1) Der Spiegel dergisi,
Almanya’nın en etkili bir iki yayın organıdır ve dünya çapında tanınır. Soma
üzerine yazdığı habere “Erdoğan Cehenneme kadar yolun var”
benzeri bir başlık koydu. Erdoğan ve adamları ortalığı yıktı. Bir dergi nasıl
böyle bir başlık koyarmış. Muhabir Hasnain
Kazım’a yüzlerce tehdit. Spiegel (Ayna) muhabirini Türkiye’den çekmek
zorunda kaldı.. Erdoğan Köln konuşmasında Cehennemin
yolunu nereden biliyorlarmış diye sordu ve Spiegel’i hedef gösterdi yine..
Asında ne olmuştu? Cehenneme kadar yolun var, başlığı
tırnak içindeydi.. Yani derginin kendi başlığı değildi. Bu sözü, gazeteciye
Soma’da bir madenci söylemişti; eh ilgi çekici bir laftı, 301 arkadaşlarını
kaybetmiş madencilerin içinde bulunduğu duyguyu çarpıcı bir şekilde dile
getiriyordu ve hooop haberin başlığına oturmuştu.,
Somalı madenci demek ki
Erdoğan’ı -iktidarı sorumlu görüyor. Başlık da bunu net ifade ediyor.. Biri
bunu beğenir başlık yapar, bir başkası beğenmez... RTE’nin bam teline dokunmuş
olabilir, eeeee en sorumlu mevkide oturacaksın, madendeki katliama senin
yönetim biçimin yol açacak, can acısıyla yapılan eleştiriye de sinirleneceksin.
Nerede bu bolluk! (Diktatörlüklerde!)
2) Erdoğan sakın millete bir “dış düşman” göstermek için Spiegel ve Almanya’ya bindirmiş
olmasın?! “Türkiye’ye parmak sallama dönemi bitti” sözlerini Avrupa’lı
politikacı iplemez, ama RTE’nin hedefi de zaten “Türkiye boyun eğmez yabancıya... büyük lider..” havası-tatavasıyla,
Cumhurbaşkanlığı seçimi için propaganda yapmak.. Bu amaçla orada!
RTE, Almanya ile Türkiye’yi
de birbirine düşürür. Zaten Almanya’da kamuoyu, iktidar muhalefet medya,
hepsiyle siperlere girilmiş durumda. Gezi’yi Almanlar “tezgahladı”,
Okmeydanınında cinayetleri Almanlar kışkırttı (MİT’in rolü ne orada?!), 3.
Köprüyü de sabote ediyorlar (!).. Akıllara ziyan, yalan üzerine kurulu bir
propaganda makinesini çalıştırıyor iktidar ve adamları.. Almanlar bunların
arkasındaki RTE’nin yüzünü görmüyor mu?!
RTE onlara Hitler’i
anımsatıyor, ama Almanlar da karşılarında demokratlığın zerresini bulamadıkları
Erdoğan’da, Hitler’den güçlü esintiler
görüyor ve tüyleri diken diken oluyor..
ÖNEMLİ OLAN YÜZDE 43 İLE NE YAPTIĞINDIR
3) Erdoğan’ın dünyaya muhalefete karşı en büyük kozu
yüzde 43. “Saygı gösterin” diyor. Bu
yüzde 43’ün de her geçen zamanda aşağı indiğini görelim. Ama kimse Erdoğan’a
yüzde 43 oy aldı diye saygı duymak ve göstermek zorunda değildir. Millet,
insanlar, bu yüzde 43 oy ile ne
yaptığına bakıyor!
En basitinden, son
yaşadıklarımız çerçevesinde:
* Madencileri on para için
ölüme gönderen sistemi mi kuruyor?
* Polise “nasıl
sabrediyorsun anlamıyorum” sözleriyle çek tetiği arkandayım
talimatı mı veriyor? (Adamları da hemen arkasından, maskelileri polis vurup öldürmeli
dedi -Kocaeli Bld. Bşk Yardm-; ve Ya eşek gibi sessizce bu ülkede
oturacaksınız, ya da defolup gideceksiniz -İstanbul Kızılay Şube Md.; Binali Yıldırım’ın kardeşi).
Aslında hepsi RTE’nin
düşüncelerini hem diye getiriyor hem tercüman oluyor.
· Muhalefet liderini
parmağıyla göstererek tehdit mi ediyor kürsüden..
· Ve halkını ezmek
için daha güçlü TOMA-2’ler mi ısmarlıyor.. Polis devletini zırhlıyor mu.. MİT
yasası ile iktidarına karşı çıkacakların canına okumaya mı hazırlanıyor..
Bir iktidar altında, insanların
canının beş paralık değeri yoksa, maden zehirlenerek veya sokakta patır patır
vurulup öldürülüyorlarsa... muhalefeti
yok sayıyor ve türlü çeşiti yalanla yok etmeye çalışıyorsa...
Aldığın yüzde 43 oyuna da,
demokrasi, insan hakları, siyasi özgürlükler vb açısından beş para değer
verilmez..
BU BENİM İŞİM, KENDİNE BAK DÖNEMİ ÇOKTAN BİTTİ
Haaa, şu basın özgürlüğünü
eksik bırakmayalım: İktidarın adamları utanmazca, Yazgülü’yü ve Yılmaz Özdil’i
katillerine veya katil adaylarına hedef gösterdiler ya.. Bir başbakan diyebilir
mi: “301
şehidimize bu hakaretleri yapanların yüzüne 77 milyonun tükürmesi lazım...”
Eee bunu da derse, kimse
onun yüzde 43’üne bakmaz...
Karşısında sadece, aldığı
oya dayanarak, herkesin canına okuma hakkını elde ettiğini düşünen ve bunu da
adın adım gerçekleştiren Hitler’den esintiler görür ve tarihteki yerine
oturtur.
Yazgülü doğru söylüyor:
Patronun kazancı uğruna 301 canımız gittiyse, bunu dile getirmenin birbiri
yolundan birini söylemiş. “Boku bokuna” dememiş Bay RTE, Patronun kazancı uğruna
demiş.. Doğru söylemiyorsunuz... Çarpıttığınız Özdil bahanesiyle Basın
özgürlüğüne bindirdiğinizi de bütün dünya anlamıyor mu?
Dünya çok küçüldü. Bu benim işim, sen kendine bak, dönemi
biteli çoook oldu..
Ne Soma’daki cinayet
üzerindeki sorumluluğunuzu, madencilere şehit ünvanı vererek ve medyaya
saldırarak üzerinizden atabilirsiniz.. Ne de, polis nasıl sabrediyoruz dedikten sonra, öldürülen gencin babasına
telefon ederek halkla ilişkiler yapmakla,
düşüşünüzü durdurabilirsiniz..
-- 26 Mayıs 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
(İLERİ DEMOKRASİLERDE) DEKAN, REKTÖR, CUMHURBAŞKANI SEÇİMLERİ:
YanıtlaSilSayın Rektör adayları ve YÖK. adayları; bilindiği gibi ileri demokrasilerde ve üniversite demokrasilerinde; rektörler de dekanlar ve bölüm başkanları gibi layık elemeler ve seçimler sonucunda iç hiyerarşilerle gelişerek profesyonel bir örnek model denemesi başarırlar. Zaten asıl hedefin ileri demokrasi örneği olarak cumhurbaşkanının rektörlerce seçilmesidir.
YÖK. MGK. ilişkilerinde de doğal durum aslında sanayileşme sürecinde mühendislik araçlarını, gereçlerini kullanan orduda da; bu süreç geç de olsa başarı ile tamamlandığı için, tersine kurulup işliyor görünen bu durumun da emirleri subaylara yedek subayların ve onların sivil amirlerinin verilme gerçeğini düzeltmektir.
Dekanların, rektörlerin; üniversite içinde kendi aralarında değil de cumhurbaşkanınca seçilmelerini ciddi bir itiraz olmadan kabul etmeleri maalesef Türkiye çıkışlı, kaynaklı olarak oluşan dünyadaki üniversite enflasyonunu daha da çirkin şekilde çoğaltıp bütün dünyanın üniversite olarak ilanının kabulünü şimdiden gerçekleştirmektedir. Benzeri de facto fiili yanlışlıklar olarak cumhurbaşkanlarının mesleki derneklerin, vakıfların başkanlarını da seçmesi daha kötü saçmalıklara, yanlışlıklara neden olabilir.
Ülkede temel bir özetle 12 eylül sonrasında açılmakta olan eğitim fakültelerinin öğretim üyeleri ve öğretim görevlileri, personelleri; Brehtyen ve eşitlikçilik mantıklarıyla öğreterek öğrenmesi lüksü ve riskleri içinde o ilin en geri, cahil insanlarından seçilebilmektedir.
Saygın, seçkin kamuoyunun bilmesi, müdahale etmesi gereken bu bilinçli, fiili, kasti durumlarda gerçek demokrasilerde; böyle seçilmiş ve seçilmekte olan dekanlar, rektörler, cumhurbaşkanları geçersiz olarak sayılmayabilmektedir.
google.com/+değeriskender