Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 21 Mart Pazar, 2021
Bu iktidarın en iyi bildiği strateji kamplaşmadır, ülkeyi kamplara ayıracak parçalayacak ve oradan saray çıkartarak yönetecek. Korku, en gerici cahiliye kültürünün derinliklerinde yatar; onları tarihin çöplüklerinden ayıklayacaksınız; üzerine güncel yalanları bir bir ekleyeceksiniz, anıt heyulalar yaratacaksınız, bunlarla birlikte yürüyeceksiniz.
Kadın hak ve özgürlüklerini evrensel içerikle savunan ve bu iktidarın imzaladığı İstanbul Sözleşmesi, ters yüz edilmesi de kamplaşma stratejisinin bir parçası.
Sözleşme imzalandığı zaman, 2011 Mayısında, AKP bunun meyvelerini topladı, aslında gericiliğin daniskası yüzünü cilalatarak, Haziran seçimlerinde en yüksek oyu aldı: Yüzde 49,83. İşler de yolunda gidiyordu! Para boldu!
Dipsiz kuyuda seyahat
10 yıl sonra bugün Türkiye dipsiz kuyuda büyük düşüş yaşarken, buna doğal olarak AKP / Saray politikası /RTE düşüşü çöküşü ile eşlik ediyor.
Seçimleri kazanamayacağı belli. Ne ülkeyi esenliğe nasıl çıkartacakları konusunda bir fikirleri var, ne de olsa bile bunu yapacak güçleri.
Ayrıca zamanları da yok. 18 yıllık iktidarlarını bugünkü büyük çöküş için harcadılar. Her popülist iktidarın sonu budur. Günü yaşarlar, har vurup harman savururlar, kendi yandaşlarına ülkenin zenginliklerini ve Hazinenin / halkın vergilerini peşkeş çekerler; toplumun ve ülkenin geleceği asla sağlam kazıklar üzerinde inşa etmezler!
Şimdi İstanbul sözleşmesine dokunmasalar kendilerine bir yararı olmayacak, ama sözleşmeyi kaldırarak, büyük bir gerici dinci kadın düşmanı erkeksi bir gerilim cephesi inşa edebilirler. Sözleşmenin feshinden bir kayıpları olmayacağını görüyorlar, ama kazançlarını hesap ediyorlar.
Büyük gerici cephe inşası
Ben buna muhafazakârlığın inşası demeyeceğim, ülke tarihinin en büyük gerici cephenin inşasını seyrediyoruz. Cumhuriyet düşmanlığı, Atatürk düşmanlığı, Kurtuluş ve Kuruluş Savaşı düşmanlarıyla kol kolalık, aslında kendilerinin de varoluşu anlamına gelecek laiklik düşmanlığı...
Bu kirli cephede her şey var. Cinayet işleyecek, işleyebilecek, kadınları ezen tüm erkekler, kadınları sonsuz yararlanma nesnesi olarak gören ve kabul eden tüm dinci yapılar da bu cephenin doğal müttefikleri.
Demirel’in MHP ile Milliyetçi Cephe’sine rahmet okutabilir bu cephe!
Saadet Partisi’nin yapısı da aslında bu cephenin bir parçası. Feshetme, ortalama yüzde 1,2 oyu olan bu partiyi de en büyük gerici ittifakın bir parçası haline getiriyor. Zaten ayağa gidilerek yapılan görüşmelerin temelini bu sözleşmenin feshi oluşturuyordu. İşlem tamam.
Saadet, Millet İttifakının yanında kalırsa, gerici cephenin ideolojik temel taşları ve kurulmak istenen cephe inandırıcılık açısından da eksik kalacaktı. Türkiye ve gelecek açısından kötü olan her şeyin bir arada olması gerekir. Şimdi en büyük adım atıldı, aynı zamanda Saadet diye bir partinin yok oluşuna doğru da.
İktidarı asla kaybetmemek
Bundan sonra izleyeceğimiz, bu büyük gerici cepheyi güçlendirecek ve toplumu iyice gerecek politikaların bir bir ardına gelmesidir.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshi, şüphesiz ki gerici cephenin çimentosudur.
Bundan sonraki adımlar daha sert, daha kamplaştırıcı, daha ötekileştirici olacak.
Bu adımları belirleyecek olan, “iktidarı asla kaybetmemek, vermemek” stratejisidir.
Bu amaçla, ne gerekirse göze alınacağını bilmem söylemeye gerek var mı?
Önümüzdeki iki yıl bunları yaşayarak göreceğiz. Hayallerinizi serbest bırakın! İktidar için her şey mubah dönemine giriyoruz.
Çöp olan sloganlar
Dış konular, iç konular her şeyde yeni durumlar yaşayacağız.
İç ve dış düşmanlar... Gerilim politikaları...
Amaç kamplaşma ile öncelikle kendi, giderek daha geniş seçmen kitlesini iktidar çevresinde bütünleştirmek.
Peki ekonomi diyeceksiniz!
Büyük kuşatılmışlık, yok oluşun eşiğinde bulunmanın yanında ekonominin, yoksulluğun, işsizliğin bir önemi mi olur!
Bu nedenle Saray, önümüzdeki iki yıla “Türkiye için istikrar ve güven” sloganlarıyla giriyor.
“Türkiye’yi ilk 10’a sokacağız, zenginlik tavan yapacak” sloganlarıyla girecek halleri mi var! Onlar zaten çöp oldular!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder