Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

16 Ağustos 2011 Salı

TÜBİTAK, Uluslararası Temel ve Uygulamalı Fizik Birliğinden ayrılıyor


TÜBİTAK, Uluslararası Temel ve Uygulamalı Fizik Birliğinden ayrılıyor

TÜBİTAK uluslararası saygın bir fizik kuruluşu olan IUPAP (International Union of Pure and Applied Physics) üyeliğinden ayrılma kararı aldı. TÜBİTAK Başkanı Prof. Nüket Yetiş, 3 Şubat 2011 tarihinde IUPAP Başkanı Prof. Ushioda’ya yazdığı mektupta, TÜBİTAK’ın IUPAP üyeliğini 2011 itibariyle sonlandırma kararı aldığını bildiriyor.
Prof. Yetiş aynı mektupta ülkenin rekabet gücünü ve zenginliğini arttırmak amacıyla bilim ve teknoloji kültürünün yaratılmasında öncü bir rol üstlenen TÜBİTAK’ın bölgesel veya uluslararası nitelikte pek çok Avrupa araştırma programına aktif olarak katıldığını belirtiyor. Daha sonra da mektubunun sonuç bölümünde, kendi kendisini yalanlayan bir tarzda IUPAP üyeliğinden ayrılmaya karar verdiklerini belirtiyor. Ve hiçbir gerekçe belirtmeden.
Kurumun bu kararı, son zamanlarda temel fizik araştırmalarını baltalama ve mühendisliğin bir alt dalı haline getirme çabalarının bir uzantısı olduğu ileri sürüyor.
European Physical Society (EPS) dışında, uluslararası niteliği olan tek kuruluş olan IUPAP’ın aktif bir üyesi olmanın Türk fiziğine kazandıracağı artılardan bu şekilde vazgeçmek temel bilimler açısından çok büyük kayıp olarak değerlendiriliyor. TÜBİTAK, Feza Gürsey Enstitüsü’nü asli faaliyetlerinden uzaklaştırarak ve özerkliğini baltalayarak, bir TÜBİTAK Kurumu olan ve daha çok internet teknolojileri üzerinde çalışan BİLGEM’e bağlamıştı.
Ulusal ve uluslararası bilim dünyasından pek çok insan bu kararı protoste ederek Enstitü’ye özgürlük dileklerini, http://yasasinfezagursey.wordpress.com/ adresinde dile getiriyorlar.
Bu adreste en son yayımlanan Prof. Metin Durgut’un yazısı şöyle:

Feza Gürsey gibi ustalar aslında neden rahatsızlık verir?

Feza Bey’i 1968’de bir popüler fizik konferansında dinledikten sonra fiziğe geçme kararım kesinleşmişti.
Arayış içinde olan bir kuşağın üyeleriydik. Meraklarımızı ve iddialarımızı uçuran isyan havasında davranışlarımızı aykırılık süslerdi. Haliyle, Feza Bey gibi hayatımıza yön verecek kadar yakın olduklarımıza hayal kırıklığı hissini verdiğimiz anlar oldu. Bir değil bir çok defa onlara kafa tuttuk, ama kısa bir süre sonra gene programımıza ve değer verdiklerimize dönüp işimize devam ettik. İnsanların çok ciddi olduğu, birbirini çok ciddiye aldığı o ortamda anlaşmazlık çabuk geçti ve kısa zamanda şaşırtmamaya, şaşırmamaya başladık.
Sonra, baskı ve hüzne de alıştık. Açıklamasına rağmen anlamsız gelen baskılar ve acılar da bizi birbirimize yaklaştıran bir etken oldu.
İşin doğrusu birbirimizden öğrendik, öğrendikçe hem birbirimizi takdir ettik hem de tasavvurlarımızı yücelttik. Her şeye rağmen "yaşamak güzel" diyebildik. Bizi terk etmeyecek sevdalara işte böyle havalarda kapıldık.
Feza Bey gibilerinden ne isteyebilirler?
Öncelikle onların sahip olduğu entelektüel kapasite çok insanı rahatsız eder. Feza Bey’in bilinen fizik ve matematik derinliği yanında örneğin Freud ile Marks’ı birlikte yorumlama çabasını, diyalektiğin kaba uygulamasının bilime zarar vereceği düşüncesini (yani kompleksitenin ihmali meselesini), sanata ve edebiyata olan düşkünlüğünü, zerafet işlenmiş sofistike yorumlarını ve nihayet o zor koşullarda bizimle birlikte soluk alıp verdiğini anımsatmak lazım. Defalarca doktora için yazılan referans mektupları ve gene pasaport vermediklerinde paylaştıklarımız roman olurdu.
Onların hayatları bu topraklarda hiç bir zaman kolay olmadı! Çünkü, ilerlemenin ve özgürlüğün kültüründen geldiler. Bu topraklarda önemli bir şeyleri yeşertmenin gayreti içinde, çıkartılan engellere ve yöneltilen suçlamalara göğüs gererken bizlere zor ve keyifli bir mirası bıraktılar; adam olmanın mirasını. ODTÜ bozkırda işte böyle yeşerdi.
Eğer sorarsanız, ODTÜ farkı meydan okuyuşun farkıdır, aykırılığın farkıdır.
Cahit Arf’la birlikte katıldığı Fizik Bölümündeki bir öğrenci oturumunda, sıra üniversite özerkliği gibi sıcak bir konuya geldiğinde Feza Beyin özerklik meselesini yorumlarken işin sanıldığı kadar kolay basit olmayacağı bağlamında söylediği "ama bizim ülkemiz de özerk değil" deyişini anlayabildiğimizi ve bunun için onu ayrıca sevdiğimizi söylesem?

Bir zamanlar kafa tutarken kuşkuya neden o hallerimiz ise tebessümle yadedilen hikayeler oldu.
Bilgi üretmeyen toplumlarda yeni bilgi ve onu yaratanlar daima tehdit olarak algılanırlar. Bilginin yanında saf tutan inatçı filozoflardılar. İşin özeti bence budur.
Eğer yeni bilgi yeni bir iktidarın kaynağı ise insana yönelmeleri için yeni ufuklar, görmeleri için yeni pencereler açan böylesi ustaların katlı vaciptir.”
CBT sayı 1274, 19 Ağustos Cuma, 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder