Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

16 Şubat 2012 Perşembe

MİT: Arkada ABD mi? Cemaat, Ergenekonluk! Otoriterlik Yakınması!


Öncelikle, yazıya oturunca hemen akla üşüşen çok temel bir siyasi saptamayı paylaşayım; çünkü bu saptama, siyasi analizlerimin temel çıktısıdır:
Cemaat’in MİT ve Hakan Fidan üzerinden Başbakanı vurmak istemesi, aslında Erdoğan’a karşı “saray içinde” bir “hükümet darbesi” ile iktidarı ele geçirme faaliyetleri, esas “ergenekonluk” ve “hükümeti yıkma” teşebbüsüsür! Ve “özel yetkili savcılık ve mahkemelik” olayıdır! Bir ciddi savcı olsa, esaslı bir “darbe iddianamesi” ortaya çıkartır!
Ama, Erdoğan için “şimdi zamanı değil”! Evet, konuya dönelim:
***
Cematin bu “saldırısının” arkasında kimse var mı? ABD ne kadar MİT komplosunun ardında? Yaşadıklarımızı anlayabilmek için, yanıt aramamız gereken temel bir soru. (*)
Bu soruya temel yanıt oluşturacak bir ana yazım, 18 Aralık 2011’de yayımlanan “3 Koltuk Boş-5; Güç’ün Altında Büyüme”dir. Cemaatin, ABD ve ülkemizdeki bütün iktidarlarla iyi geçinme stratejisini açıklayan yazıya bakılabilir (Bloğumda).
Cemaat, ABD derin devletinin kanatları altındadır. Oradan güç alarak da, Türkiye’de (ve dünyada) büyüyor. Erdoğan da bunun bilincinde. Özellikle Ordu’ya karşı operasyonların, bu üçlünün ortak iradesi ile gerçekleştiğini kabul edebiliriz. Bu saptamayı reddedecek bir olgu görünmüyor ortalıkta.
ABD ile temel ilişkisi, Cemaatin, ABD’nin küresel politikalarına doğal olarak “tam destek” vermesini gerektiriyor.
Cemaat, Erdoğan iktidarının, ABD ile çelişen bütün politikalarına karşıdır! Bunlardan biri Filistin Politikasıdır. İktidarın her iki kanadına yakın N.B. Karaca “Mavi Marmara’nın yola çıkması ve sonrasındaki gelişmeler, İsrail ile ilişkilerin bozulması ise cemaatin hükümetten.. ayrı düşmesine neden oldu. Cemaat için, Türkiye’nin İsrail’i karşısına alması, Ortadoğu ülkesi olmayı tercih etmesi anlamına geliyor, hükümet içinse bu “bölge gücü” olmanın anahtarı. Hakeza, İran için alınan riskler de cemaate fazla ve gereksiz görünüyor. Bu kesimde, hükümetin “bölge gücü” olmak için attığı adımların, kurduğu ittifakların ve dahi kurmaktan kaçındığı ittifakların maceradan ibaret olduğu kanısı hâkim..”
Yani Cemaat, AKP’ye, “ABD’nin Ortadoğu politikasının bir parçası ol” diyor. Erdoğan’ın “bölgesel güç” politikası, ABD’ye ait değil! Tersine ABD basını Osmanlıyı canlandırıyor diye hükümete saldırtıldı!
İktidar, zoru görünce, ABD’ye Suriye konusunda boyun eğdi ve Cemaat ile aynı şeyleri savunur hale geldi. Cemaat basını ve yazarları, Suriye’nin halledilmesi konusunda ABD politikalarının uygulayıcısı durumunda.
Erdoğan medyası, MİT olayından sonra, ilk kez Cemaati “The Cemaat” olarak nitelemeye ve cemaatin ABD’ciliğini vurgulamaya yöneldi! İsrail’in de (arkasında ABD) Hakan Fidan’ı hedef aldığını yazdı...
***
Cemaat ile ABD’nin ortak bir kaygısı var: Erdoğan otoriter, ülkeyi otoriter bir rejime kaydırabilir. Örneğin cemaatin medyada başlıca tartışmacısı Faruk Mercan, ortak bir tv programında “Erdoğan’ın otoriterliğini tartışalım dedi. Bu tavır alış, Cemaat ile Erdoğan arasındaki temel çatışmanın göstergesiydi.
Cemaatin, eğer olaylar sertleşirse, Erdoğan’ı faşistlikle suçlaması da beklenebilir! (The Taraf’ı izleyin, Liberaller+The Cemaat+ABD ortaklığının adı)
Bu şikayet, Erdoğan’ın Cemaate, istediği bütün koltukları, olanakları, iktidar ve yönetimden daha büyük bir pay vermemesinden kaynaklanıyor. Zaten Pensilvanya’ya giden “bir bakan”ın Gülen ile tartışmasının temel konusu da buydu.
Aslında Erdoğan’ın otoriter kişiliğinden ABD de yakınıyor. Bazı sözcüleri, bunu dile getirdiler. ABD’nin Erdoğan’ın kişiliğinden şikayetinin nedeni olarak şunu kabul edebiliriz: Ortadoğu’da kendine özgü bir politika alanı yaratmaya kalkışmak..
Geçen Pazar gecesi Ulusal Kanal’da yaptığımız tartışmada, Prof. Süheyl Batum şöyle diyordu:
ABD Ermeni meselesini hallet diyor, Erdoğan peki diyor ama halletmiyor! İsrail’le kavga etme diyor, Erdoğan ediyor (barış yapmak zorunda ama, eninde sonunda).. Rusya’ya fazla bağlanma diyor, bağlanıyor.. Kıbrıs meselesini çöz diyor, çözmüyor..
Hükümet, acil konu Suriye’den gelecek mültecilere yer hazırlamakla meşgul! Bir de, cephe gerisi destek veriyor muhaliflere. TSK Suriye’ye girer mi? Eğer, Erdoğan için bu “iktidarda kalıp kalmama meselesi” olursa, evet!
Ama, Cemaatin yönlendirdiği bir hükümet olursa, TSK Suriye’dedir!
Aslında Süheyl Batum, Erdoğan’ın ABD’nin isteklerini yerine getirmede iyi bir beceri gösteremediğini anlatıyordu! Cüneyt Zapsu ABD’ye “Erdoğan’ı kullanın, delikli taştan içeri akıtmaya kalkışmayın” demişti.. Bu bağlamda sonuçlandıralım:
***
Kısa sonuç: Cemaat ve ABD, Erdoğan’ın otoriter iktidarını ve gücünü sınırlamak konusunda, ortak düşünce içinde! Erdoğan daha “demokratik” olmalı, yani Cemaate iktidarda daha büyük söz sahibi olmasına fırsat vermeli..
MİT- Hakan Fidan üzerinden sürdürülen iktidar –darbe- operasyonunun ardında, Erdoğan’ın iktidarını ve otoriterliğini sınırlandırma ve ABD’nin daha çok boyunduruğu niyeti var..
--
(*) Yöntemle ilgili: Burada komplo teorisi ile ilgilenmiyoruz, önceki yazılarda olduğu gibi, sadece, olgulara, olaylara dayalı olarak kurduğumuz hipotezleri doğrulamaya çalışıyoruz, öncelikle bunu belirtelim. Gelişmeleri gözlemleyerek bir bütünsellik, bir hipotez kurup, önemli siyasi olayları bu çerçevede değerlendirmezseniz, sadece bir takım izler ve gözlemler arasında emekler veya kaybolursunuz, bütünü görmezsiniz. “Dur bakalım, bu da olacak mı,” diyerek, sürekli olayların arkasından koşturursunuz. 2 Şubat yazımda “Cemaat, hukuk mızrağını Erdoğan’a gösterecek mi” saptaması, ve yaşadıklarımız, kurulan hipotezi doğrulayan gelişmelerdir.. O halde buradan devam...
,,16 Şubat 2012 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder