Bunları yazmıştık,
öyle olduğunu tahmin etmiştik, bir dizi olay bize ipuçlarını zaten ayan beyan
vermişti.. Aydın Doğan medyasına
milyarlarca vergi cezası; Koç
şirketlerine neredeyse bütün devleti salması.. Keyfilik, yasaları takmama..
Bugün ortaya çıkan hemen herşeyi yazmıştık.. Tabii elimizde dinleme tapeleri
olmadığı için “işte...” diyemiyorduk! Şimdi yaşadıklarımızın bütün kanıtları
perşembe pazarına düştü.. Bir dikta heveslisinin ıcığı cıcığı.. öyle ki pazar
tezgahının yanına yaklaşamıyorsunuz, çevreyi saran kokulardan...
Propagandacı
Goebbels’lerin (medya borazanları dahil!) bütün konuşmalarındaki ve
yazılarındaki İleri demokrasi
yalanlarının vardığı nokta, tek
adamın ülkeyi kendi çıkarlarına göre yönettiği gerçeğidir.
Bir devlet enkazı var,
Anayasa enkazı var, yasalar enkazı var, devletin neredeyse bütün kurum ve
kuruluşlarının enkazı var önümüzde..
Bakanları kokmuş...
İşadamı kokmuş..
Savcısı kokmuş..
Mahkemesi kokmuş..
Gazetecisi kokmuş,
yazarı kokmuş..
Aldığı her emri, yasal
mı değil mi bakmayarak “başüstüne” diyerek yapmaya koşanların hepsi kokmuş..
Ve.. işin en dramatik
yanı, kendisine laf edecek tek kimse yok, yasa –anayasa diyecek tek Allahın
kulu arada da bulasın...
***
“Yasa da benim, anayasa da!”
Bu sözü, 12 Mart
işkencelerinden geçenlerin hepsi çok iyi bilir: “Burada anayasa yok, anayasa da benim babayasa da.. hadi öt bakalım..”
- Aydın Doğan’ın
beraat etmesine şaşkın, bu nasıl olur
diye bakanı arıyor.. O da diyor ki “Efendim
o hakim Alevi.. Merak etmeyin
Yargıtay’ı var, orada hallederiz..”
Bunu diyen kişi,
Antakya’da Belediye Başkanı olmak istiyor, gazetecilerin sorusuna yanıt
veriyor, “illegal tapelere verecek yanıtım yok”.. Kendisi ise tamamen
yasadışı, Yüce Divanlık ilişkiler içinde!
- Koç’un kazandığı
MİLGEM firkateyn ihalesini, iptal ettiriyor, şöyle yap böyle yap diye akıl
veriyor adamına..
Şunu söyleyebiliriz o
halde: Bütün önemli ihalelerde parmağı var.. Kimlerin kazanmasını istediyse
onlara kazandırdı.. Sonra da.. Gelsin geri dönüşler..
-Oğlu bile duruma uyum sağlamış.. Babası
yasaları takmıyorsa kendisi neden taksın? Belediye şirketi müdürüne “sen de yasaları çok ciddiye alıyorsun”
diyor..
Ortada devlet diye,
hükümet diye, gerçek hiç bir şey yok...
Bir kişinin iki dudağı
arasında herşey, hepimiz.. İnsanı, ekonomisi, toplumu, kültürü, börtü-böceği..
***
Çok gülüyorum,
birileri diyor ki, dinlemelerin hepsi yasadışı..
Yasa mı, Anayasa mı
kalmış ortada!
Yasadışı olan tek şey
var: Bu ülkeyi yöneten kişi ve emirlerini yerine getiren adamları.. Veee
Partisi dahil! Bütün bunları görüp de bilip de susan Cumhurbaşkanlığı makamı
dahil.. Açtırdığı soruşturmanın salt kendisini kurtarmaya yönelik olduğunu
belirtelim...
Ağustos’ta adaylığını
koşacak (*) ve halka “soruşturma açtırdım, daha ne yapabilirdim”
diyecek.. Ama ikinci Cumhurbaşkanlığı rüyası, bu iktidarın çöküşü ile birlikte
bitmiştir..
Ülkenin,
devletin tepesindeki yasadışı işleri, Anayasayı ve yasayı çiğneyen bütün
karanlık olayları, konuşmaları açıklayan herşey, meşrudur, yasaldır ve
hukukidir..
Devletin, Anayasanın,
yasaların varlıklarının korunması, birinci derecede en üst yasadır.. Bütün
bunları çiğneyip yok sayan insanları ortaya çıkartıyorsa, felaketi haber
veriyorsa, devletin-ülkenin çöküşünü bildiriyorsa, diktatörlüğü açıklıyorsa,
yasaldır ve meşrudur.
Bütün bunların
soruşturulmayacağını sananların vay haline.. Bütün suç ortaklarıyla birlikte...
Türkiye, küllerinden yeniden doğmak zorundadır,
yoksa varlığını sürdüremez.. Çöken, çöktürülen herşeyi yeniden ayakları üzerine
kaldırmak gibi ağır bir görev var milletin önünde...
Bunu yaptı yaptı..
yoksa önünde onlarca yıl sürünmek seçeneği var sadece.
--
(*) RTE
Cumhurbaşkanlığı adaylığının sözkonusu olmadığını belirtti ve Cuumhurbaşkanı devam edebilir, dedi.
İki hafta önce, 23 Şubat tarihli “Bu
Dikta Yasalarının Anlamı Ne?” başlıklı yazımda, bunu öngörmüştüm! http://orhanbursali.blogspot.com.tr/2014/02/bu-dikta-yasalarnn-anlam-ne.html
--
OKUR NOTU.
Rıfkı
Yeşilbaş: Biz Nerede hata yaptık: Bu günlerde Taner
Timur hocamızın "TÜRK DEVRİMİ VE SONRASI" isimli kitabını
okuyorum. Bugün yaşamakta olduğumuz ve de yaşayacağımız "sonuçların"
en temel "sebeplerinin" neler olduğunu çok sade bir dille yazmış. Bir
seminerde de sayın Tınaz Titiz şöyle demişti: “Bu ülkede ortaya çıkan siyasal,
sosyal ve ekonomik sorunların çözümünü hep sorunları yaratanlardan çözmelerini
bekliyoruz!” Doğru söze ne denilebilir? Hata yapanlar ise, bilerek ve isteyerek
yaptıkları içindir ki, biz hata yapmadık demeye devam ediyorlar. Bizler de
"kurtarıcıyı" hala ve ısrarla onların içinde arıyoruz.
--6 Mart Perşembe 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder