“Biz
ayrılamayız, etle tırnak gibi birbirimize karışmışız..” En çok dile gelen
ve “ne çok doğru” dedirten bir inanç- kanaattir bu. Öyle dilimize yalan yalnış
yapışmıştır ki, örneğin Gül-RTE, Cemaat-RTE için de söylenir..
Bal gibi her şey, herkes, her toplum, her
ırk, her mezhep, birbirinden aynılır! Karı kocalar gibi!
Aslında bu bilinmez mi, bilinir tabii..
Ama bu sözle daha çok, güçlü bir isteğe vurgu
yapılır: Ayrılmayın! RTE- Cemaat ayrılmayın, siz iç içe geçmişsiniz (ne
demekse!)! Gül- RTE sakın aranıza ‘nifak’ girmesin! Hey Türkler- Kürtler bir
arada durun..
Neden bu güçlü istek? Çünkü ayrılmalarda,
buna en çok karşı çıkanlar zarara uğrayacaktır. Ayrılmak isteyen, bir yarar
görmektedir.. Ama iki şeyin birlikteliğinin sürmesinde çıkarı olanlar da,
derece derece ayrılığa şiddetle karşı çıkarlar, korkarlar, ürkerler.. Ama bu
gerçek bir korku da olmayabilir!
***
Bu giriş, bir gerekçelendirmeydi. Ayrılmak
istemek istememek üzerine uzmanları felsefi, toplumsal antropolojik,
psikolojik, kütlürel açıdan sayfalarca yazabilir.
Ama, menfaatler, Gül ve Erdoğan’ı alabildiğine çatıştırır.. Varoluş ve yokoluş gibi
bir şeydir bu! Birlikte olmak her ikisine de büyük yarar sağlayacaksa
ittifaklarını sürdürürler.. Gül’ün son
çıkışı, Erdoğan’a güçlü bir anımsatmaydı:
Zarara uğrarsın, adaylığımı da koyarım, Cumhurbaşkanı olamazsın, Başbakanlık ve
parti için yolumu tıkarsan eğer!
Erdoğan baktı tarttı, doğru söylüyor olabilirsin, biz bunu zamanı gelince konuşalım,
yanıtını verdi.. Her ikisi de sözde bir kardeşlik, uzlaşma mesajları verdi.. Ya
çatışma sonraki koşullara göre yeniden incelenmek amacıyla ertelendi, ya da
şimdilik, evet sıra bende-sıra sende denerek donduruldu. Ama RTE en sona kadar
kendi çıkarına bakacaktır! Örneğin ah bir Anayasa değişikliği olasılığını ele
geçirse!!!
RTE örneğin, Almanların, görüneni ile içi
tamamen farklı olduğunu belirterek (çok doğru bir saptama, bende de bir
almanlık var!) toplumsal tehlike barındırdığını saptadıkları Cemaate ve lideri Gülen’e acımadı. İktidarı paylaşma
mücadelesini epey ezerek geçti ve ona dedi ki: ben sana ne vereceksem
onunla yetineceksin, eteğimin altında duracaksın, ama hep orada, yukarılara
tırmanmaya kalkışma boynunu koparırım..!
Bilmem konu üzerinde açıklayıcı ve inandırıcı
olabildim mi!
***
Mesele Kürt konusuydu değil mi!
Kürt Meselesi’nin birinci özelliği, tarihsel
olarak Kürtlerin bütün isyanlarının etnik ayrılma amaçlı oluşudur.. Dünkü
yazımda sadece etnik temelde bir
çözümün masada olduğunu vurguluyordum (olayların tarihsel ara kesitini ve arka
planını iyi bilen bilge politikacı İlhan
Kesici, Kürt Meselesi üzerine iyi anımsatmalar yaptı, ama sonraki
yazıya..).
Aslında Kürt siyasetçileri de farklı bir şey
demez. Nitekim Ahmet Türk de önceki
gün, dört coğrafi parçanın Kürdistan
olarak birleşeceğini dile getirdi. Bunların hepsi bilinen şeyler.. Bizim
Kürt çözümüne yakın görüş bildiren Türklerin de tartıştıkları, bu sürecin kanlı
değil “barış içinde”
sonlanması-gerçekleşmesidir.
Savaşa karşı dile gelen bütün sloganların
arkasındaki düşünce kabaca şudur: kardeşim,
sonunda ayrılacaksın, aptallık etmeyin, ölmeden öldürmeden ayrılın ve bunun
için de masaya oturun..
PKK ve Kürtler ve Türk yardımcıları Oslo
görüşmelerinin bu doğrultuda bir yol haritasının çıkması için oradalar.
Ama Oslo masasından bir “ayrılık yol haritası”
çıkartacak ve kabul ettirecek bir iktidarın tutunması zordur. RTE neden yan
çizdi dersiniz, o kadar pohpohlamalar, sen
bu işi çözersin, çöz kahraman ol ve tarihe geç, itelemelerine rağmen!!
***
Tamamen önyargısız yaklaşabilirsek, aslında
bu tartışılabilir bir düşüncedir. Ama bunu bütün Türkiye açıkça tartışmalıdır!
Bu büyük bir entelektüel ve kültürel kapasite gerektirir. Türkiye’de şüphesiz
bunlar yok değil, ama ülke hiç bir zaman özgür olmamıştır, hele AKP döneminde
bu özgürlükler tamamen baskılanmıştır.. Bunun da ötesinde, iktidar gerçekten ulusu bütünleştirici değil bölücü bir
politika uyguluyor..
RTE’nin Aleviler,
Cem evleri üzerine en son
söyledikleri, tam bir bölücülüktür, dışlayıcılıktır.. Oy almadığı, alamayacağı
kesimlerin dini inançlarına ve ibadet biçimlerine bu tür bir saldırıyı bu
ülkenin başına oturan birisi yapabiliyorsa, bu tutum, ulusun değil kendi dar
kişisel ve partisel çıkarlar uğruna bütün ülkeyi ateşe atabileceğinin
göstergesidir.. Bunun dinle dincilikle ilgisi yok, sadece bilinçsizlikle,
bilgisizlikle, geniş bakış eksikliğiyle.. sevgi eksikliğiyle, kendini tek
otorite ve herşeyin karar vericisi sanmakla ilgisi olabilir..
İktidar çıkarını Alevileri dışlayarak savunan,
CHP belediyelerini olur olmaz kan kusturan, TSK ve kendisine muhalif olanları
hukuksuzluklar ve sahte düzeneklerle içeri tıktıran, adalet düşüncesini ayaklar
altına alan bir düşünce ve iktidar yapısı, Türkiye’nin ulusal sorunları ve
ulusal yararı için bir çözüm üretemez.. Sadece bölücü ve parçalayıcı olur.
Türkiye tamamen bu durumdadır!
Etnik Temelde Çözümün zorunlu olarak yol
açacağı büyük toplumsal tehlike konusu bir dahaki yazıya kaldı.
--- 9 Ağustos 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder