Oktay nasılsın?
Onu her görüp böyle hatırını sorduğumda, yemekhanede, merdivende, gazetede.. o
koca gövdesini kucaklamak istediğim adamdı hep.. elimizin altında kayıp gitti..
tutamadık onu... o hiç bir kimsede artık olmayan, olamayacak, kopyalanamayacak,
onu biricik kılan hayatının o müthiş birikimi ile birlikte...
Dünyanın en çok
araştırma, geliştirme ve tedavi vb parası harcanan alanı.. ama bütün bunlara
rağmen, bilim, tıp o kadar aciz ki! Zavallı bir durumda! Gelişiyor melişiyor,
bütün bunlar bir zırvalık! Henüz birinci basamakta olup bitiyor herşey!
“Karsça” yazdığı “Ayhavar Hastahana'dakilere”
başlıklı o güzelim yazısında de belirtiyor, “meni acil servisten yoğun bakıma alıp yüksek tansiyon darbesiyle ganayan
beynime el goyanda, dohtorun ifadesine göre tehlikeyi ucuz atlatmışam…. Dohtor
dedi ki: ‘İnden bele (bundan böyle) beynini yormayacan, gafanı her şeye
tahmıyacan...’ Men de dedim ki: ‘Başüste! Emma görek bu ne cür (nasıl)
olacah?”
***
Monitoring..
Hastahane sayaçları “normali” gösterince yoğunbakımdan odasına alınıyor.. Orada
iki yazı yazıyor.. Derken banyoya kalktığında yığılıp kalıyor.. Geri döndürmek
ne mümkün! Ölçülemez bir beyin değeri ile birlikte güle güle koca adam,
arkasından sadece ağlamak kalıyor bize..
Hani “normal”?
Tıp henüz emekliyor. Örneğin Oktay’ın beden fonksiyonlarını odasında yoğun
bakıma hiç gerek kalmadan çok daha ayrıntılı ve bütünüyle gözetleyebilecek bir
ekran- kontrol sistemi yok. Peki ne oldu? İkinci bir yüksek tansiyon atağı mı,
yoksa ilk atağın beyindeki tahribatının, izlenemeyen görünemeyen “yürümesi” mi?
Ne?! Tıp, çok şey biliyor gibi, ama bir şey bilmiyor gibi...
***
Yer
değiştirmemiz söz konusu olabilse, büyük bir gönül rahatlığıyla evet
diyebileceğim insanlardan biri..
Hepimiz
gideceğiz, bu toplumu ve dünyayı en olumlu etkileyebilecek kimler varsa
dünyada, onlara öncelik verebilmeli insan!
Fiziksel varlık
açısından herkes değerlidir de, fiziksel değer açısından şüphesiz kimse eşit
değil ve hayatlar karşılaştırılabilir zerre kadar değil..
***
Oktay
kilolarıyla boğuştu her zaman.. Çok kilo verdiği zamanlar da oldu, işi oluruna
bıraktığı zamanlar da..
Ama “trigeminal
nevralji”den çektiği kadar, hiç bir şeyden çekmedi! İnsanda bundan daha
şiddetli bir ağrının olamayacağı söylenir. Beyninizden çıkar ve yüzünüzün en
önemli bölgelerini vurarak sizi yarım insana dönüştürür.. Kendini yataktan
yatağa atan yakınlarımı bilirim! Bir kaç saniyelik, adeta yüzünüze saniyelik
yıldırımlar düşmüş ve yakıp geçiyor gibi...
Sevgili Oktay,
insanın işi bitmiyor ama dünya işimizi bitiriyor...
Kültür, koruma,
kent, kentlilik bilinci, uygarlıklara ve bıraktığı eserlere karşı o derin
sevgin ve saygın..
Günün rezil
çıkarcılıklarından, faydacılıklarından arınmış, iktidarların ve onların
hizmetindeki rezillerin ve alçakların, beşinci sınıf aşağılıkların bütün
dayatmalarına karşı, dimdik ve tek başına...
Bir insan mı
insan..
Bakalım biz
geride kalanlar ne yapacağız...
Utanarak mı
yaşayacağız, yoksa bize emanet bu kısa süreli yaşamın hakkını verebilecek
miyiz..
Her an hergün
her ay buna tanıklık edecek..
--- 17 Ekim 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder