Taksim’de 1 Mayıs gününe katılan “Anti Kapitalist Müslüman Gençlik”in
taşıdığı büyük sloganlardan biri de şuydu: “Mülk Allahındır”! Diyeceksiniz ki bir bilim kültürü dergisiyle
şimdi bu konunun ne ilgisi var.. Yok var, en azından kapak konumuzla ilgili!
Bu slogan düşündürdü beni; çünkü insanlığın,
zenginlik yaratan, doğuran, çoğalan ve çoğaltan “ana mülkler”le sorunu var..
Hele hele bu mülkler önemli bir kısmıyla da
başkalarının emeği üzerinden çoğalıp çok az sayıda ellerde “temerküz”
ediyorsa..
Bu
kadar da kalsa: Bu eller de iktidarları, dünyayı kendi çıkarları ve istekleri
doğrultusunda yönlendiriyor ve yönetiyorlarsa.. Büyük çoğunulğun aleyhine!
Hadi
yine bu kadarla da kalsa diyelim ve ekleyelim: Bu eller ve “sermaye
temerküzü”, dünyayı yaşanmaz kılıyorsa, hayatın sürdürülebilirliğini çıkmazlara
sokuyorsa, 2 milyar yoksul insan kitlesi yaratıyorsa; ormanları, ırmakları,
gökyüzünü, denizi, börtü böceği varolduklarına pişman ediyorsa..
Derin ve büyük ve iktidar mülküyle ve mülk
temerküzüyle insanlığın derin bir sorunu var demektir.
***
Karl
Marks
bunu 150 yıl önceden gördü. Ama Marks bunu salt “sömürü” ve artı değere el
koyma bağlamında ele aldı; siyasi olarak sömürülen büyük çoğunluk, proletarya
iktidara gelmeliydi.. Şüphesiz ki sınıfsız toplum ve zenginliğin hakça
paylaşımı da, Marksist teorinin toplumsal ütopyasıydı.
Bugünkü sorunumuz salt “artı değer kimin”, “emek
sömürüsü” değil.
Kapitalizm, “mülk çoğaltma” ve mülk / sermaye
temerküzü ile insanlığı ve yerküreyi tehdit eden noktaya geldi.. Hele savaşlar!
O alçakça savaşlar!
Hepimiz
aslında “mülk edinme ve çoğaltma”nın bir parçasıyız. Bu açıdan, sistemin
parçası ve sistemin yeniden ve yeniden hergün üreticisiyiz! İşçiler dahil!
İlk bakışta şöyle görülebilir olay: Kardeşim
evet sermaye ve mülk temerküzü var, ama bir yandan da mülk de yaygınlaşıyor,
yayılıyor, bu kötü bir şey mi?
Mesele bu değil, soruna “sistemin içinden,
onun parçası” olarak bakarsak, sistemin genel karakterini değiştiremezsiniz.
Sadece genel karakterini güçlendirirsiniz..
“Mülk
edinme yarışı”, dünyaya ve insanlığa durmadan kötülükler üreten kapitalist
sistemi meşrulaştırıyor.
“Mülk
edinme, yatay ve dikey olarak, ne kadar yaygınlaşırsa, o ölçüde de kapitalizmin
kötülük üretmesine olanak tanır,” demeliyiz, zorunlu bir çıkarsama olarak.
Şüphesiz ki insanların daha iyi yaşamına
olanak sağladığı, her mülk edinme sürece kötüdür demek zordur..
Ama, aynı iyi yaşamaya olanak sağlayacak
başka “mülk-mülksüzlük” sistemleri, toplumsal sistemler olamaz mı? Olur,
kapitalizm ne kadar “doğal gelişme” temellerine sahip olursa olsun, en sonunda
insanların oluşturduğu bir sistem.. İnsan eliyle! Hiç bir şey değiştirilemez
değildir! Hele hele kapitalizm!
Kötülük yerine, daha çok iyilik, hoşluk,
mutluluk, çeşitlilik, insani ruh ve düşünce zenginliği yaratacak ve doğayı da
en azından insanlığın eşit parçası olarak görecek yeni bir anlayışa, yeni bir
toplumsal sisteme bütün insanlığın gereksinimi var.
Anti Kapitalist Müslüman Gençlik’in “Mülk
Allahındır” sloganı üzerine düşündükçe: Osmanlılar da öyle kabul ederdi aslında
(Osmanlı’da kapitalizmin, bireyin ve burjuvanın gelişimini engelleyen süreç..)
Ama Allah adına mülkün sahibi olan, istediği gibi kullanıcısı ve dağıtıcısı
ise, kendi çıkarları doğrultusunda Padişahındı!
Mülkün, Allahın olmasının bir anlamı
yoktu!
***
Bugün koşullar, anlayışlar, bakışlar,
düşünceler şüphesiz ki farklı. “Müslüman Gençlik” henüz ne dediğinin farkında
değil gibi. Çünkü ileri sürdüklerinin toplumsal teorisi yok. “Allahın” demekle
Allahın olmuyor.. Birileri, bugüne kadar olduğu gibi, Allah adına işe koymaya
başlayarak, iktidarlar yarattılar ve yaratıyorlar. Allah adı, her zaman bir tür iktidar yaratma aracı mı, değil mi!?
“Allah adına..” hareket etmeye başladın mı, “olayı” başından kapatıyorsun demektir!
Büyük mülklerin / zenginliklerin, toplumun bütününün malı veya Allahın malı
olması, pratikte bir şey değiştirmez.
Ama, belki de öbür dünyayı öbür dünyaya, bu
dünyayı da bu dünyaya bırakmanın büyük yararı var!
Çünkü “Allahın malı” dediğiniz anda, yukarıda
da belirttiğimiz gibi, birileri bunu “Allah
adına kullanma yetkilisi” olarak ortaya çıkıyor!
Diyeceksiniz ki, toplumun malı dediğiniz de
de benzer şey olmuyor mu? Gözünüzün önüne Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa
ülkelerindeki uygulamalar geliyor, biliyorum, bugüne kadarki pratik, bu soruya
da “evet” dedirtiyor!
***
Bugünkü kapak konumuzu inceleyin: Daha bencil, daha acımasız, daha
duyarsız ve daha tutucu bir mülk sahipliği dünyayı kasıp kavuruyorsa..
Bizler neyi savunacağız ve neyin parçası
olacağız?
Gelecek Cuma gününe kadar, mutlu bir hafta
diliyoruz.
Gündem, CBT, Sayı 1311, 4 Mayıs 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder