24 Ekim Perşembe 2019 / Bilim ve Siyaset
– Orhan Bursalı
Savaşın
durması iyidir. Suriye meselesi şüphesiz ki yeni bir safhaya girdi. Bu safhayı
belki en iyisi “nihayi çözüme, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve ülke birliğine
doğru” ve “sınırlarımızda terör koridorunun bitmesine doğru” büyük bir eşik atlama olarak nitelendirmek doğru
olur.
Cumhurbaşkanı,
son konuşmalarında özellikle Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaptı. Pazar
ve Pazartesi yazılarımda dile gelen, iktidarın Suriye’ye yönelik “osmanlı
fetihçiliği” kapsamında değerlendirilebilecek politika tarzının hiç bir
karşılığı olamayacağına ilişkin uyarıcı değerlendirmelere, sanki yanıt veriyor
gibiydi.
Soçi’deki
anlaşma / uzlaşma, bu yönde atılmış güçlü bir adım oldu. Türkiye topraklarında
gözü olan bir örgüt sınırlarımızdan uzaklaştırıldı; ABD askerlerinin boşalttığı
sahaları Rus gözetiminde Suriye güçleri dolduruyor. En normali ve olması
gerekenin bu olduğunu burada çok sık dile getirdik. PKK / PYD / YPG
sınırlarımızdan çekilecek ve Şam sınır güvenliğinden sorumlu olacaktı. Hayat bu
normali dayattı.
Sorunun
sadece Fırat’ın doğusundaki kısmı şimdilik önemli ölçüde çözülmüş gözüküyor. Fırat’ın
Batısı ise büyük bir problem olarak duruyor.
Sorunun adı İdlip eyaleti.
Suriye
Ordusu yer yer İdlip eyletine girdi. TSK’nın bazı gözlem karakolları Rejimin
kontrol ettiği topraklarda kaldı.
Bu
eyalet önemli ölçüde El Kaide uzantısı HTŞ kimliği altında örgütlü terör
örgütlerinin elinde. Ankara diyor ki “İdlip’te
istikrar bozulmasın”. Yani Şam daha ilerlemesin İdlip içlerine doğru.
İçinde uluslararası güçlerin de olduğu HTŞ, orada Suriye topraklarını işgal
etmiş vaziyette dursun.
Bu
statüko, bir “oldu bitti” durumu yaratmak, fiili olarak Suriye’nin
bölünmüşlüğünü kabul etmek anlamına gelir.
TV’de
tartıştığımız iktidar yanlıları da bu sinyalleri açıkça verdikçe, diyorum ki,
Suriye meselesinin bir yanı karara bağlanırken, bu yanı ise daha büyük çatışma
yaratma potansiyeliyle önümüzde duruyor.
Kendi ülkemiz işgale uğrasa
Empati
yapıp kendimizi Suriyelilerin yerine koyalım. Topraklarımızın bir kısmı
teröristlerce işgal edilmiş olsun. İşgalcilere omuz veren bir ülke diyor ki
bize, olay yaratma, onlarla savaşma, bırak dursunlar, bu durumu kabul et.
Türkiye’de
bu durumu içine sindirecek, kabul edecek ve savaşmayacak kimseyi bulabilir
misiniz. Söz konusu büyük bir çoğunluk ise, hayır.
Şam’dan
da bunu beklemeyemezsiniz. Zaten Şam, gördüğüm kadarıyla adım adım İdlip’te
ilerleyişini sürdürecek gözüküyor. Esad,
Ankara’yı topraklarını çalmakla, hırsızlıkla suçladı!
Buraları,
sayıları konusunda rivayetin muhtalif olduğu HTŞ elemanları kontrolünde. Sorun,
bunların ne olacağı. Önemli bir kısmı savaşarak ölmekte kararlı. Şam, güçlü bir af ilanı ile bu muhalif
örgütlerin bir kısmını dağıtabilir. Dahası, iktidarın “Suriye milli ordusu”
diye komik bir şekilde isimlendirdiği eski ÖSO askerleri bile bu sese kulak
verebilir.
Bazı
“keskin yorumcular”, “af ilan etse de
Esad hepsini kurşuna dizer, elinde 3 milyonluk vatan haini saydığı liste var”
biçiminde ortalığa üfürükler ve korkular salsa da, giderek güçlenen Şam,
yurttaşlarını etrafında toplayacaktır. Suyun normal akışı böyle.
Burada
mesele Esad değil, Şam merkezi hükümetidir.
Ama
beyninin bir kısmında “Osmanlıcılık”
olanlar, Esad gitse bile yine aynı düşünceleri savunacaktır. Esad ise sadece
bir bahane olarak ileri sürülüyor. Sudan’da uluslararacı suçlu ve katliamcı Ömer el Beşir ile alt takke ver külah
durumları, iktidarın hiç bir elemanını rahatsız etmemiştir. Ayrıca Suriye’de iç
savaşı kışkırtanların kimler olduğunu bile sorgulamaya yanaşmıyorlar!
***
Evet
Cumhurbaşkanı doğru söylüyor: Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmalıyız.
Yoksa
kendi toprak bütünlüğümüzü savunamayız. Suriye sorunu uzadıkça, bize maliyeti
giderek artar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder