Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 15 Haziran Pazartesi 2020
Tüm gözlerin bilim insanlarına çevrildiği bir dönem yaşıyoruz. Ekranlar, gazete ve internet sayfaları, sosyal medyanın neredeyse tümü insanlığı esir alan görünmez bir “düşman”nın hemen her alanda halen yapmakta olduğu en büyük tahribatla ilgili haberlerle dolu ve bu “düşman”dan kurtuluşun tek adresi olan Bilim insanlarının konuşma zamanları...
Bir umut var mı? Ve bilimin çok ender yakaladığı “yıldızının parladığı” bir anda mı yaşıyoruz, yoksa düşman gidince bilim de tahtından inecek mi, eski yerine...
Yoksa bilimin nesnelliği, araştırma soru sorma ve çözme kapasitesinden bu vesileyle insan - toplum ve siyaset nasiplenecek mi?
Cumartesi günü Herkese Bilim Teknoloji dergisinin internet üzerinde yeniden başlayan konferansında ana konumuz buydu. Cem Say, Mustafa Çetiner ve Tevfik Uyar’ın katılımıyla bu soruya yanıt aradık, ayrıca bilim dünyasına nesnel sorular yönelttik.
Cem Say iyi bir paralellik kurdu, 1999 depremini anımsattı, o dönem ve sonrası da medyanın her hali uzun süre deprem ve yer bilimcilerle dolmuştu. Halkın ruhsal sağlığı da derinden sarsıldığı için, tıbbın o alan uzmanları da depremcilerin yanlarında boy göstermişti.
Hangi dersi alabiliyoruz?
Peki 1999 ve sonrasından insana topluma ve siyasete ne miras kaldı? Bunu es geçtik konferansta, fakat şimdi baktığımızda belki de fazla bir şey değil diyeceğiz, bazılarımız da koskoca bir hiç diyecek.
Depremden çıkartılacak ana ders, “deprem öldürmez, bina öldürür”dü. Binaları depreme dayanıklı yapacaksın, hayatta ve sağlıklı kalacaksın. İkinci ders ise afete (her türlüsüne!) hazırlıklı olacaksın... Bu konuyu da hayatının odak noktasına oturtan Mikdat Kadıoğlu hala sırtında taşıyor.
Türkiye deprem ve diğer afetlere karşı organize olmuş bir devlete - topluma dönüştü mü sorusu beklesin. Yanıtı onda. İstanbul muhtemel büyük depreme ne kadar hazır, hazır mı, yanıtı Mustafa Erdik ve diğer bilimcilerimizde.
Genel durumu ve kanaati söyleyeyim: Hayır.
Keşke “Tanrı’nın dili” olsa!
İnsanlarımız tüm bu tartışmalardan ne öğrendi, mesela konutu seçerken depremi dikkati alıyor mu? Bu soruyu bireye indirgemek oldukça saçma olur. Çünkü insanların seçme olanakları genel yapı durumuyla ve iktidarın bu konudaki bütüncül sağlam yapı politikasıyla sınırlı. Eğer bu yoksa eksikse ekonomik koşullar elverişli değilse, birey çaresiz kalır.
Evet, birey, İstanbul hâlâ çaresizliğe kelepçelenmiş durumdadır. Kabul edilmiş bir yazgıya dönüşüyor durum. Ve sorumlu olanlar da bunu Tanrı buyruğuna havale ediyor! “Kaderini o çizdi”. İnsan bu durumda “keşke Tanrı’nın dili olsa da konuşsa” demesin mi? Tüm sorumlulukların üstlenicisi olarak!
Bilimin çaresizliği mi?
Bilim, bir virüs karşısında neden çaresiz? Karizmayı çizdirmiyor mu?
Mesela yılda sadece ABD’de kanser araştırmalarına 6 milyar dolardan fazla harcanıyor. Sonuç çok çok kısmi. Üstelik 100 yıldır üzerinde çalışılıyor... Pek çok hastalık da öyle..
Aşı meselesine gelince, hop diye olmuyor. Önümdeki listeye bakıyorum, en son aşı olarak 1983-2006 arası üzerinde çalışılan Rotavirüs aşısını görüyorum. Yani bugüne kadar eldeki aşıların ortalama kesinleşme süreleri 29,5 yıl.
Virüsün ilk yayıldığı zamanlar çok bilmiş ünlü mü ünlü bazı “yazar”lar ve müminleri ortalığı kasıp kavuruyorlardı, virüsü emperyalist zenginler, Rockefeller falan, laboratuvarda ürettiler, zaten aşıları da hazır, milyarlarca insanı hastalandırıp para kazanacaklar.
Ama kendilerinin bu yalanlarla iyi para kazandıklarını görüyoruz!
Ve gerçekler karşısında şimdilik bittiklerini ve komplolarıyla çöpe atıldıklarını da.
***
İnsanlık yarattığı büyük bir artı değeri tıp araştırmalarına harcıyor. Doğru olan da bu zaten... Sağlık ve uzun yaşamak için. Fakat canlı hayat böyle bir şey, derin bilinmezliklerle dolu ve konferansa katılan bir tıp mensubunun deyişiyle, araştırmacıların uğraştığı konu çok derinlikli ve çok çok katmanlı, çok etkileşimli
Canlılığın olağanüstü halini görüyoruz burada..
***
Gelelim başlığımıza: Toplum, insan ve siyaset.. Yeni korona virüsünün yarattığı tahribattan, kendisi için toplum için öğreneceği ve hayata geçireceği ne var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder