Demokrasi için yoksulluk giderilmeli ve katılımcılık sağlanmalı
Parlamenter sistem kırılgan, diktatörlüklere açık dedik, özellikle otoriter ve tek adamlık niyetiyle, güç zehirlenmesine yol açan bir çoğulculuk ortaya çıkınca, otoriter kişinin ve kaderini tamamen ona bağlamış bir partinin tüm sistemi tam egemenliği altına alması ve keyfi yönetime geçmesi mümkün oluyor. Günümüzde pek çok şekilde görüldüğü gibi.
Peki, parlamenter sistemi daha demokratikleşmek ve demokraside kalıcılık mümkün mü ve nasıl?..
Otoriterleşmeyi ve parlamenter düzeni kısmen ve çoklukla askıya almayı kolaylaştıran ülke koşullarından en önemli iki etken yoksulluk, milletin önemli bir kısmının durmadan günün 24 saati gerçekten ekmeğinin peşinde koşması ise diğeri de cehalet -olan biteni anlama- bilgi okuryazarlığının alt düzeylerde seyretmesidir.
TABİİ Kİ DİN İSTİSMARI
Tabii bizim gibi ülkelere özgü bir de din faktörü var: Siyasilerin, dini seçmeni uyuşturma ve iktidarda kalma aracı olarak kullanması.
Şüphesiz ki ekonomik çöküntülerde, iktidara önemli destek yine din-iman politikasına inananlardan gelse bile büyük çoğunluğunun ekonomik duruma bakarak daha rasyonel düşünmeye başlaması ve karar vermesi söz konusu.
Bu nedenle birincil derecede önemli olan faktör, yoksulluğu, nüfusun en az kesimine indirmek (yok etmek bambaşka bir iş!) ve bunun politikalarını geliştirmek. Böylece topluma daha sağlıklı düşünebilmenin olanaklarını yaratmak. Buna paralel, geniş kitlelerin siyasal ekonomik ve toplumsal “okuryazarlığını” artırmak için liyakati özendirici geniş kitlesel eğitim programları da düşünülebilir.
Ki kitleler biraz daha özgürce düşünebilme, meraklarını minik de olsa geliştirme ve söylenenleri olduğu gibi kabul etme yerine soru sorabilme yeteneği kazanabilsin.
KATILIMCI PARLAMENTER SİSTEM
İkinci Yüzyıl Enstitüsü Vakfı’nın toplantısından bahsetmiştim. Rıza Türmen, parlamenter sistemin kırılganlığına karşı, seçimden seçime oy hakkının ötesinde, seçmenlerin parlamenter sisteme daha geniş katılmasını sağlayacak önerilerde bulundu. Bir süredir kendi yazılarında bu konuyu işleyip duruyordu.
Burada, toplumun siyasi kararlara katılmasını ve parlamenter sistemi içselleştirmesini sağlayacak olgular söz konusu. Türmen, 2002’den önce de haklı olarak ülkenin demokratik yönetilmediğini ve kuvvetler ayrılığının da gerçek anlamda olmadığını vurguluyor. Daha katılımcı bir demokrasi diyor. Dünyada da bunun tartışıldığına dikkati çekiyor.
Kitleler mesela 100 bin imza toplayarak kanun tasarısı önerebilmeli, ayrıca önemli gördüğü konuları yine belirli imza ile referandumuna götürme hakkına sahip olmalı, diyor. Böylece millete kendi hakkında karar önerme, verme, kabul etme hakkının yolları açılmalı.
Bunların değişik yol ve yöntemleri şüphesiz geliştirilebilir. Amaç halkın sisteme katılımını artırmak, sisteme sahip çıkmasını, sistemi yıkmak isteyenlere mesafe koymasını sağlamak.
YOKSULLUK EN ÖNEMLİ KONU
Evet, yoksulluk en önemli konu, sadece ekmeğini düşünen ve siyasilerin her türlü manipülasyonuna açık kitleler, seçimlerde popülist lidere oy vermeyecek diye “otomatik” bir kural yok.
Bugün iktidarın yüzde 25-30’larda seyretmesi bu açıdan düşünülmesi ve tartışılması gereken bir olgu. Dahası popülist, münipülatif karizmatik / krizmatik liderlerin kitleler nezdinde seçilme şanslarının olduğu da bir gerçek. Türmen, bu tür liderlerin daha çok yoksullaşan kitlelere dayandığı görüşünde.
Tabii Türkiye toplumunda bu konuda bir farklılaşma olabilir. Karizmatik liderin partisi 15 puana yakın kaybetme eğilimine girdiyse, bu bir gösterge ama garanti değil. Çünkü beklenmedik kriz politikaları yaratabilecek potansiyele sahip olduğunu unutmayalım.
Muhalefet ve yoksulluk politikası üzerine belki bir yazı daha yazabilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder