Gündemime bakıyorum, ne kadar çok şey var
yazacak. Ama bugün hafiften gidelim.. öncelikle şu an yeniden dinlediğim Eleni Karaindrou müziğine bir not
düşerek başlayayım. (İki hafta önceki konserini kaçırdığıma üzüldüm, konserin
kaydı var mı bir yerlerde?).. Eleni’nin müziği bana hep hayatın esas rengini anımsatır: Hüzün! Bu ve benzeri müziği nerede
duysam çakılır kalırım, çoook derinden, hayatın esas şarkısı sökün eder.. Bu
renk, yaşamın esas bestesidir sanki.. Senfonik bas sesler, arada yükselen bir
tizi yeniden içine alarak, hayatı o hüznün yatağında akıtır..
Ağır dünya, ağır siyaset, ağır toplum, ağır
iktidar, insanlığa şu hüznü bile ağız tadıyla yaşama fırsatı vermiyor: “Hayır benim hüznüm sana yeter!”
Politik durum notlarımı, gazetelerden
seçtim.. İyi saptamalar kaynayıp gitmesin..
***
Ahmet
Hakan
28 Şubat komisyonuna ifade verirken, “28
Şubatta da vardı bu işler bugün de var,” sözleri üzerine, komisyondan bir sayın,
“ikisini nasıl kıyaslarsın 28 Şubatta
gayrimeşru bir odak egemendi, bugün ise meşru bir hükümet var” demiş.
Yanıtı: “Ben
meşruluk kıyaslaması yapmıyorum; yaydıkları hava, oluşturdukları atmosfer,
neden oldukları şikayetlerle ilgili bir kıyaslama yapıyorum ve birbirlerine çok
benzediklerini söylüyorum..”
***
Metin
Münir,
indirilen Suriye uçağı ile ilgili yazdığı “Eğer
o istihbarat bana gelseydi, Suriye
uçağında silah ve mühimmat var deseydi,
uzun uzun yüzüne bakardım, ve derdim ki
madem bu kadar cinsin, neden PKK’nın Şırnak’a yüzlerce terörist yollayıp neredeyse
haftalarca askerle meydan muharebesine girişeceğini haber vermedin.. Ne
pusulardan, ne mayın döşemelerinden ne sınırdan geçişlerinden haberim oldu..
Sen ne biçim istihbarat teşkilatısın kardeşim, senin neyine güveneyim..
Münir haklı.. Sahi ne oldu iktidarın o afra
tafra mühimmat yakaladık salvoları?
Palavra bitti. Ruslar dedi ki, Ankara
mühimmat olmadığını kabul etti.. Ruslara “tamam sen haklısın, kusura bakma” diyen Ankara, kendi milletine
karşı palavraya da sessiz sedasız son verdi! Ankara bir şeyi daha gördü: İşin
içinde Ruslarla kapışmak var galiba! 1,5 yıldır bunu yazıyoruz! ABD- AB neden bak savaş çıkarma başımızı belaya sokma,
diye ensendeler?
Evet, 1,5
yıl önce seni itelediler ve kobay olarak kullanıp Rusları test ettiler.
Baktılar iş ciddi, geri çekildiler. Ama sen hala anlamadın, paçandan
tutuyorlar, ileri atılıyorsun! Ordunu sürüyorsun, Komutan yumruk yapıyor.. Davutoğlu, nihayet ateş kese geldi..
Bana sorarsanız, bu isteğin esas amacı da, artık sınırlara kovalanan ÖSO’cuları
kurtarmak olabilir. Durmadan dolduruşa gelen bir Hürriyet yazarı havasını
bozmuyor, bu top patlamalarımız ciddidir,
diye yazıp duruyor hâlâ..
***
Ertuğrul
Özkök,
Taliban isimli zehir zıkkım karası örgütün vurduğu Pakistanlı kız çocuğu Malala’yı yazarken “Bir millet uyanıyor, o milletin adı kız
çocuklarıdır, işte o millet şimdi ayağa kalkıyor” diyor. Bizim kardelenler
gibi.. Onlar da bazen vurularak bazen yaralı ayağa kalkıyorlar.
Özkök’ün erkekleri tarifini doğru: Malala “Biz, hem sesleri, hem kalpleri iğdiş
edilmiş, biçare kastrato erkeklere sesleniyor..” Peki yaratıklar neden
vurmuş Malala’yı, bakın: “Biz onu okula gittiği için değil, laikliği,
aydınlanmayı savunduğu için vurduk, iyileşirse tekrar vurup öldüreceğiz.. Bize çok zarar verdi..”
Taliban’ın laikliğe, aydınlanmaya düşmanlığının, ülkemizdeki izdüşümleri nereye,
kimlere kadar uzanır sizce? Bu iki kavramı tu kaka edenler kimler..
“laiklere” laikçiler diye de saldıranların, aydınlanma düşüncesini zamanı
geçmiş, bugüne uymayan, antika bulanların Talibanlarla
sınır komşuluğu ve ittifakı nerede başlar nerede biter?
Laiklik ve aydınlanma kavramlarına dayanan
toplum ve düzen, insanlığın vardığı en üst kültürdür. Demokrasinin tarifi
diyebilirsiniz! İnsan temel hak ve özgürlüklerinin hepsini kapsar.. Siyasi din
despotluğu başta olmak üzere, here türlü despotluğun da panzehiriler!
Evet soru: Laiklik ve aydınlanma düşmanları
ile Taliban arasında sınır nedir?
***
Çok iyi yazılar var önümde, ama yer yok, sizi
bir yazıya daha göndereyim: Ege Cansen
(Hürriyet): “Bıçakla Çorba İçmek”..
İyi pazarlar hepinize..
-- 21 Ekim 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder