Bu yazıyı, bugün gazetede yayımlanan ve yarın da bu köşede yayımlanacak olan “Şu, “Hayat Tarzı” Konusu” yazıya hazırlık amacıyla aldım. Gazetede ilk yayın tarihi 24 Haziran 08; bugün çok gündeme gelen yaşam tarzına müdahale tartışmalarına çok daha temelden, laiklik ve kapitalizmin geleceği açısından yaklaşma denemesi niteliği taşıyor..
Emre Kongar, 23 Haziran tarihli yazısında, laikliğin, kapitalist “üretim ilişkileri” temelinde yükselen “toplumsal yapı”nın “yaşam biçimi” olduğunu yazdı. Ayrıca, “Kapitalist endüstriyel üretim biçimi, zaman içinde, laiklik, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti çizgisinde gelişmiştir” dedi. Kongar, bu saptamada, toplumsal yapının “egemen ilişki”si olarak laikliğin tarihsel yerini vurguluyor.
Laiklik tartışmalarını, kılık kıyafet- içki gibi, tamamen yüzeysel ve laikliğin özüne dokunmayan tartışmalardan da kurtarmak ve nesnel temeline oturtmak gerekir.. Hoca, epey bir süredir el atamadığım, laikliğin aslında toplumsal düşünme ile ilişkisi üzerine bir yazıya fırsat yarattı.
***
Laikliğin biçimsel görüntülerine boşverelim: Laiklik, toplumun özgür düşünme yetisi, kapasitesi, insanın yaratıcılığı ve bunların gelişimi ile birebir ilişki içinde bir kavram.
Bu kavram, “ileri” ülkelerdeki siyasal düzenlerin “üst yapı şemsiyesi”dir. AB ülkeleri bu kavramı, siyasal, hukuksal ve demokrasi ilişkisi içinde öyle içselleştirdiler ki, ılımlısı mı, serti mi, yumuşağı mı, yaşam biçimi mi vb tartışmaz bile.
Laiklik, düşünce, kavrayış ve uygulama olarak, “a priori”, bir “yönetim doğması” “biçimi”dir, adeta!
Bizde dinciler, ve AKP’ye (ve türbanın bütün okullarda serbestliğine) destek veren solcu eskileri ve bazı liberal takımın “türlü çeşitli laiklik ve uygulamaları var” şeklindeki yazıları, sadece suyu bulandırma çabasıdır.
“Yönetim katında” “üst yapısal norm” olarak siyasal ve hukuki bir tartışma yok AB ülkelerinde. Hiç bir AB ülkesinde akıllardan, yönetime “kiliseyi ortak etme”, yönetimi “dinsel referanslaştırma” geçmez.
“Dini bütündür, katoliktir ve bizim tarikattandır” diye kimse adam seçmez! Siyasette liyakat, referans olarak büyük ölçüde yerleştirmiştir! Zaten teknolojik toplumlarda, özellikle yeni liberalizmin vahşi rekabeti dünyaya kabul ettirmesi ile, rasyonalleşme de doruklardadır!
Liyakat sistemi, yani işleri toplum içinde mümkün olduğu kadar “en iyiye” yaptırma ve “en iyi sonuçları alma” düşüncesi de, bu azgın rekabet ortamında ayakta kalmanın ön koşulu olarak gelişiyor.
***
Laiklik, “kapitalist üretim sisteminin” gelecek garantisidir!
Kapitalist üretim ilişkilerin bir ürünü olarak ortaya çıkması ve fil ayaklardan biri olarak sisteme “entegre” edilmesi, boşuna değildir!
Çünkü laik sistem, kafaları, düşünceyi, insan aklını, bu sistemin daha iyi gelişmesi için özgür bırakır, dinsel düşünme ekseninden özgürleştirir!
Laiklik bu açıdan bir “yaratıcılığın” şemsiyesidir. Sisteme, yeni özgür alanlar, çıkışlar, yollar yaratır!
Kapitalist sistem, hele hele ileri teknoloji-bilgi toplumları, neredeyse tamamen “dünyevi”dir. Neredeyse kilise bile!
Gabriel Garcia Marquez’in öyküsünden uyarlanan o müthiş filmi anımsar mısınız? Hani, kasabada mezarlık taşınacaktır ve belediye herkesden cenazelerini almasını ister. Bir baba yıllar önce önce ölmüş kızını mezardan çıkardığında, hiç çürümediğini görür. Gömüldüğü gibidir! Şüphesiz kız derhal evliya ilan edilir! Baba kızının evliyalığını kabul ettirmek ve din tarihine geçirmek için, cenazeyle taaa Vatikan’a bile gider! Müthiş bir kara komedi!
Orada kardinaller, papazlar, cenazeyi asla görmek bile istemezler; babayı, tamamen bilimsel bir dille, böyle bir şeyin imkansız olduğuna, bedenin öldükten saniyeler sonra çürümeye başladığına, gömüldükten şu kadar yıl sonra çürümemiş organ kalmadığına, bunların bilimsel olarak kanıtlandığına, inandırmaya çalışır! Papazlar, üstelik bedeni çürümemiş bir “evliya” olamayacağına, toplumdan / halktan daha çok inanmaktadırlar ve bu konuda tam bir “bilimsellik” içindedirler!
***
Laiklik, kapitalist üretim sisteminde nesnel düşünmenin de yapısal şemsiyesidir.
İnsan etkinliklerinin bütün alanlarda gelişmesi, sistemin işine gelir, dahası sistem bunu teşvik eder. (Bu anlamda laiklik, demokrasi tanımı ile de eşleşir!)..
Ve kapitalist sistem, insanın bütün bu yaratıcı faaliyetlerinden, işine yarayanları alır kullanır; işine gelmeyen nicelik ve nitelikteki “ürünleri” de, sistemi tehdit edici boyutlara ulaştırmadan, bir şekilde elimine eder! (Gerektiğinde yok ederek, zayıflatarak, düşman ilan ederek vb) Ama gerektiğinde, iktidar mücadelesinde, halk içinde yaşayan bağnazlıkları, törelliği de sonuna kdar kullanır!
Toplumun en üst yapısal-yönetsel, siyasal öğeleri arasından laikliği çıkarıp, yerine bugün AKP’cilerin ve Fetocuların yapmaya çalıştığı gibi, dinsel düşünme biçimini koyarsanız...
Hem kapitalizm, geleceği ile de büyük tehlike altına girer..
Hem de demokrasiniz!
Üstelik bunu henüz ileri teknoloji ülkelerinin pazar-piyasa ve düşünce tahakkümü altındaki “müslüman” ülkede yaparsanız, ilelebet “köleliği” ilan edersiniz! (Bakınız 1,4 milyon nüfusa sahnip 57 islam ülkesinin yüzde 90’ına!)
Yani laiklik, kılık kıyafetin değil, kapitalizmin de varlık sorunudur, toplumların geleceğinin de! ( 24 Haziran 08)
--
obursali@cumhuriyet.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder