Ordu’yu, tüm
üst yönetim olarak tasfiye, siyasi
Ergenekon ve Balyoz davalarının ana hedefiydi. Bu dava bir hukuk davası
değildir, öyle sananlar varsa, onları buradan en hafifinden şaşkınlar diye ilan ediyorum! Varın
gerisini siz söyleyin! Bunun bir hukuk davası olduğunu söyleyen, tertipçilerin
yüzlerce ortağı, ortalıkta “uzman” diye dolaştırılıyor! Kamuoyunu buna
inandırmak göreviyle..
Onlarca mektup
geliyor tutuklu subaylardan.. Davasını ve durumunu anlatan. Tümgeneral Ahmet Yavuz’un adını gördüm örneğin
emekliye sevkedilenler arasında. Üzüldüm, mesleğini madalyalarla süslemiş
komutanlardan biri. Balyoz’a son gurupla birlikte dahil edilmişti, Ahmet Bey dışarıda kaldı, alalım içeri ve
ona da Ordu’dan güle güle diyelim mantığıyla, iler tutarı olmayan, hatta
suç iddiası bile olmayan bir tutuklama ile..
Şu mahkemelere
kadar bir subayla bile hiç bir ilişkim olmamıştı. Bir keresinde, onlarca
gazeteciyle birlikte terörle uluslararası mücadele sempozyumunu izlemek için
davet almıştım Harp Akademilerine.. Ahmet Yavuz, bizim gazetecilerin yemek
masasında ev sahipliği yapıyordu.. Onu bir kez de, Balyoz tutuklamaları
başladıktan çok sonra, Cemal Reşit Rey’de bir konserde karşılaşmıştım. Sonraları da, neden bile gösterilmeden
kendini içeride buldu!
Balyoz bir
kepazeliktir, hukukun yüzkarasıdır. Yüzlerce subay Ahmet bey durumundadır.
Hepsinin
hikayesi şüphesiz vardır, ama hepsinin ortak noktası, albay ve üstünün, mümkün
olduğu kadar tasfiyesi için alınan siyasi karardır! Bu nedenle, bu köşede
siyasi karara ve hukuksuzluğa işaret ettim. Çünkü tek tek haksızlık öykülerinin
hiç birine yardımcı olmayacağını biliyorum.
Aslında en
iyisi gazetede bir köşe ayrılıp
kimin hangi saçma iddia ile suçlandığını ve tutuklandığını kamuoyu ile hergün
paylaşmak gerekir. Gazete yönetimine
burada öneriyorum!
***
İktidarın
“siyasi tasfiye” kararı alabildiğine çalışıyor. Bu planları işlemiştir: İçeride tut veya suç uydur içeriye at,
terfisini durdur, sonra da emekli et..
Tutuklu 40
subay daha emekli edildi..
Bu tasfiye, AKP
ve Cemaatin ortak hukukudur. İlker
Başbuğ da Başbakanın ve hükümetin arzusu dışında içeride tutuluyor
değildir. Şöyle yazılarıma dönüp baktım geriye, daha ilk albay tutuklandığında,
rütbe sırasıyla generallere sıra geleceğini ve bir genel kurmay başkanının da
tutuklanacağini yazmışım. Adım adım en tepeye tırmanmak, baştan alınan bir
karardı.. Süreç içinde “şans topu” İlker Başbuğ’a vurdu! RTE istemese Başbuğ bir dakika orada tutulmaz!
İnternet
sitelerini açan Hilmi Özkök dışarıda
ve tanık olarak ifade veriyor..
Siteleri kapatan Başbuğ ise içeride ve tutuklu!
***
Hukuk adına
utanç verici bir “casusluk davası” açmışlardı İstanbul’da! Onlarca subay
casusmuş! Hepsi iddialardan beraat etti! İktidar medyası, AKP ve Cemaat,
subayları çarmıha gerdiler! Davayı kamu oyunda ilgi çeksin diye fuhuş, seks,
kadın öyküleriyle sosladılar.. Ortada hukuki-ciddi bir sav-belge olmadığı ve
dava yalan ve tertip üzerine kurulduğu için, karar beraat..
Bence bu davayı
açanları, dava iddiasından sorgulamak gerekir.. Bu iddiaları kimler bir araya getirdiler, yalan dolanla
insanların onurlarıyla, meslekleriyle oynadılar.. Günün birinde şüphesiz bu
soruyu soran ve bu tür davaları yeniden gündeme getiren hukukçular
olacaktır!
Onlara, sözde
anlayabilecekleri bir cümle ile seslenmeli: Düşmez
kalkmaz bir Allah! Buna inansalar bu düzenleri kurmazlar!
Gözden kaçmasın:
Ankara’da bir yargıç, casusluk ve fuhuş operasyonlarına bir polis tertibiyle
dahil edilen ve “çocuk pornosu” bulundurmakla suçlanan Binbaşı Tamer
Karslıoğlu’nu beraat ettirdi. Dikkat edin, yargıç beraat kararına “sanığı
aşağılayıcı bir suçla suçlamak isteyen kötkü niyetli kişi veya kurumlar
tarafından bu DVD’nin, diğer el konulmuş eşyalar arasına konulmuş olabileceği..”
cümlesini yazdırıyor!
Böylece polisin
ve iddiayı hiç araştırmayan savcılık kurumlarının bugüne kadar ki siyasi
davalarda kurdukları tezgah, böylece ilk
kez mahkeme tutanaklarına geçmiş oluyor!
Balyoz ve
Ergenekon davalarında, gerçeği dile getirecek böyle bir cümle ile
karşılaşmayacağımıza eminim. Bu heyetler işlerini bitirecekler, işleri de
bitecek... Başka bir mahkeme yargıcı ise, mutlaka benzer cümleleri kararlarına
yazacaklardır!
***
Hilmi Özkök
Ergenekon davasında anlattıklarıyla, aslında hukuksuzlar- yasa tanımazlıklar
içinde debelenen bu davanın da bence ipini çekmiş oldu.
Mustafa’nın haberini de aklamış oldu:
Evet bu iktidar işbaşına yaptığında
hepimiz tedirgindik. Ben genç subaylar tedirgin değil diye bir şey demedim.
Başbakana da bu tedirginliği anlattım...
Özkök tarihi
bir görev yapmıştır. Balbay’ın üzerinde çok tartışılan ve neredeyse Mustafa’nın
tek tutukluluk gerekçesi olarak ortada kalan haberini de doğrulamıştır. Vay be,
bir doğru habere 4 yıl!!!
Mahkemelerin
1249 gündür Balbay’ı nasıl ve hangi gerekçe ile orada tuttuklarını açıklamalı
gerekir.. Vicdanlarından bahsetmiyorum, maaşlarını vergilerimle ödediğim bir
yurttaşa açıklamalarını istiyorum! Tabii sadece Mustafa değil, hepsi için aynı
soruyu yöneltiyorum!
***
İktidarın
siyasi tasfiye planının yürümesine iki şey yardımcı oldu: a) Ekonominin yolunda
gözükmesi... b) Etkin medyayı tasmalı hale getirmesi! (Bir de tasmalı kanaatçı
aydın zümre yaratması)!
Ne demiş Napolyon bizimkilere: Ooo sizdeki medya bizde olsaydı,
Fransızların Waterloo savaşını kaybettiğimizden bile haberi olmazdı..
Tıpkı şimdi Şemdinli’de olan bitenlere uygulanan adı
konmamış sansür gibi..
--
5 Ağustos 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder