Dehşet
verici mi bulsak, yoksa zaten bildiğimiz büyük acımasızlığın ve herşeye muktedirim derin duygusunun dışa
vurumu mu?
“Bu
haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecektir, öyle bırakmam onu..” Bunu Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişi
söylüyor. Kime? Can Dündar’a..
Neden? Suriye’de Esad’a karşı savaşan El Kaide bağlantılı örgütlere MİT-TIRlarıyla
gizlice silah sevkedildiği haberini yeniden, ama daha ayrıntılı ve görüntüleriyle
birlikte yaptığı için...
Ortada siyasi iktidarın işlediği
uluslararası nitelikte suç sayılacak bir durum var. Bir ülkenin içişlerine
doğrudan karışıyor. Ülkede siyasi istikrarsızlığı, iç savaşı, kan akışını
teşvik ediyor... Uluslararası hukuku çiğniyor. ABD çiğnemiyor mu? Tabii ki..
Ama onu şimdilik yargılayacak bir güç yok gibi, okkanın altına Ankaradakiler
gidebilir. Bugün değilse yarın, sahiplerine faturayı en uygun zamanda
dayatırlar.. Korku dağları aşıyor tabii bir yandan da..
Muktedir, yıllardır herkesi tehdit
ediyor.
Türkiye’yi tehdit ediyor.
Kendisini desteklemeyen herkese karşı.
İktidarın liderleri işveren örgütlerini
de tehdit ediyor; en son, asgari ücretin
arttırılmasına neden karış çıkmıyorsunuz diyor.
Hukuk ve adalet uygulamalarını beğenmeyenlere
saldırıyor.. Bunun için yüksek yargı bile hızaya geliyor, yasalan, ugyulamalar,
gelenekler değişiyor.
“Yeni Türkiye”lerinin tek adı var: Herkes hızaya gelecek..
***
Şüphesiz ki Can Dündar’a kişisel tehdidi
büyük. Canına kastedilmesini bile içeriyor: “Bedelini ağır ödeyecektir, öyle
bırakmam onu..” Ne demek bu? Ortada kolgezen sopalı katillere,
Türkiye’de yuvalanmış ve destekledikleri cihatçılara çağrı mı, işaret mi, yoksa
adalet mekanizmasında kendilerine bağladıkları adalet adamı kılıklılara hadi ne duruyorsunuz, şu adamı casusluktan
içeri atın talimatı mı..
Bu çağrıdan vazife çıkartacak o kadar çok
kişi var ki! Devleti tamamen bize karşı seferbet ettiklerine göre, Can
Dündar’ı, gazete çalışanlarını ve gazetemizi korumak için uluslararası bir güç
mü çağıracağız?!
***
“Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecektir, öyle bırakmam onu..”...
Bu, gazetecinin ötesinde tüm ülkeye bir
tehdittir.
Doğan Medya’ya yıllardır yaptıklarının,
tüm medyanın özgürlüklerine kelepçe vurmalarının, medya özgürlüğünü mezara
gömmelerinin bir parçasıdır. Uşak medya, iş adamından ve gazeteciden tetikçi
yaratma politikalarıdır..
Türkiye’ye diyor ki: Bana karşı olanın canına okurum.. Ya ben, benim mutlak iktidarım, ya da
hiç bir şey..
Bu tam ya herro ya merro politikasıdır,
bu anlayışın politikacıyı iyi bir yere götürdüğü görülmemiştir tarihte ve
dünyada.
Gazeteler ve özgürlükler Türkiye’de de
dünyada da ne muktedirler diktatörler görmüştür ki hiç biri kalmadılar..
Gazeteler, gazeteciler, yazarlar, haberciler hep varoldular, kalıcı oldular..
Günlüklerinde, kitaplarında, muktedirler ve zulüm politikaları fotoğraf-yazı
olarak kaldılar.
***
Muktedir telaşta.. Sınırsız arzularının,
hırslarının esiri oldu mu bir politikacı, kendi partisini ve iktidarını bile
silip süpürüp kendisiyle birlikte sıfırlamaya doğru doğru gider. Yanında sadece
iki tabancası ve yüzlerce mermisi olanlar kalır.
Alanlarda umduğunu bulamaz.. Heyecan
katmak için sahneden insanlara elinde Kuran sallar..
Başkanlık sistemini bu ülkeye ve hatta
partisine kabul ettirememeyi anlamaz. Duvara gelip toslamıştır.
***
Duvarda afiş: İleri Demokrasiye doğru: İkinci Devre..
İktidar ve adamlarının bu “2.Devre”si,
Cumhuriyet’e saldırı ile başladı.
Yeni bir cadı avı için savcılar harekete
geçirildi.. Raflardan dosyalar indirildi..
Kısa tatilden önceki son yazımda Türkiye’yi bekleyen 7 kaotik durum diye
yazmıştım.
Şimdi
buna 8’inciyi ekliyorum: Cumhuriyet’e ve medya özgürlüğüne yeni bir
saldırı dalgası.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder