Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 18 Haziran Perşembe 2020
Bekçiler, görülen o ki iktidarın “gece polisleri” olarak, toplumu denetim mekanizmasının bir parçası olarak yapılandı. Neredeyse polis gelinceye kadar polislerin yetkilerine sahip kılındılar. Silahları var, üst arama yetkileri var, gerekli gördüklerinde müdahale ve insanları tutma yetkileri var...
Böylece iktidar, polisleriyle gece uykuya yattığında gözünü gönül rahatlığıyla uyuyacak ve derin uykulu güzel rüyalarına dalabilecek...
“Gecenin karanlığında” olan bitene bekçilik edecek on binlerce yeni kadronun şüphesiz ki önemli bir kısmının “AKP seçmeleri” olduğu / olacağı açık. Bir devlet hastanesine alınacak tekniker kadro için “bize başvurun” diyen MHP ilçe örgütü gibi, Bekçi kadrosu da AKP’nin dehlizlerinden geçmeyecek mi?
“İş” dediğimiz ekmeğin aslanın ağzında olduğu ülkemizde, devlet kadroları şüphesiz ki iktidarın kapalı av alanıdır.
Bir işveren, fabrikasında gayet de dolgun yıllık bir geliri olan bir çalışanının ayrılarak “bekçiliğe” geçtiğini söyledi; maaşlarına baktım, bir gece nöbeti - gezisi için 4.000TL’nin üstünde. Türkiye’nin, Avrupa ülkeleri arasında, asgari ücretle çalışan işçi oranı en yüksek ülke olduğunu düşünürsek, 4.000’yi TL aşan üstelik garantili bir “devlet görevi”nin ne büyük bir nimet olduğunu görürsünüz. (Hükümet, asgari ücretli oranlarını açıklamıyor. En son rakam 2014 tarihli, 40’ın biraz üzerinde).
İktidarın kâbusu
Gece polisleriyle toplumu kontrol. İktidarın en büyük korkusu toplumdan gelebilecek ve sokakta belirebilecek muhalefet hareketi, gösteriler. Gezi iktidar için hâlâ bir “siyasi – toplumsal kâbus” olma niteliğini koruyor. Gezi Türkiye’nin demokrasi yüz akıdır. Zaten bu büyük toplumsal olaydan sonra, pankart açan iki kişilik öğrenci protestosunu bile bastırmak ve öğrencileri hapse atmaktan çekinmediler. Yasa yok, hukuk yok, adalet yok, siyasi karar ve bunu uygulayan mahkemeler var.
Uluslararası kadınlar gününde, yasal kadın yürüyüşüne bile şiddet uyguladılar.
Her türlü gösteriye karşı şiddet uygulamak genel kural oldu.
Şimdi de HDP’nin Adalet Yürüyüşü polis gücüyle engelleniyor, insanlar gözaltına alınıyor.
Anayasal ve yasal hak olan gösteri yapmak, fiili olarak askıya alındı uzun yıllardır.
Sokağın değiştirici gücü
Sokakta hak ve özgürlük arama bir anayasal özgürlük olarak kabul edilmiş, bir insanlık ve uygarlık kazancıdır.
Otoriter rejimler bundan çok korkar ve engellemeye çalışır.
Otoriterliğin kendisinde, içselleştirilmiş baskı vardır. Bu baskı, lider istesin veya istemesin otomatik olarak harekete geçer. Rejimin karakterinde vardır.
İktidar, sadece, üçüncü yılını geride bırakan Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü karşısında ne yapacağını bilemedi, bu büyük kitlesel hareket, iktidarı aştı.
Berberoğlu ile hâlâ uğraşmalarının ardında, aslında, Adalet Yürüyüşü’nü başlatan neden olarak, hala bu intikam alma histerisi düşüncesini görmemek mümkün değil.
Gösteriler, sistemi düzeltir
Sokağı hak aramanın yol olarak bırakanlar, iktidarlardır.
Tıpkı ABD’yi kasıp kavuran Siyah Öfke gibi.
Amerikan polisini bir katiller sürüsüne döndüren (yılda 1000 öldürme) siyasetin kurduğu sistemdir.
Birikim birikim birikim böyle patlıyor.
Patlama, Trump’ı bile Beyaz Saray’ın altındaki sığınıklara indirtiyor.
Sokakta hak ve özgürlük arama, sistemi düzelten, düzelmesine yardımcı olan bir demokratik hareket - tepki olarak görmeyenler, her zaman ülkenin daha ağır bedeller ödemesine yol açmışlardır.
Devletin görevi, yasal gösterilerin düzen ve barış içinde yapılmasını sağlamaktır.
Bunu gören var mı? Gece polislerini görünce, hayır yok diyesi geliyor insanın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder