17
Ocak 2019 Perşembe / Bilim ve Siyaset Cumhuriyet
İlçelerde
nüfus müdürlüklerinde çalışmış, dahası ilçelerde müdürlük yapmış insanlar
kapımızı çaldı, kimisi bizzat gazeteye gelerek bilgi verdi, “evet bize siyasilerden, jandarma ve
istihbarattan özellikle seçim zamanı burada oturmayan insanların nüfusa kayıt
edilmesi için öneriler geldi”.
Genel kanaat şu: Çoğu
memur bu talepleri reddedemiyor, yasadışı bir iş yaptığının farkında, bazı
yerlerde kaymakamlar korkmayın biz
arkanızdayız diyerek destek veriyor. Anadolu’da küçük yerleşimlerde bir kaç
yüz kişinin oyu ile belediye başkanı seçilmek mümkün.
Soru şudur, İstanbul
ve başka büyük kentlerde ortaya çıkmakta olan olmayan seçmenler gerçekten ülke
çapında bir uygulamanın ürünü mü, yoksa yerel özelliklere mi sahip. Bunun
ortaya çıkartılması gerekir. CHP ve diğer muhaliflere gönül vermiş insanlar
arasında “milyonlarca sahte seçmen var,
bu seçimler baştan kaybedilmiş, seçime katılmak sadece AKP’ye meşruiyet kazandırır...”
gibi görüşleri savunan umudunu tam yitirmiş insanlar, seçimlerin kaderini
etkileyecek sayıda olmasa da, varlar.
Bu
demokratik bir hakkı reddetme anlamına gelir! Şu aşamada seçimlere baştan
kaybedilmiş gözü ile bakarak siyasi demokratik mücadeleyi tatil etmenin çok
yanlış olduğunu düşünüyorum. Şüphesiz ki seçimlerde bir eşit katılım yok,
şüphesiz ki bir dizi usulsüzlükler yapılıyor, şüphesiz ki iktidar devlet
gücünün büyük propagandasıyla ve yandaş medyanın gücüyle seçimleri sürdürüyor..
Şandan medya propagandasının seçimlerde ne kadar etkili olduğunu bilmiyorum,
bir bilgi yok..
Tüm
bunlara rağmen, seçmen kütüklerine ve sandıklara sahip çıkılmalıdır.
Beş Baba – yiğit, Beş Baba - yitik
Bu
başlıktaki yazıma bazı okurlarımdan mesaj aldım, ortak noktaları, “cesaret
kırma!” yolundaydı. Bu köşede ulusal sanayii güçlendirecek tüm karar ve
uygulamalara destek verildiğini okurlarım bilir. Özellikle de ekonominin bilim
ve ileri teknolojilere dayalı yeni yapılanması gerçekleşmeden, düzlüğe çıkmanın
mümkün olmadığı yazılır çizilir.
“Devrim
arabası” üretiminden vazgeçilmesinde, gazetelerimizin büyük fiyasko gibi
başlıklarla çıkmasını bile eleştirmiştim. Şüphesiz ki o zaman devrim arabası
büyük kararlılıkla sürdürülseydi, bugün ülke çok başka yerde olurdu. Çünkü o
ateş başka alanlardaki ihtiyaç ateşlerini de yakacaktı ve bağımlı bir sanayi
değil üreten bir sanayi ülkesi olacaktık.
Beş
Babayiğit’e yeterli destek veriliyor mu, meselesini gündeme getirdim. Bu proje
şüphesi desteği hakkediyor, devlet pay sahibi
olarak güçlü bir kaynak da ortaya koyabilir, eğer bir ihtiyaç varsa... Bu
konuyu siyasilerin propagandasından kurtarılıp aceleye getirilmeden, olayın
kendi doğal rayında akmasının sağlanması ve gerçekten evrensel nitelikte bir
ürün ortaya çıkartılması hepimizin isteğidir.
Bu
konuda gelişmeleri yazacağım.
Eğitimde debelenen ülke
“Beyin göçü yazınızda
çocukların eğitimi 'ailenin birinci görevi' demişsiniz. Doğruluk payı var. Ama
öbür taraftan nesilleri yetiştirmek toplumun görevi, iyi bir toplum oluşturmak
ta o ülkenin hükümetlerinin görevidir. Ülkenin durumu ailelerin durumunu
etkiler, ailelerin durumu da bireylerin durumunu... Bu nedenle anneler-babalar
hep kendileri çırpınır çocuklarını okutmak için. Varlıklı ailelerden
bahsetmiyorum.
“Köy Enstitüleri anneler-babalar çocuklarını
yetiştirsin diye kurulmadı, devlet, dolayısıyla hükümetler Türkiye'nin çağdaş
toplumunu yetiştirsinler diye kuruldu. Ve Köy Enstitülerinin akıbetini hepimiz
biliyoruz. Bunun sonucu olarak ta bu gün anneler-babalar debelenip duruyor.
Çok haklı bir okur katkısı.
Eğitim şüphesiz en iyi şekilde verilmeli, paralı
olmalı ve fırsat eşitliği mutlaka sağlanmalı..
Tüm bunlar, ne yazık ki bu iktidardan o kadar uzak
ki..
Türkiye debelenip duruyor, geleceğini kuramıyor..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder