Öyle gözüküyor ki, Cumhurbaşkanı isteğini
elde ediyor. Bugün fiili olarak sürdürdüğü anayasa dışı durumunu anayasa
kılıfına sokacak. Şüphesiz Referandumda halkın onay vermesi koşuluyla..
Her şeyin üzerinde kesin ve tam Reis’in
veya Başkan’ın egemenliği olan bir Anayasa taslağı hazırladılar. Hukukun,
yargının ve yönetim sistemlerinin gelişkin evrensel düzeyinin dışında önerilen
bir sistem var karşımızda.
Var olan anayasaya bir Başkanlık montajı
yapılıyor. Anayasa bütünlüğü konusunda ne gibi aksaklıklar var, ne gibi
sorunlar ve uyumsuzluklar ortaya çıkacak bilmiyoruz. Anayasa hukukçuları bu
açıdan şüphesiz eleştirilerini yapacaklar.
Yargı
denetimi altında
Başkanı dengeleyecek unsurlardan biri bağımsız
tarafsız yargı sistemi olabilirdi. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yarısını
Cumhurbaşkanı yarısını da Meclis (ağırlık olarak Başkanın çoğunluk partisi)
seçiyor. Adalet Bakanı (Başkanın adamı) kurula Başkanlık edecek. Kontrol
altında tutmaya devam.
Yani bugünkü haliyle yargının tepesi neredeyse
tümü Başkan’ın tekelinde!
Yargıya kendi aralarından üye seçme hakkı
verilmiyor. Eskiden yüksek yargı kendi kendini seçerdi ve eleştirilirdi, şimdi
ise yargı kendini ilgilendiren bir alanda tamamen saf dışı bırakıldı ve
siyasetin egemenliğine terkedildi. 180 derece öbür tarafa savruldu. En azından
yargıya üçte bir seçme hakkı verilebilirdi.
Yargı, en azından bugün için, yasamaya da
hakim olan (öyle ki tüm milletvekileri taslağı görmeden imzayı çaktılar!) Başkanın
yasal- anayasal faaliyetlerini denetleyebilecek bir organ durumunda değil. RTE,
2019 seçimlerinde Cumhurbaşkanı seçilirse, en azından 8 yıl yargı açısından çok
rahat.
Yasama
denetimi altında
Başkanı denetleyebilecek olan en önemli kurum
şüphesiz ki yasama organı. Yasama bu haliyle bu görevini yerine getirebilecek
durumda değil. Çünkü Siyasi Partiler Yasası, Seçim Sistemi buna uygun
düzenlenmiyor.
Başkan, partili olacağı için de, bugüne
kadar olduğu gibi tek tek tü milletvekillerini, üstelik eskisinden de daha
güçlü bir şekilde atayabilecek. Eskisinden de, diyorum, çünkü eskisinde bir
Başbakanlık vardı ve hiç değilse onun da milletvekili tercihleri dikkate
alınırdı. Şimdi ise tümünü Başkan atayacak.
Başkanın atayacağı milletvekilini de halk
seçecek.
Yani seçilmişi veya atanmışı seçecek.
AKP’de bir önseçim falan da olmadığı
için, seçilecek milletvekilinin halka karşı bir seçilme sorumluluğundan
bahsetmek zaten mümkün olmuyor. Milletvekili doğrudan doğruya merkezin
Ankara’nın adamı oluyor.
Bölünmeyi
artırır
Böylece milletvekilinin Meclis’te bağımsız,
seçmenine hesap verebilir konumu da söz konusu olmuyor.
Siyasi partiler ve seçim sistemi,
Başkanlığı kuvvetlendirecek ve yasamanın denetleme faaliyetini kısıtlayacak bir
mevzuata sahip.
Başkanlık sistemi, tüm bu açılardan da
kendiliğinden hukuksal ve fiiliyatta resmen otoriter sistem olarak beliriyor.
RTE’nin bugüne kadar ki uygulamaları,
ülkeyi, en azından zor koşullarda birleştirici nitelikten çok çok uzak olduğunu
gösterdi.
Bir siyasi nefret ki, sorma gitsin.
Basın özgürlüğünün, anayasal hak ve
özgürlüklerin kullanılamadığı bir sözde “parlamenter sistem”den, anayasal ve
yasal tüm yetkileri elinde toplayan bir Başkanlık Rejimine geçtiğimizde, tüm bu
özgürlüklerin yerinde yeller estiğini görmek, bugüne kadarki siyasi çizginin
normal sonucu olması beklenir.
Türkiye zor dönemlerden
geçiyor.
11 Aralık Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder