19 Haziran 2019 Perşembe / Bilim ve Siyaset–Cumhuriyet
Doğu Akdeniz’de Kıbrıs açıklarında petrol
– doğal aramaya yöneldik ya.. Yine 7 düvel karşımıza dikildi. İktidarın
dışarıda ülkeyi soktuğu büyük darboğazlardan biri olarak bu konu dördüncü yazı
olarak planlamıştım ki Şükrü Sina Gürel
aradı.
Şükrü bey eski Dışişleri bakanlarımızdan.
Bundan önceki üç yazı üzerine sohbet ettikten sonra sözü Doğu Akdeniz’e
getirdi:
“Orhan bey çok önemli bir yanlış
yapıyorlar Doğu Akdeniz’de.. Öncelikle biz o bölgeyi Münhasır Ekonomik Bölge ilan edecektik, bunu kayıtlara geçirecektik
ve sonra petrol aramaya koyulacaktık. Neden Dışişleri bunu yapmadı,
anlamıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneğinde hep önce hukuki olarak
davranmak vardır. Şimdi ise her bir petrol arama gemisine peşine bir de savaş
gemisi takmak ve meseleyi tamamen öncelikle askeri zemine kaydırmak zorunda
kaldılar...”
Önce bilgi: Münhasır Ekonomik Bölge, “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku
Sözleşmesi uyarınca bir devletin deniz kaynaklarının araştırılması ve
kullanılmasında su ve rüzgar enerjisi de dahil olmak üzere özel haklara sahip
olduğu deniz bölgeleridir.”
Karasuları 12 deniz mili, bunu izleyen bitişik bölge
mücavir alan 12 deniz mili ve Münhasır
Ekonomik Bölge ise 200 deniz mili olarak kabul edilir.
Şükrü beye sordum, peki ilan edeceğimiz bu
ekonomik bölge Kıbrıs Rum kesiminin de ilan ettiği ekonomik bölge ile içe
girerse?
“İşte
o zaman ülkeler arası oturup sorun müzakere ile çözülme yoluna gidilir.. Önce
yapılması gereken buydu..”
Savaş gemileri hukuku
Ankara’nın yaptığı ise Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti ile kıta sahanlığı anlaşması imzalamak oldu.
Dünya Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyor. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni bizden başka tanıyan tek bir ülke yok. Bu konuda
başarısızlık var. Lefkoşe tüm Kıbrıs için münhasır ekonomik bölge ilan edince,
Türkiye Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenlik alanında petrol araştırmaya
başladı..
Nasıl? Savaş gemilerimizin desteğiyle!
Lefkoşe, kendi ekonomik alanı içinde
petrol aranmasını suç ile etti ve gemidekiler içini tutuklama kararı çıkardı.
Türkiye’yi yönetenler ise “gel de tutukla” açıklaması yaptı. Ve
yandaş gazeteleri de bunu manşet yaptı.
Yunanistan ve Lefkoşe bir adım daha attı ve
Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yaptırım uygulaması için başvuruda bulunacağını
açıkladı.
Avrupa Birliği’ne yaptırım başvurusu
Lefkoşe Rum Yönetimi Fransa’ya üs verdi ve
onu petrol ve doğal gaz aramalarına ortak yaptı.
Macron “Türkiye,
Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgesinde sürdürdüğü yasa dışı faaliyetleri
sonlandırmalı” dedi.
Erdoğan yanıt verdi: “Birileri kaşını gözünü oynatırsa, biz de bütün fırkateynlerle,
uçaklarla beraber gerektiğinde gemilerimizin yanında yerimizi alıp
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.. sen ne diyorsun ya, biz buralara kıyıdaşız,
Kıbrıs'ta garantörüz. Türkiye garantör, Yunanistan garantör, İngiltere
garantör. Sen kimsin?”.
Dikkat edin: Karşımızdakiler hukuki zemin içinde
politik davranıyorlar. Rumların ekonomik bölgesi diyor... Biz bunu diyemiyoruz
çünkü ekonomik bölge olarak ilan etmemişiz.
Ama savaş gemilerimizi gösteriyoruz onlara.
Rumlar, Mısır, İsrail ile anlaşmış ayrıca. Lübnan da
onlarla..
Amerikan şirketleri, Katar ve Fransız şirketleri gaz
arıyor Doğu Akdeniz’de.
Derin
kıskaç içinde
Türkiye Mısır’la kavgalı, Mursi için cenaze namazları
kılıyor iktidar. Kahire Rumlarla işbirliği yapıyor.
Avrupa ile kavgalı, Fransa burnumuzun dibinde.
Erdoğan iktidarı Doğu Akdeniz’de ne hukuku
zorlayabiliyor ne de herhangi bir ittifak politikası izleyebiliyor, ekonomik
Bölge bile ilan etmekten aciz.
İki savaş gemisiyle bölgede haklarımız var diyor.
Rumlar ve Fransa Avrupa Birliğini bize karşı harekete
geçireceklerini açıklıyorlar.
Türkiye aynı zamanda Doğu Akdeniz’de de bir kıskaçta
aslında.
Avrupa Birliği, ABD, Kıbrıs, Suriye...
İktidarın hücumbotlardan başka
gösterebildiği bir çıkış yolu yok.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yani tek
adama rejimi, ülkeyi derin bir çıkmaza soktu..
Ama ne gam, önemli olan, Mursi için tüm
Türkiye’de sala okutup namaz kıldırmak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder