Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

27 Eylül 2018 Perşembe

“Solcu milletvekili” hedefi ve hatası


27 Eylül 2018 Perşembe  / Bilim ve Siyaset, Orhan Bursalı

Yargıtay’ın Enis Berberoğlu için kesinleşmiş hapis kararı en sert eleştirilecek bir durumdur. Bugünkü siyasi ortama, yargı üzerinde görülmemiş bir hukuki ve siyasi vesayetin olduğu koşullara uygun, ama yarın çırılçıplak ortada kalacak bir karardır. İki üyenin 27 sayfa karşı oy yazısı da, kararın ne kadar tartışılmalı olduğunu gösterir.
Berberoğlu’nun 6 yıla yakın hapisle cezalandırılması, Can Dündar’ın kitabında MİT tırlarından silah taşındığına ilişkin “belgeleri solcu bir milletvekilinden aldım” sözüne dayanmaktadır.
Tek kanıt budur. Ortalıkta ise Berberoğlu’nun ismi yoktur. Belgelerin yayınlanmasından önce Can Dündar’ın kimlerle konuştuğunun kayıtları incelenmiş ve Berberoğlu ile konuştuğu saptanmış.
Ama konuşmanın içeriğinde belgelerin Berberoğlu’ndan alındığını doğrulayacak bir kanıt-ifade yoktur.

“Olsa olsa” davası

Somut delilin olmadığı, olsa olsa Berberoğlu’ndan almıştır yöntemine ve tamamı kanaate dayalı bir dosya ile karşı karşıyayız.
Bizim hukuk ve ceza sistemi ise delile dayalı yargıç kararlarını gerektirir. Şüpheli durumda bile yargıçlar kanaatlerini eldeki delillere dayandırmak zorundadır. Delil yoksa kanaatini sanık lehine yorumlamak zorundadır.
İki şahitle adam asılır” lafının bile geçerli olmadığı, şahitlerin sözlerinin delillerle desteklenmesi gerektiği bir hukuk sisteminden, özellikle bu iktidar döneminde tamamen sapıldı, delilsiz kanaat dönemine geçildi
Cumhurbaşkanı o zamanlar kanaatini belirterek yargıyı yönlendirdi.

“Ağır ödeyecekler”

Bu haber Cumhuriyet’te 29 mayıs 2015’te yayımlandı.
İki gün sonra Cumhurbaşkanı canlı yayında, Bu casusluk faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” dedi ve davanın açıldığını duyurdu.
Bu açıkça siyasi iradenin yargı üzerindeki yönlendiriciliği ve dava konusunda karar verici iradesinin göstergesidir. Ülkenin tek adama bağlı yapısı göz önüne alındığında, başka türlü bir kararın çıkmasının mümkün olduğunu söylemek çok zordur.
Ayrıca MİT tırları baskınına karışan, devlet- jandarma, subay yargı mensupları ve sivillerden 55 kişinin Fetö terör örgütü kapsamında yargılandığını da belirtelim.
O yılların da FETÖ ile iktidar arasında büyük bir iktidar mücadelesine sahne olduğunu ve Cemaat’in elindeki devlet içinde yuvalanmış tüm güçleriyle iktidara savaş açtığını da unutmayalım. Bu savaş, 2016’da Fetö’cü askeri güçlerin kanlı bir darbeye kalkışmasıyla sonuçlanmıştır.
Yani Cumhuriyet’teki haber, bu kanlı savaşın içine düşmüş, parçasına dönüştürülmüştür.

“Solcu milletvekili”

Can Dündar belgelerin kaynağının “bir solcu milletvekili” olduğunu neden açıkladı? Herhangi bir kaynak belirtmek zorunda olduğunu neden hissetti? Hiç bir şey yazmak zorunda değildi oysa..
Bu kaynak doğru muydu, yoksa esas kaynağı gizlemeye yönelik bir saptırma mıydı, bilmiyoruz.
Solcu milletvekili tanımlamasına uygun, CHP içinde bir sürü milletvekili var. Dündar, Berberoğlu ile değil de başka milletvekil(ler) ile görüşmüş olsaydı, bu kez onlardan biri “Berberoğlu” yerine tutuklanacak ve “suçlu” olacaktı.
Her durumda, eğer Dündar “solcu bir milletvekili” lafını ortaya atmamış olsaydı, dava esas olarak kendisiyle sınırla kalacaktı, büyük bir olasılıkla Berberoğlu siyasi hedef olarak gösterilemeyecek ve bunca eziyetli, haksız, CHP’yi esir almaya yönelik bir vahşi siyasi süreç yaşanmayacaktı.
Ayrıca, belgeleri solcu bir milletvekilinden aldım diyen Can Dündar, Erdem Gül’ün adını neden MİT tırları haberine koymuştur, bilmiyoruz. Neyse ki Gül davadan beraat etmiştir.
Bir büyük hatanın yol açtığı olayı bu açıdan kimse tartışmaz.. Dündar hayranları da soru sormaz.. Çünkü o “mağdur”dur, mağduriyetin tüm soruları ve analizleri yasakladığı bir sorgusuz, zavallı bir kültürel – siyasi ortamın esirleriyiz.
Berberoğlu davası tepeden tırnağa haksız bir dava olmasına rağmen, arkasındaki olay da o derece tartışmalıdır..

Yapay zeka: başlıyor

Herkese Bilim Teknoloji dergisinin BAU ile işbirliği halinde başlattığı ve yaz arası verilen yapay zeka- dijital dünya konferansları bu Cumartesi yeniden başlıyor. Cem Say- Tanol Türkoğlu, bu kez yapay zekayı, yeni silahlanma döneminin arkasındaki büyük güç açısından ele alacaklar. 29 Eylül saat 17.00-19.00 arası BAU Beşiktaş yerleşkesinde. Herke davetli.

Gölleri kurutan ülkeyi de kurutur. Bir göl cinayeti öyküsü


25 Eylül 2018 Salı  / Bilim ve Siyaset, Orhan Bursalı




Daha 15 gün önce adada deniz kenarında küçük arkadaşım Aylin yukarda giydiğim tişörtteki yazıları okuyup ne demek diye sordu. Ona Burdur kentinde büyük ve çok güzel bir göl olduğunu ama gölün, yıllar içinde suyunun azalması ile küçüldüğünü ve kurumaya yüz tuttuğunu anlattım. Gölün Burdur’a hayat verdiğini, “Göl Yoksa Burdur da yok”, dedim. “Göl kurumasın” diye haykırdı!
Tabii sordu da, göl niye kuruyor?!
Hey iktidar, devlet, su işleri, Burdur’daki devlet! Gelin Aylin’e anlatın, Burdur Gölü niye kuruyor? Daha doğrusu gölü niye kurutuyorsunuz, lütfen anlatın..

Yıllardır kuruya kuruya...

Doğa Derneği’den 2012’de davet alınca hemen gittim. Burdur Gölü’nün kuruduğunu ve farkındalık yaratmak istediklerini söyledilerdi. Bir grup gazeteciydik. O zamanki CBT’de yazdık. Tişörtü de hediye ettiler, saklarım ve bazen de giyerim. En son Aylin kardeşime denk geldi tişört. Gölde yaşayan Dikkuyruk kuşu da vardı, çok güzel Dikkuyruk rozeti de vermişlerdi, kaybettim. Kuşları gölde seyrettik.
Hürriyet’te Selim Uzun’un haberini okuyunca yeniden yazmak şart oldu.
2002’de gölün kuruyan çok geniş arazisinde arabalar gidip geliyordu. Oradan Isparta’ya Havaalanına kadar dümdüz bir arazi! Yani çöl!
Habere ve fotoğrafa bakıyorum, çöl büyümüş, tabii ki göl de daha küçülmüş.
2002’de her şeyi yazmışız. Üçte bir küçüldüğünü ve nedenlerini..
Haberde benim için yeni olan ise, Prof. İskender Gülle’nin tüyleri ürperten korkutucu çığlığıydı: Göldeki su azalması kritik noktayı aştı artık eski haline dönmesi mümkün değil!

El Fatiha!

Başka şeyler de söylüyordu Gülle:
·        10 yılda tuzluluk oranı artarak deniz suyunu geçecek. Toz ve tuz yerrleşim yerlerine akacak, bu durum solunum yolu hastalıklarını, kanser türlerini, kalp ve damar hastalıklarını arttıracak
·        Kuş türleri azalacak ekoloji mahvolacak
·        Yazın sıcaklır, kışın don olayları artacak
Gülle’ye göre, suyun azalmasında yüzde 10 doğal, yani buharlaşma gibi, yüzde 90 da  aşırı su kullanımı etkili. Burdur belediye Başkanı Ali Orkun Erengiz de çaresiz haykırıyor.
Yapılabilecek şey ise gölün ömrünü uzatmak, diyorlar.
Hayır bunu bile yapamazsınız. Göl, çok daha hızlı küçülecek artık ve çevreyle birlikte insanlar da daha çok ölecek. Çünkü oradaki hayat göle göre biçimlenmişti. En iyisi Burdurlular şimdiden nerelere göç edeceklerini planlamaya başlasalar iyi olur.
Gölü kurutarak öldüren ülkeyi de öldürür. Zaten doğayı öldürme planları tüm hızıyla sürmüyor mu ülkede! Doğayla birlikte hayat da insan da ölüyor, ama kimse farkında değil.
İktidar fazla su çekilmesine göz yumuyor, karışamıyor, çünkü ülke oy sandığına göre yönetiliyor.

Şahit olduklarım, yazdıklarım

75 km karesini kaybeden, 15 metre kadar azalan göl çevresinde meyve sebze üretimi var. 2002’de Doğa derneği yöneticilerinin verdikleri bilgiye göre 1000 ruhsatlı bir o kadar da ruhsatsız kuyu vardı. Gölü besleyen yer altı sularını bitiriyorlardı.
*Gölü besleyen su kaynakları göle ulaşamıyor. Yağışlarda bir azalma yok, ama göl küçülüyor..
*Göl seviyesindeki azalmanın başlıca nedeni, 1970 yılından bu yana gölü besleyen akarsuların üzerine inşa edilen baraj ve göletler. Akarsular göle ulaşamıyor.
*Kış ve ilkbahar döneminde görülen yüksek miktarda yağış ile gerçekleşen akış da büyük ölçüde baraj ve göletlerde depolanıyor. Gölü besleyen en büyük olan Bozçay üzerinde 14 baraj ve gölet var. Karaçal Barajı’nın da su tutmasıyla birlikte artık Bozçay’dan Burdur gölü’ne su ulaşmıyor.
* Tarım faaliyetlerinde kullanılan su, damla sulama gibi tasarrufu yöntemlerin uygulanmaması halinde heba oluyor.
Ne yapılması gerektiği de açıktı: Havzada gölü etkileyen tüm faaliyetleri kapsayacak şekilde zaten hazırlanmış yönetim planı..
Yer altı suyu rezervlerinin belirlenmesi ve sondaj kuyularının göle olumsuz etkilerinin azaltılması.
Burdur Gölü ile ilişki içinde yasayan herkesin, gölün, Burdur’da yaşamın devam edebilmesi için vazgeçilmez olduğunu hatırlaması.
Hem Burdurluların pek çoğu ile işbirliği halinde, devlet, iktidar, ve bağlı herkes, tabii ki su işleri, gölü öldürüyor.
Bir cinayet işleniyor herkesin gözü önünde.