Cumhurbaşkanı İstanbul’u mahvettik derken, gerçi bir gerçeği dile
getiriyordu ama sözlerinin içeriği açık değil ve şimdi ne yapılması gerektiği
konusunda da suskundu.
İstanbul’u mahvettik dedikten sonra Kanal
İstanbul Projesine hâlâ devam edileceği açıklamasına ne diyeceğiz? Kanal
İstanbul’un kent üzerindeki, kuzey ve kuzey batı yönünde baskıyı son derece
artıracağı, yeni ve daha büyük nüfus yoğunlukları yaratacağı açık değil mi?
Uzman olmaya gerek yok, kime sorsanız size evet
der. Zaten projeye bakarsanız, büyük yerleşimlerle birlikte finans kaynakları
da yaratmaya yöneldiğini görürsünüz.
Kanal İstanbul, kentin tabutuna çakılacak son çivi olur.
Kent yerleşim uzmanları, İstanbullular, tarafsızların da katılacağı,
siyasetten arınmış salt İstanbul’un üzerindeki ölüm bulutlarını tartışacağı bilimsel
bir toplantı düşünmez mi?
Biz Anadolu’ya yeniden yerleşmeliyiz gerçeğini burada sık dile
getirirken, İstanbul’un boş alanlarını da
betonlaştırmalıyız, kuzeyden batıdan
iyice sarıp boğup tam öldürmeliyiz politikasından başka bir ruh ve seçeneği
olmayan bir iktidar var karşımızda!
Anadolu’ya yeniden
yerleşmek
Dr. Serdar Şahinkaya’nın bu yıl bir panelde yaptığı sunumda, Kuban
Hoca’nın “Anadolu’ya yeniden yerleşmeliyiz” önerisine canlılık kazandırdı.
Kuban hocanın yazısına Dr. Oğuz Oyan da katkıda bulundu ve geliştirdi.
Şahinkaya’nın yazısında bir tablo var. İstanbul’un nasıl azmanlaşmanın da
ötesine geçtiğini gösteriyor. Ülkenin toplam iktisadi faaliyetlerinde
İstanbul’un payını gösteriyor (2014 yılı ve 2003’de göre hepsi artmış):
Yerel birim sayısı: % 23,6;
Çalışan sayısı %30.6
Maaş ve ücretler %37.9
Ciro %36.1
Yatırımlar %30.
İstanbul’un yanına Ankara ve İzmir’i de kattığınızda, yoğunlaşma daha
büyük. Eşitsiz ve dengesiz gelişme, sosyal haklar, ücretler vb..
İki önemli yorum
Şahinkaya: “Artık
Türkiye merkezli, ülke içinde iktisadi bütünleşmeyi sağlayan, adaletli
bölüşmeyi amaçlayan bir iktisadi kalkınma perspektifi, çok daha kritik bir
önem taşımaktadır. Türkiye’de planlama, yeniden bir toplumsal hedef haline
dönüştürülmeli, dış dünya ile ilişkilerin ve bu alandaki kontrol mekanizmalarının
“yeniden” ve “akıllıca” tasarlanması gerekmektedir..”
Oğuz Oyan: “Mesele
çılgınca bir şişmeye dur denilmesi ve ülke ölçeğinde dengeli bir mekân
düzenlemesine geçişin planlanabilmesidir. Oysa şimdi yapılanlar, üçüncü
köprü ve üçüncü havalimanıyla kentin sulak alanlarının, yeşil örtüsünün
ve hava akımlarının tahrip edilmesi ve giderek yeni mekânların imara
açılmasıdır... İstanbul Kanalı projesi bütün bunların üzerine tüy dikilmesi
anlamına gelecektir.. Planlanan 1915 Çanakkale köprüsüyle birlikte Marmara
bölgesinin bir bütün olarak en yoğun ekonomik etkinlikler bölgesi” olacaktır.
Cumhurbaşkanı
“İstanbul’u mahvettik”.. sözlerinde şüphesiz samimi bir itiraftır. Peki,
önerisi nedir? İstanbul’u tamamen ezip bitirecek projelerin sürmesi, durmak yok
yola devam anlayışı mı?
Okur Önerisi: Su aktarmaya paydos
“Türkiye 81 ile bölünmüştür. İllerin
sınırlarından başka illere doğal olmayan yöntemlerle su aktarmanın Toprak Etiği
gerekçesiyle engellenmesi gerekir. Her bölgenin doğası, insan da dahil,
tüm unsurlarıyla karalarıyla, sularıyla, flora ve faunasıyla- bir bütün olarak
savunulması gerekir. Düzce’nin-İzmit’in sularını İstanbul’a taşımak,
Kızılırmak’ın –Gerede’nin sularını Ankara’ya taşımak ahlaksızlıktır.
Bölgelerdeki şehirleşme ve nüfus:
* O bölgenin doğal su kaynakları ile
sınırlandırılabilir,
* O bölgenin ürettiği atık, bölgenin
sınırları içinde ve 1 kuşaklık (20 yıl maximum) süre içinde doğada stabilize
edilebilir ise, Doğan Kuban hocamızın söylediği 1 milyonu geçmeyen
sürdürülebilir şehirler kendiliğinden oluşur.”
Namık Özcan, ODTÜ Mak. Yük. Mühendisi
24 Ekim 17 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder