Orhan Bursalı
Tüm yargıyı kendine bağlamakla başlar diktatörlükler
Sanki yüksek yargılar, yani Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında görev ve yetkiler konusunda çelişki varmış, anayasada bunlar açık seçik değilmiş gibi bir de “Sorun ancak yeni bir anayasa ile giderilir” demiyorlar mı... Bu, milleti tam aptal yerine koymanın en tepe noktası.
Düne kadar Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında bir yetki çatışması mı vardı? Siyasileştirilen bir yüksek mahkeme, AYM’ye karşı kışkırtılıyor, bu siyasetin çıkardığı çatışma ve kargaşadır... Sonra da “Bu yetki anlaşmazlığı yeni anayasa ile düzeltilmeli” deniyor, sözde tarafsız pozlarda!
Bakın, okurum Tahsin Albayrak iyi bildiği Almanya örneğinden hareketle neler anlatıyor:
DİKTATÖRLÜĞÜN TEMİNATI
“Birinci Dünya Savaşı’nı kaybeden, ekonomisi çökmüş ve siyasetin çözüm üretemediği Almanya’da 5 Mart 1933’te seçimi yüzde 44 ile kazanan Hitler, 23 Mart 1933’te meclis yetkisini dört sene süre ile hükümete devretti. Kanun=Hitler oldu.”
Dünyada diktatörlük rejimlerin en önemli güçlerinden biri yargıdır. Gerçek diktatörlüğünü kurmak istiyorlarsa, yargının siyasi iradeye bağlanması şarttır. Bir düşünür şöyle diyor: “Bir diktatörün, diktatörlüğe doğru yürüdüğü yolun taşlarını hâkimler ve savcılar döşer.”
Hukuk devletinin teminatı bağımsız yargı ise siyasi yargı diktatörlüğün teminatıdır. Almanya Parlamentosu’nu (Reichstag) yaktırması, Hitler’in kendi diktatörlüğünü ilan etmesinde ilk önemli adım oldu. Hitler, yangından komünistleri sorumlu tuttu ve onları tutuklattı.
Kanunlara bağlı kalacağını, kişi hak ve özgürlüklerine dokunmayacağını vaat eden Hitler’in sözünde durması beş dakika bile sürmedi. Sosyal demokratların lideri Otto Wels, yetki kanununa muhalif olduğunu ve hiçbir kanunun fikirleri susturamayacağını söyleyince çılgına döndü ve ayağa kalkarak ona şunları söyledi:
‘NİHAYET ANLADIN!’
“Çok geç anladın, ama anladın!... Artık sizlere ihtiyacımız yok... Almanya’nın yıldızı yükselecek, sizinki de batacak; ölüm, çanınızı çalmıştır... Sizlerin oylarınızı istemiyorum. Almanya özgürlüğüne kavuşacak ama sizin gösterdiğiniz yoldan değil.” (William Shirer-Nazi İmparatorluğu Cilt: 1, Ağaoğlu Yayınevi, 1970, s. 317)
Hitler, yasama ve yürütmeden hemen sonra yargıyı da ele geçirdi. 7 Nisan 1934’te çıkarttığı Hükümet Hizmetleri Kanunu yargı mensuplarına da uygulandı, Yahudi ve Nazi partisine bağlılığından şüphe edilen tüm savcılar ve hâkimler görevlerinden uzaklaştırıldı. Nazi iktidarına sadık hâkim ve savcılar atandı. Böylece Weimar Anayasası’nın 109. maddesine göre sadece anayasaya bağlı hâkimler ve savcılar kanunsuz bir şekilde Hitler’e bağlandılar.
Almanya Parlamentosu (Reichstag) yangınından sorumlu tutulan dört sanığın serbest bırakılması üzerine 24 Nisan 1934’te çıkarılan kanun ile yüksek yargıdan vatana ihanet davasına bakma yetkisi alındı ve “Halk Mahkemesi”ne (Volksgerichtshof) devredildi. Bu size bugünün Türkiye’sini hatırlatıyor mu?
Hitler, 13 Temmuz 1934’te Reichstag’da yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Alman halkının en yüksek yargıcı (Oberster Gerichtsherr) ben oldum. Gelecekte herkes şunu iyi bilmeli, devlete el kaldıracak olan kimsenin payına düşecek şey ölümdür!” (Shirer, age, s. 360)
ÖNCE ‘FÜHRER’ NASIL KARAR VERİRDİ, DÜŞÜNECEKSİN
Yargının Hitler’e bağlığını söyleyen tek kişi Hitler’in kendisi değildi. İçişleri Bakanı Hermann Goering, 12 Temmuz 1934’te Prusya savcılarına “Kanun ve Führer’in iradesi aynı şeydir” der.
Adalet müşaviri ve Alman hukuk lideri Dr. Hans Frank, 1936’da yargı mensuplarına Nazi döneminde yargının nasıl işlediğini ve yargıçların görevlerini şöyle açıkladı:
“Nasyonal sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: “BENİM YERİMDE FÜHRER OLSA NASIL KARAR VERİRDİ?” (Shirer, age, s. 426)
***
Okurun yazısını özetledim. Hitler Almanya’sı ile Türkiye arasında bağlantılar kurmaya çalışıyor: Çok yanlış yapıyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder