyor.
Sahadaki
görünüş ise şu:
İran ve Rusya, Esad’a destek vererek Suriye’nin devlet olarak topraklarına
egemen olmasına destek veriyorlar.
Türkiye ise, bu ülkenin parçalanmasına
çalışıyor.
Ben de
soruyorum burada:
ABD ve Batılı ülkelerin bile, bu ilk amaçlarında durakladığı ve şimdilik Esad’a
destek verdiği bu koşullarda, Ankara’dakilerin tek başına kalarak, hâlâ “katil
Esad” diye tutturmasının hangi reel politika, ülkenin menfaatlerinin korunması
vb ile ilgisi olabilir?
Rusya ve
İran ile ilişkiler düzelmeli
Emekli Orgeneral, ittifaklar meselesinde, ülke
yararı için bugünkü politikalardan vazgeçilmesi gereğini şöyle diye getiriyor: İran
ve Rusya ile ilişkileri düzeltmeye girişilmeli.
Bırakın bu ittifakları, ülkeyi ABD ile siyasi çatışmalı, Rusya ile de bir hamle daha yapılırsa
savaşı patlatacak duruma getirdi.
Eğer bu adım atılırsa, Suriye ordusu ve İran
ordusu ile de savaşacağız. Tabii sahadaki Kürtlerle şimdiden savaşıyoruz zaten.
Bu kadar stratejiden yoksun bir akıl nasıl
oluyor da Ankara’ya hakim oluyor?
Nasıl oluyor da gerçeklerden kopmuş bir akıl,
işleri böylesine neredeyse geri döndürülmez bir noktaya getirebiliyor? Bu aklın
yanında bulunanların hepsinde mi, akıl çığırından çıkmış, uçmuş gitmiş, göç
etmiş?
Diyorum ki, başlangıçta yanlış hareket eder,
pozisyonununuz yanlış kurar ve politikalarınızın nerelere varacağını
göremezseniz, kaybedersiniz.
Generalle bunları konuşuyoruz, fikir birliği
içinde olduğumuz nokta, politikanın tam gözden geçirilmesi. Rusya ve İran’la
yeni ilişkiler kurulması ve Suriye’nin bütünlüğüne yönelik çalışılması... Yarın
devam..
22 Şubat 2016 Pazartesi / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder