İktidar adamları, şu sıralarda milletçe birleşme zamanı, hesap
sorma zamanı değil, demiyor mu! 12 yıldır iktidar sahipleri, ülkeyi
felaketlerin kenarına getirdiyse, hem birleşme hem yas tutmanın en iyi yolu
sorumlulardan sürekli hesap sormak ve gerçekleri durmadan gün ışığına çıkarmaya
soyunmaktır..
1)
Yardım
kampanyaları üzerine: İktidar diyor ki devlete verin, biz öderiz.. Kime nasıl
ve hangi ölçülerle yardım dağıtacaksın.. Yardımı da iktidarına yandaş toplamak
için mi yapacaksın.. Şeffaf ol, kriterlerini açıkla önce.. Ayrıca toplumun
toplayacağı yardımlardan sana ne, Hazine sende, Örtülü Ödenek sende, para
sende...
2)
Madenciler
en iyi yardım, bir daha böyle bir kazanın olmaması
için, uluslararası standartlarda önlemlerin hemen şimdi alınması için, toplumun
Meclis üzerinde baskı yapmasıdır.
3)
Bütün
toplantı ve gösteriler, yas tutmak amacından kurtularak,
madenlerde insanca bir çalışma düzenini kurmak için isteklere yönelmeli. Meclis’te
muhalefet işi gücü bıraksın, gerekli yasaların çıkartılması için ısrarcı olsun.
Madenlerde en üst düzeyde güvenlik ve en az iki kat ücret ödenmesi için,
toplumda hiç bu kadar büyük bir duyarlılık olmamıştı.. 50 bin maden işçisi için
en büyük umut ışığı..
4)
Mahfi
Eğilmez, bütün madenler bir hafta kapatılsın,
güvenlik kuralları ilan edilsin, bu kuralları yerine getiren madenler açılsın,
diğerleri açılmasın önerisinde bulundu. Olayı biçak gibi kesecek radikal bir
öneri.. İleri dünyada madenlerde şu sıralarda hangi güvenlik önlemleri
uygulanıyorsa, hepsi şart koşulmalı. Ülkede 700 maden var, çoğu da Soma gibi,
deniyor. Yani her an Somalar yaşayabiliriz. Bu korkunç gerçeğe, orta ve uzun
zaman içinde uygulamaya konacak evrimci önlemlerle karşı koyamayız. Radikal
çözüm gerekir.
5)
Madenlerde
belli sayıda işçiyle çıkartılabilecek azami kömür
miktarı bellidir. Daha fazla kömür çıkartılıyorsa, bu madencilerin hakkı olarak
tanınmalı..
***
6)
Türkiye Maden İş’in Başkanı
Nurettin Akçul’u Tarafsız Bölge’de
dinledim. Yatağan özelleştirilmesin
gösterileri güzel, desteğimizi sonuna kadar vermeliyiz. Ama Soma’daki sendika,
madencilerin anlattıklarıyla madenlerdeki rezilliklerle zerre kadar bir
ilişkisi yoksa, işçileri çoktan satmış demektir. Soruşturmanın bir ayağı da
Somadaki sendikaya yönelmeli..
7)
Madenler
devletleştirilsin: Bir çözüm değil. Yakın zamanlarda
devletin işlettiği madenlerdeki kazalarda Somadaki gibi çok sayıda madenci
ölmüştü. Burada önemli olan devlet veya özel, bütün madenlerde aynı önlemlerin
alınması.. Sendikalar da, madenlerdeki güvenlik önemlerinin uygulanması
konusunda yasal sorumlu tutulmalı.
8)
İktisatçı Ahmet Tonak diyor ki: Soma’da İşçilerin sömürü oranı yüzde 400! 2010'dan 2011'e
çalıştırılan işçi sayısında, aktif varlıklarda ve öz kaynaklarda neredeyse
herhangi bir değişiklik olmazken, satış hasılatı 259 milyon TL'den 267 milyon
TL'ye yükseliyor. Kaba bir hesapla, Somayı işleten cinayet şebekesinin 3000
işçiyi ortalama 1400 TL aylık ile çalıştırdığını, dolayısıyla bu işçilere yılda
yaklaşık 50,4 milyon TL ödediğini varsaydığımızda, işçilerin sömürü oranı
% 400 civarında oluyor! Yani, emekçilerin yarattığı her 5 TL'lik değerin 4 TL'si şirkete!
9)
Şirket patronu madendeki
herşeyden sorumlu iken, savcıların ona dokun(a)maması ilginç. Bir anlaşma mı var siyasilerle?! “İlişkilerimiz hatırına sana dokunmayacağız,
ama diğerlerini ne yazık ki içeri almak zorundayız, görüyorsun toplumu, içerisi
sizler için daha güvenceli!” Tekrar soruyorum: Maslak’taki Spine Tower’dan
iktidara pay verilmiş midir?
***
10)
Son 12 AKP iktidar
yılında, nasıl oldu da maden, tersane ve diğer iş kollarında iş kazaları adı altında cinayetler
hızla arttı ve Türkiye Avrupa’da 1.cilik
kürsüsüne çıktı! Uluslararası Çalışma rögütü’de göre, iş cinayetleri bütün
dünyada azalırken!?! Türkiye nasıl oluyor da, dünya kömür üretimindeki payı
yüzde 1 iken, ölümlerdeki payı yüzde 6!?
11)
RTE’nin,
iş kazası diye bir şey var literatürde,
bu işin fıtratında var, diyerek, ölümleri normal görmesinin, ülkemizdeki iş
cinayetlerinde kendisine ne kadar sorumluluk getirir? 12 yıldaki kazalardaki
artışta, Başbakanın bu düşüncesinin ve yönetim biçiminin birinci derecede
sorumlu olduğunu göstermiyor mu?
12)
Türkiye’yi,
çalışanları, madencileri “yaptığınız
için fıtratında ölüm var” diyerek, ölüme,
kazaya, sakat kalmaya müstahak gören
iktidar ile yardakçısı beş paralık medya ve adamları, hangi ahlaktan bahsediyor
ve Yazgülü Aldoğan, Yılmaz Özdil
üzerine kampanya yürütüyor? Mahkemeye verilmesi, hakkında cinayetlerden
soruşturma açılması gereken kim?
13)
Esas
mesele, ne Yılmaz ne de Yazgülü tabii ki! Doğan Medya’nın hükümet gazeteciliğinin
pespayeliğine karşı, nesnel gazetecilik yapmaya kalkışması.. Rahatsız edici
budur! Türkiye ortalamasının vicdanı orada. İktidar ve beş paralık adamları bu
vicdanı yıkmaya çalışıyorlar..
--- 22 Mayıs 2014 Perşembe / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder