Önce dün geceyi
evinde kızıyla eşiyle ailesiyle sevdikleriyle geçiren yurtsever, demokrat
insanlara özgürlüğe hoşgeldiniz diyelim. Sabah kahvaltısını ayaklarını uzatarak
evde yapmak ve gazetelere şöyle göz atmak, şakalaşmak, gülmek.. hayata yeni bir
başlangıç.. Hoşgeldiniz.. Tuncay
merhaba.. Merdan merhaba.. Yalçın Küçük merhaba.. Subaylar,
hepinize merhaba.
Doğu Perinçek
ve arkadaşları hoş çıktınız..
Süreç, şüphesiz
ki Cemaatin yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla Recep bey hükümetinin en
yumuşak karnına darbeleri indirmesiyle başladı. Büyük kopuş. Gelinen nokta, bu
alçak davaların çöküşü ve insanların özgürlüğe çıkışıdır. Yoo, zulme karşı
ulusça verilen mücadeleyi hiç yabana atmıyorum. Bu aydınlatma- gerçekleri
açıklama mücadelesi, yeri geldiğinde göğüs göğüse olmasaydı, iktidar bugün
milletin büyük yarısından adeta af diler konuma gelmezdi. Evet, iktidarın ilk
kez zorunluluktan demokratik bir adım attığını söyleyelim. Ama göğsüne hiç bir
madalya takmanın anlamı yok. Çünkü, göğsünde o kadar çok kötü madalya asılı ki,
zaten başka madalyaya yer bile yok..
Varlığı ortadan kaldırılan 13.Ağır
Ceza’nın, sanki görevliymiş gibi tahliyelere ret kararı almasının mesajını iyi
okumak gerekir, iktidara diyor ki:
“Bu yargılamaları beraber yaptık, herşeye
beraber karar verdik, hepsini uyduruk delillerle beraber mahkum ettik, Başbuğ’a
itiraz ettin ama onu kurtarmak için kılını kıpırdatmadın, bütün yaptığımız
yasadışılıklara, zulme ortaksın... eee şimdi neden yan çiziyorsun, bak ben
anlaşmaya sadık kalıyorum ve seni protesto ediyorum..”
ÇÖKÜŞÜN
BAŞLANGICI
“Orduya kumpas kurdular” açıklaması,
yazdığım gibi, RTE ve arkadaşlarınca alınmıştı ve Silivri’deki çöküşün
başlangıcıydı. Ortaklık bittiğine göre, artık neyin Silivrisi, Ergenekon’u
Balyoz’u ve diğerleri.. Onlar zaten yoktular ki!
Cemaat,
yargısını harekete geçirmeyip, davaları çökertme kararını almama aptallığını
gösterince, iktidar davaları cemaatin üzerine yıktı. Enkazın altından
Cemaatçilerin çığlıkları yükseliyor! Ama seslerini duyan yok!
Olayın bir yönü
bu.
İkinci yönü, dün
yaşadıklarımızın “tahliye”nin ötesinde, davaları ortadan kaldırmanın başlangıcı
olmasıdır. Bu, beraat kararına kadar sürecektir, daha alınacak yol var.. Siyasi
bir karar alınmıştır. Kardeşim hep şu anı değil, bir iki adım öteyi görün!
Üçüncüsü,
RTE yalnız kalmıştır. Kendine karşı açılan ateşe karşı, bir koruma çemberi yaratma
zorundadır. Özgürlüğü ellerinden alınanların karşısında somut olarak Cemaatin
yargısı vardı, düne kadar, her ne kadar onların da arkasında iktidarın iradesi
vardıysa da..
Şimdi Silivri
Cemaat yargısı, HSYK’da ve önemli ağır ceza mahkemelerinde kilit noktalardan
nasıl uzaklaştırıldıysa, aynı kadere çarptırılmıştır!
Dördüncüsü,
“Orduya kumpas”ın derin başka anlamları vardır. Bu anlam, Milli Güvenlik
Kurulu’nun son toplantısında, Cemaate karşı alınan ortak kararla
pekiştirilmiştir. Bunun derin anlamını gözden kaçırmayalım: Cemaatin Ordu içindeki örgütlenmesi!
RTE için de, Ordu için de, en önemli “tehlikelerden biri”dir.
RTE Ordu ile
ilişkilerini normal yoldan zaten sürdürebiliyor olduğunu gördü. Ama Cemaat Ordu’da da örgütlüdür ve gücü
tam olarak bilinmeyen buradaki örgütlenmesi ortadan kaldırılamazsa, kendileri
için hangi boyutta bir tehlikeyi beklediği konusunda fikirleri yoktur! Ben
yazılarımda belirttiğim gibi, bu süreç, fantastik görünse de, Cemaat
örgütlenmesi en son durumda RTE’ye veya yerine gelebilecek başka iktidarlara
karşı, bir darbe biçiminde bile
sonuçlanabilir..
Dün henüz ordu
ile ilişkileri kesilmemiş içerideki subaylar hakkında verilecek kararın,
yeniden yargılanma sürecine kadar ertelendiği haberi önemlidir. Bence bütün
subaylara, isteyenlere Ordunun yolu yeniden açılmalıdır.
RTE şimdi
Ordu’yu da yanında hissetmektedir..
Bir nokta daha:
hem Silivri davaları hem Ordu içinde
muhtemel örgütlenmeleri, Cemaat’e çete davaları olarak geri dönecek en büyük
adaylardan!
Silivri’deki
çöküşün böyle bir yönü de var!
GÖKGÜRÜLTÜLERİ SÜRÜYOR
RTE-Cemaat
savaşı gökgürültüleriyle sürüyor!
Dün bunun Silivri cephesini yaşarken, Cemaat de bombalıyor. Düşünün ki, Sabah
ATV medya grubunun bizzat satış operasyonlarını baba-oğul kotarıyorlar. Sanırım
bu, medyanın sahipliği üzerindeki soru işaretlerini çözüyor! Devletin işlerinde-
ihalelerinde ne büyük vurgunlar yolsuzluklar yapıldığının ortaya çıkmasını
önlemek için, Sayıştay raporlarının Meclis’e gelmesinin engellendiğini
biliyorduk da ama boyutarını kestiremiyorduk! Canikli’nin RTE’nin Özel Kalem Müdürü ile yaptığı belirtilen, “Raporlar
Meclise gelseydi başımız beladaydı” konuşması, büyük yağmayı gözler
önüne seriyor.
Peki, hangi
yüzle miting alanlarında boy gösterdiğini çok merak ettiğim bir tekmelenmiş
bakanın, “Sizlere anlatacağım çok şey var. Ama bunları bize bir Yahudi, bir
ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslümanım diye
geçiniyorsa yazıklar olsun..” sözlerini
hangi küfeye koyacağız.. Sonradan özür dilemişmiş, hadi yahu sahi mi! Al o
özürünü de!
Siyasal müslümanlığın-İslamın
iktidar sefaletini yaşıyoruz.. “Müslüman müslümanın hırsızlığını ortaya
kopar mı” yani!
ÇETELEŞME DAVASI AÇILABİLİR
Cemaat, 30 Mart
seçimlerinde RTE oylarını mümkün olduğunda düşürme operasyonlarını sürdürürken,
RTE de Cemaate karşı operasyona ancak seçimlerden sonra yapabilecek. Çünkü,
yüksek yargının ve alttaki yargının halatlarını ancak kendi babasına
bağlayabildi! Seçim öncesi zaman kalmadı!
Tabii daha o
zamana kadar neler olacağını bilmiyoruz! Önümdeki sihirli küre, henüz herşeyin
olabileceğini söyleyecek kadar dumanlı!
Aslında, RTE şansı
yaver gider ayakta kalırsa, Cemaate yönelik yargı operasyonun belkemiğini,
devlet içinde çeteleşme oluşturacak.. Silivri davalarının kotarılma süreci,
yani polis-savcı-mahkeme zinciri, aslında çeteleşme iddialarına en büyük kanıt
oluşturacak potansiyele sahip..
Buradan yoldan
mutlaka gideceklerdir! Gitmezlerse zaten, iddia ettikleri çeteleşmelere
varamazlar!
Tabii, gündemdeki soru da, Recep Tayyip Erdoğan
iktidarının bunları yapacak gücü olmadığı ve ayakta kalıp kalamayacağı ciddi
sorusudur!
Perşembeye!
--11 Mart 2014 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder