Kılıçdaroğlu tüm ülkede büyük heyecan yaratan Adalet Yürüyüşü’ne başladığında ülkede yüzbinleri, milyonları harekete geçirdi. Ülkedeki adaletin yargının üzerindeki siyasi kumpasa karşı yürüyüşün o sıradaki güncel nedeni Enis Berberoğlu’ydu. MİT tırlarıyla ilgili somut kanıtı olmayan bir dava ile Berberoğlu mahkum edilmişti.
Delil olmayınca, bu iktidar zamanında adalete / yargıya “kanaate dayalı” mahkumiyet düşüncesi, yaptırımı dayatılmıştı. Türk hukuk sistemi kanıta dayalı işlerken, iktidarın siyasi davaları kanaate dayalı, talimata dayalı iş görüyordu. Berberoğlu davası bu hukuk iğfalinin tipik örneğiydi.
Kılıçdaroğlu bir gecede karar veriyor ve Ankara’dan İstanbul’a Hak ve Adalet yürüyüşünü başlatıyordu. Ve CHP hızla organize oldu ve 25 günlük yürüyüş Maltepe’de muazzam bir mitingle sona ererken, ülkenin en temel yasal- anayasal sorunu kitlelere mal edildi. Ülkenin dört bir tarafından yüzbinlerce milyonlarca insanın desteği ile CHP ve lideri tarihinin en büyük eylemini grçekleştirmişti.
Bu yürüyüşe Bolu- Düzce’de katıldık, Kılıçdaroğlu ile yürüdük, aynı haksızlıklar Cumhuriyet’e karşı da yapılıyordu ve aslında Yürüyüş’e neden olan konunun bir parçasıydık.
Burada önemli olan, bugünden geriye baktığımızda, iktidarın milyonlarca insanın bu haykırışlarından bir ders çıkarıp çıkarmadığıdır. Siyasi ilişki ve yönlendirmelerden arınmış, adil, yasalara Anayasa’ya uygun adalet dağıtan bir adalet mekanizmasının işlemesine fırsat verilip verilmediğidir. Haklar ve özgürlükler açısından adalet mekanizmasının düzgün işlemesinin sağlanıp sağlanmadığıdır.
Ne yazık ki, hayır. İktidar şöyle diyor: Ne kadar yürürsen yürü, ne kadar haykırırsan haykır, ben bildiğimi okurum. Adaleti kendi iktidar çıkarlarıma göre düzenlerim. Artık adaletin de kesin vasisi benim. Her şey benim vesayetim altındadır.
Yargı üzerine örülen adeta bir “siyasi kumpas”tı. İktidar kendine bağlı bir yargı oluşturmuştu.
4 yıl içinde bu vesayet geliştirildi.
2017 Anayasa Referandumu ile tüm yargıyı tepeden tırnağa Saray’a bağlayan bir Anayasa değişikliği ve tek adam rejimi ile vesayet kökleştirildi.
Ülkemizde kurulan rejim, halka kapalıdır, siyasi diyaloğa kapalıdır, öğrenmeye işbirliğine, ülkemiz çıkarları için demokratik görüşmelere kapalı bir rejimdir.
Meclis’te 19 yıldır muhalefetin tek bir yasa önerisine, Meclis Araştırma komisyonu kurulması önerisine evet dememiş bir rejimdir.
Hak ve adalet arayışı, sadece siyasi konularda değil, pek çok konuda, özellikle parasal konulara da genişlemiştir.
FETÖ borsası bunlara örnektir. Adalette, pek çok konuda ve mahkemede “ver parayı kurtul” dönemi işlemektedir.
Rejim, adaleti, iktidarda kalabilmenin bir aracı olarak bile kullanmaktadır. Yüksek Seçim Kurulu’ndan tutun, pek çok konuda, mesela yolsuzlukların araştırılmasında çok sayıda örnekler yaşıyoruz.
Adaletin, ancak yargı üzerindeki siyasi tasallutun- vesayetin sona ermesiyle sağlanabileceği bir Türkiye’de daha çok yaşar olduk bu dört yıl içinde..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder